Cindilli’nin siyaset, din ve tarih görüşü

Osmanlı döneminde tarih yazıcılarına verilen isimlerden biri, vaka nüvis; resmi tarihçi demek. Vaka nüvisler, devrin olaylarını, özellikle de hükümdarların başından geçenleri kaydederlerdi. Bu işin daha evvelisi de var: Şehnâme yazıcılığı. Şehnâme yazıcılığı da Osmanlı İmparatorluğu’nda resmî tarih yazımının bir diğer biçimi. Şehnâme yazıcıları, Osmanlı padişahlarının hayatlarını ve kahramanlıklarını destansı bir üslûpla anlatırdı.

Cindilli’nin, metne bağlı olmadan, irticalen, kamera önünde anlattığını ifade ettiği hatıraları, eski tarih yazıcılarının bir iz düşümü gibi: öznesi bir padişah değil tabii, zaman zaman kendisi zaman zaman arkadaşları yahut muhalifi olduğu gruplar. Cindilli, vaka nüvisler yahut şehnâme yazıcıları gibi, mümkün mertebe aklına gelen her detayı anlatarak, anılar kitabını gerçekleştiriyor. Eski tarih yazıcıları gibi düşündürüyor, güldürüyor ve hüzünlendiriyor.

Anlatısının fonu ağırlıklı olarak, Erzurum. ‘Cindilli Erzurum’u Türk tarihinin ve Türk İslam dininin bir cihetten ‘kutsal’ şehri. Haliyle, anılar, aynı zamanda ‘şehristân-ı Erzurum’ üzerine bir dönem hikâyesi. Çok sayıda vaka, isim, siyasi analiz, 371 sayfada meraklısını bekliyor.

-Kaç Erzurum var?-

Çok… Ülkücülerin Erzurum’u; Nurcuların Erzurum’u; Millî Görüşçülerin Erzurum’u, Atatürkçülerin Erzurum’u, Tarikatçıların Erzurum’u… Daha onlarca sıfatla, hatta şahıs adlarını başa getirerek, Erzurum anlatıları yapılabilir. Bu da iyi bir şeydir: Demek Erzurum Türklerin şarktaki en mühim ‘şehristanıdır’. Erzurum gibi bir şehristan olur da onun şehriyarları ve şehsuvarları olmaz mı?

İşte, ‘Ülkücülerin Erzurum’unda, Cindilli, hayatının ve davasının bir vaka nüvisi ve şehsuvarı olarak, kitabını bize sunmuş oldu.

-Neden Cindilli, Kırkıncı ve Esengün?-

Bu seri yazının ilkinde ifade ettim; üç isim de Erzurum kökenli, Sünni Müslüman ve Türk kavmine mensup. Üçü de dinî ve siyasî bir mücadelenin tanınmış şahsiyetleri. Kırkıncı Hoca, rahmetli oldu -ki, onun hatıralarını da değerlendireceğim-, Sn. Cindilli ve Sn. Esengün, sağdır, Allah cümleye hayırlı ömürler versin. Üç şahsın anıları da ‘hakikat bildikleri yolun’ öyküsü yahut bir ego savunması.

Kritik soru şu: Taraftarları olan bu insanların üçü de kendi ikrarları üzere Müslüman inancına mensup. Haliyle hakikatin kaynağı Kur’an olmak zorunda. Ama onlar anılarında ideolojik kimliklerini savundular. Özgün algılarını (filin tarifini hatırlayın) hakikat yerine koyarak yaptılar bunu. Oysa milliyetleri ve dinleri aynı, mücadeleleri vatan, millet ve dinî değerlere yönelen iç ve dış tehditlere karşı değerleri korumak. Amaç aynı gibi gözükse de tutukları yol, gittikleri yol, ayrı! Ayrılık; din, dini anlama, şeriat, Atatürk, cumhuriyet, laiklik, askeri darbeler, adaletsizlik, çok partili demokrasi, Osmanlılar, padişahlar, Türkçülük, Kürtçülük, İslam, İslamcılık, tarikat, cemaat ve tanınmış kişiler, gibi çeşitli değerlerin savunulması, eleştirilmesi ya da reddedilmesiyle açığa çıkmış durumdadır.

-Çevre ve ideolojik kimlik-

Cindilli’nin hatıralarında gördük, Kırkıncı ve Esengün hatıralarında da göreceğiz: üç şahsın ‘dava yolu’, aile, sosyal çevre, eğitim, kitap, gazete ve dergi gibi taraflı yayınların bir sonucudur.

Edinilen kimlikler ideolojiktir; felsefi ve derin düşünceyi içermez. İdeolojik kimlik, bir kişinin veya grubun siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel görüşlerini ifade eder. Neticede üç isim de ideolojik kimlik edinmişlerdir. Evet; Ülkücülük, Nurculuk, Milli Görüş birer ideolojik kimliktir. Üç isim de hatırlarında, temsilcisi oldukları ideolojileri savunmakla yetinmiş ve kimlik ikrarı ile eserlerini tamamlamışlardır.

-İdeolojiler ve çelişki-

Cindilli, Kırkıncı ve Esengün edindikleri dava kimlikleri olmadan da Müslüman ve vatanperver idiler. Onlar; babalarının, dedelerinin, ninelerinin olmadığı bir şeyi ‘dava’ edinmişlerdi. Bu ülkeyi ve bu milleti, Anadolu topraklarında, bir imparatorluk olarak, kök saldırıp çınarlaştıran, cetlerin elinde ve gönlünde ne ülkücülük, ne nurculuk ne de milli görüşcülük bayrağı vardı. Onlara ay yıldızlı ve üç hilalli milli bayrakları, sancakları ve cihad ruhuyla kanatlı imanları yetmişti.

-Ülkücü Cindilli’nin siyasi görüşleri:

Atatürk: Kemalist değilim… Mustafa Kemal Atatürk, devleti kurabilmiş, kurucu Önder. Bana düşen devletimi kurana Fatiha okumaktır. (s, 96)

Necip Fazıl: Necip Fazıl’ın Büyük Doğu’sundan besleniyoruz… Necip Fazıl’ın cenazesine katıldım… Necip Fazıl Erzurumlulara çok değer verir onları ayakta karşılar… (s, 363); Yerimiz neresi; Safahat’tan besleniyoruz, Necip Fazıl'ın Büyük Doğu’sundan besleniyoruz, Sırat-ı Müstakim, Sebilürreşat dergilerinden besleniyoruz. (s,128)

Abdulgafur Hoca: Ülkücüleri koruyordu. (s, 230)

Tarikat ve cemaatler: Aklımızı ne bir tarikata ne bir cemaate kiraya vermemişiz. (s, 74); Ben herhangi bir tarikata mensup değilim. Hiçbir cemaate de intisabım yok. Ama şunu görüyorum o zamanki derslerden öğrendik ki… bu coğrafyaya ordularımızdan evvel bugün dışlamaya çalıştığımız bu yapılar vasıtasıyla girmişiz… Tarikatlara Cephe Aldığında İmam Şamil'i, Ömer Muhtar' Nereye Koyacaksın?.. Önce buralara Baciyan-ı Rum, Gaziyan-ı Rum, Horasan Erleri, Yesevi Dervişleri gelmiş. Dolayısıyla toptan ret ve toptan kabul tarih ile örtüşmüyor. (s, 300)

FETO: Nurculuğun bir boyutu fazla sekülerleşti, dünyadaki oyun kurucularla dirsek temasına geçti, belki güç zehirlenmesine uğradı. Zarar ortada işte...

Şah İsmail: Küfrü temsil etmiyor, Osmanlı azmi imanı temsil etmiyor… (Safavi ve Osmanlı) aralarındaki mücadele dinî değil iktidar savaşı. (s, 60)

Particilik ve siyaset: Son tahlilde siyaset aslında bir iç mücadeledir. Parti işi, parti içi egemenlik yarışıdır çoğunlukla. Siyasetin aslı budur.

Halk Partisi: Antikomünist partidir. (s, 262)

Erbakan: İslam eksenli bir düşünce ve siyaset üslubunu Türkiye’ye hediye ediyor…. 263

Türkeş: Siyasette hakimane bir üslup sergileyememiştir… Necip Fazıl’la başardığını Nihal Atsız’la başaramamıştır… İhtilal teşebbüsü başarısız olmuştur… (s, 263) …Nihal Atsız’ın fikri büyüklüğünü yeterince kavrayamadı.

İslam ve siyaset: Bu ülke din düşmanları ve din tüccarları arasında gidip geliyor. Tüccarlık düşmanlık kadar tehlikelidir, ticaret ve siyasetin aksesuarı olursak düşmanlar ve tüccarlardan farkımız kalmaz…. (s, 279)… Bin senedir bu coğrafyada din kavgası niye olmadı? Kızılbaşlık da bu coğrafyanın ürünü olan yerli bir harekettir. Bu coğrafyadaki kavgalar sadece siyaset eliyle olmuştur. (s, 305)

PKK: Ben, PKK ile 60 yaşıma kadar mücadele etmişim…. (s, 278)

Mehmet Akif: Akif, Kuvayı Milliye’nin, Teşkilat-ı Mahsusa’nın, Necef Çöllerinden Berlin hapihanelerine kadar, eli silah tutan bir mücahididir, bir önderidir... (s,194)

MHP: Hayatım boyunca da bugünkü MHP anlayışı ile aynı yerde bulunmadım ben…. Kalbi noktada ülkücüleri ben daha sağlıklı bulurum… (s, 267)

12 Eylül İhtilali: …Kanımız aksa da zafer İslam’ın söylemlerini hayata geçirmiş olan ülkücülüğün sanki önünü kesmek için yapılmıştır. İhtilalle birlikte Amerikan İslam’ı dediğimiz çizginin de önü açılmıştır. (264)

Amerikan İslami: …NATO konseptidir. Bunu ilk söyleyen de son söyleyecek olan da benim

Muhsin Yazıcıoğlu: katıksız bir Müslümandı.. hedefe meşru vasıta ile yürüneceğine inanırdı… (s,266)

Rejim: Rejim ne olursa olsun, (Müslüman kişi için) haram haramdır.

Ülkücülük: Ülkücüler nitelik ve nicelik hâkimiyetini devlet eliyle, biraz da NATO dayatması ve dünyanın gidişatı ile alakalı olarak kaptırmışlardır. (s, 264); 12 Eylül’den sonra ülkücülerin arasında tarikatlara gitmek çok yaygınlaştı çünkü Ülkü Ocakları kapandı. Artık onun adına karar verecek bir yer kalmadı. (s, 304)

Ülkücülük muhasebesi: Ben, hiçbir zaman şahsi geleceğimi siyaset üzerine kurmadım… (s,358) …Benim meşrebim benim meşrebimi oluşturan değerler milliyetçilik ülkücülüktür. Bunlarda da hiç pişmanlık duymadım… (s, 74) Ülkücüleri o zaman hâkim anlayıştan dolayı hiçbiri kendinden kabul etmiyor yani muhtıracılar ve Kemalistler nezdinde mürteciyiz işte o zamanki Risale-i Nur talebeleri ve bizim dışımızdaki sağ gruplar nezdinde, ırkçıyız. Allah'a şükür, öyle bir hastalığımız hiç olmadı. (s, 80)

Okuma Kaynakları: Cengiz Aytmatov, Cengiz Dağcı, Kurban Said gibi ünlü Türk romancılarından Türk dünyasını okuyup anladık...

İdeoloji: İdeolojik itibar kendini adanmışlıktan doğar… İdeolojik mücadele kendinden verme sanatı… En fazla kendinden fedakârlık edenler en fazla dışarıdan insan kazandıranlar, en fazla size karşı oyun oynayanların oyununu bozanlar ön planda oluyorlar. Gençlik yapılanmalarının liderleri böyle oluşuyor, tayinle, seçimle olmuyor. (s,124)

Sonuç: Tanıdığım en şahsiyetli insanlardan biri Sn. Cindilli’dir. Özellikle hapishane hayatı anlatılarında bizler için çok büyük ibretler vardır; akıl ve akılsızlık, adalet ve adaletsizlik, zalim ve zulüm nedir, Cindilli, aklı ve yüreği velveleye vererek, gösteriyor. Cindilli, benim köylüm ve hısımlık yoluyla yakınım. Kitabın kapağını kapatıp arkama yaslandığımda kendime bir kez daha şunu sordum: Evet, ideolojiler çağı neslinin yaşadığı, içinde ölümler, idamlar, işkenceler taşıyan, büyük bir incinme, derin bir sarsıntı. Ne elde ettiler, neyi değiştirdiler peki? Yanlarına kalan acı hatıralardan daha fazla ne var. Sırtlarından devşirilen siyaset ve makam mevki sahibi olmak da ayrı bir istismar. Yaşananlar yaşanmasaydı Türkiye bugünkünden farklı bir Türkiye mi olurdu? Keşke atalar yoluna bağlı kalınsaydı ve tüm bunlar yaşanmasaydı… Bilirim, ‘keşke’ hezeyandır! Her ne ise, ‘Ey Ulu’l elbâb!) kaderin kazasıydı, geldi geçti…

(Not: Bu yazı dizisine Kırkıncı’nın Hatıralarının değerlendirilmesiyle devam edeceğiz.)

QOSHE - Cindilli'nin hatıraları (6) - Talat Uzunyaylalı
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Cindilli'nin hatıraları (6)

5 1
24.01.2024

Cindilli’nin siyaset, din ve tarih görüşü

Osmanlı döneminde tarih yazıcılarına verilen isimlerden biri, vaka nüvis; resmi tarihçi demek. Vaka nüvisler, devrin olaylarını, özellikle de hükümdarların başından geçenleri kaydederlerdi. Bu işin daha evvelisi de var: Şehnâme yazıcılığı. Şehnâme yazıcılığı da Osmanlı İmparatorluğu’nda resmî tarih yazımının bir diğer biçimi. Şehnâme yazıcıları, Osmanlı padişahlarının hayatlarını ve kahramanlıklarını destansı bir üslûpla anlatırdı.

Cindilli’nin, metne bağlı olmadan, irticalen, kamera önünde anlattığını ifade ettiği hatıraları, eski tarih yazıcılarının bir iz düşümü gibi: öznesi bir padişah değil tabii, zaman zaman kendisi zaman zaman arkadaşları yahut muhalifi olduğu gruplar. Cindilli, vaka nüvisler yahut şehnâme yazıcıları gibi, mümkün mertebe aklına gelen her detayı anlatarak, anılar kitabını gerçekleştiriyor. Eski tarih yazıcıları gibi düşündürüyor, güldürüyor ve hüzünlendiriyor.

Anlatısının fonu ağırlıklı olarak, Erzurum. ‘Cindilli Erzurum’u Türk tarihinin ve Türk İslam dininin bir cihetten ‘kutsal’ şehri. Haliyle, anılar, aynı zamanda ‘şehristân-ı Erzurum’ üzerine bir dönem hikâyesi. Çok sayıda vaka, isim, siyasi analiz, 371 sayfada meraklısını bekliyor.

-Kaç Erzurum var?-

Çok… Ülkücülerin Erzurum’u; Nurcuların Erzurum’u; Millî Görüşçülerin Erzurum’u, Atatürkçülerin Erzurum’u, Tarikatçıların Erzurum’u… Daha onlarca sıfatla, hatta şahıs adlarını başa getirerek, Erzurum anlatıları yapılabilir. Bu da iyi bir şeydir: Demek Erzurum Türklerin şarktaki en mühim ‘şehristanıdır’. Erzurum gibi bir şehristan olur da onun şehriyarları ve şehsuvarları olmaz mı?

İşte, ‘Ülkücülerin Erzurum’unda, Cindilli, hayatının ve davasının bir vaka nüvisi ve şehsuvarı olarak, kitabını bize sunmuş oldu.

-Neden Cindilli, Kırkıncı ve Esengün?-

Bu seri yazının ilkinde ifade ettim; üç isim de Erzurum kökenli, Sünni Müslüman ve Türk kavmine mensup. Üçü de dinî ve siyasî bir mücadelenin tanınmış şahsiyetleri. Kırkıncı Hoca, rahmetli oldu -ki, onun hatıralarını da değerlendireceğim-, Sn. Cindilli ve Sn. Esengün, sağdır, Allah cümleye hayırlı ömürler versin. Üç şahsın anıları da ‘hakikat bildikleri yolun’ öyküsü yahut bir ego savunması.

Kritik soru şu: Taraftarları olan bu insanların üçü de kendi ikrarları üzere Müslüman inancına mensup. Haliyle hakikatin kaynağı Kur’an olmak zorunda. Ama onlar anılarında ideolojik kimliklerini savundular. Özgün algılarını (filin tarifini hatırlayın) hakikat yerine koyarak yaptılar bunu. Oysa milliyetleri ve dinleri aynı, mücadeleleri vatan, millet ve dinî değerlere yönelen iç ve dış tehditlere karşı değerleri korumak. Amaç aynı gibi gözükse de tutukları yol, gittikleri yol, ayrı! Ayrılık; din, dini anlama, şeriat, Atatürk, cumhuriyet, laiklik, askeri darbeler, adaletsizlik, çok partili demokrasi, Osmanlılar, padişahlar, Türkçülük, Kürtçülük, İslam, İslamcılık, tarikat, cemaat ve tanınmış kişiler, gibi çeşitli değerlerin savunulması, eleştirilmesi ya da reddedilmesiyle açığa çıkmış durumdadır.

-Çevre ve ideolojik kimlik-

Cindilli’nin hatıralarında gördük, Kırkıncı ve Esengün hatıralarında da göreceğiz: üç şahsın ‘dava yolu’, aile, sosyal çevre, eğitim, kitap, gazete ve dergi gibi taraflı yayınların bir........

© Pusula Gazetesi


Get it on Google Play