SİYASET

Yeniden Refah Partisi’nin kuruluş aşamasını hasarsız atlattığı söylenebilir, fakat bu tarihten itibaren salt popülist bir dil üzerinden güç ilişkilerini sürdürmesi çok mümkün değildir. Ancak hukuk devleti, özgürlükler, demokratik temsil, liyakat, siyasetin finansmanı ve refahın adil dağılımı konularında geliştireceği söylem ile siyasette uzun erimli ve gerçek bir adres olabilir.

Türkiye’de Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçiş ile birlikte siyaset zorunlu bir ittifak arayışına evrildi. Başkanlık rejimi; uzlaşı kültürünün zayıf, birlikte iş yapma kapasitesinin mahdut olduğu ülkemizde koalisyonları kendi mecrasında adeta tüm aktörlere dayattı.

Modern demokratik siyasal sistemler, temel düzeyde temsilde adalet ile siyasi istikrarı terkip eden, dengeli bir model öngörmüşlerdir. 1982 Anayasası uyguladığı yüksek baraj ile temsilde adalet sistemini zedelediği gibi, var olan parçalı politik yapı siyasi istikrarı büyük oranda tahrip etmiştir. İstikrar sağlamak, amorf hale gelen hükümet sistemini revize etmek ve yaşanan devlet krizini çözmek adına geliştirilen yeni hükümet modeli, muhafaza ettiği yüksek baraj ile temsilde adaleti göz ardı etmesinin yanı sıra yönetme yetkisi adına ihtiyaç duyduğu yüzde 50 üzerinden ittifakları kaçınılmaz bir durum haline getirmiştir. Uzlaşı, işbirliği, müzakere gibi kavramlar uzunca süredir politik ve düşünsel hayatta kendisine yer bulmuş olsalar da birlikte siyaset yapmanın bir mecburiyet haline gelmesi, çoğulculuğu, demokratik olanı gölgelemeye başlamıştır.

İttifak Siyasetinin Sorunları

İttifakların dayattığı temel sorun, temsil gücü zayıf partilerin sistemin kilit konumu haline gelmesi, sahip oldukları toplumsal karşılığın çok üstünde reel politik bir güce erişmeleridir. Bu durum, demokratik siyasetin temel kuralı olan çoğunluğun yönetimi ilkesini zorlayan bir mesele olarak karşımıza çıkmaktadır. Büyük boylu, temsil gücüne sahip partiler, sistemin dayattığı yüzde 50 karşısında çok daha zayıf, bir kısmı kuruluşunu yeni tamamlamış partiler ile işbirliği yapmak, onların desteğini almak zorunda kalmışlardır. 2023 seçimlerine bakıldığında her iki ittifak içerisinde de temsil gücü sınırlı birçok küçük partinin olduğu görülmektedir. Marjinal fayda açısından değerlendirildiğinde seçimin en kazançlıları, tek başlarına seçime girmeleri halinde temsil gücüne erişemeyecek küçük boylu partilerdir. Her ne kadar meclisin gücü, denetim kapasitesi günden güne dünyada ve Türkiye’de zayıflamış olsa da mecliste yer almak, güç ilişkilerinin bir parçası olmak, yasama ve denetim faaliyetlerine katılmak, bu tip partiler için paha biçilemez niteliktedir. Bu bağlamda yaşanan ittifak süreci ve seçim neticesi bakımından en kârlı partilerden birisinin, geliştirdiği strateji çerçevesinde Cumhur İttifakı’nın içerisinde yer alan Yeniden Refah Partisi (YRP) olduğu söylenebilir.

Millî Görüş’ün Son Temsilcisi

Millî Görüş hareketine referansla varlık gösteren, İslamcı lider Necmettin Erbakan’ın oğlu Fatih Erbakan’ın öncülüğünde 2018 yılında kurulan YRP, Millî Görüş siyasetinin son temsilcisidir. YRP, Cumhur İttifakı çerçevesinde, kendi logosu ve adayları ile girdiği ilk seçimde aldığı dört milletvekili ile Meclis’te temsil edilme hakkı kazandı. Bu noktada merak edilen, partinin ne düzeyde kitleselleşeceği ve siyaseti belirleyeceğidir.

Millet İttifakı içerisinde yer alan Millî Görüş temsilcisi Saadet Partisi ile AK Parti’den koparak kurulan DEVA ve Gelecek partileri, bulundukları ittifakın en güçlü partisi olan CHP’nin logosu ile seçime girmeyi tercih ederken YRP kendi kimliği altında Cumhur İttifakı içerisinde yarışa dâhil oldu. AK Parti ve Recep Tayyip Erdoğan iktidarına karşı cepheden bir tutum geliştiren DEVA ve Gelecek partilerinin ontolojik bir sorun yaşama pahasına önemli bir riski aldıkları söylenebilir. Siyasal yelpazede konumlanma sorunu yaşayan iki yeni parti ile İslamcı çizginin temsilcisi olma iddiasındaki Saadet Partisi’nin Kemalist siyasetin takipçisi bir parti ve lider altında, ideolojik kimliklerini peçeleyerek yaptıkları çıkışın, adı geçen partilere ağır bir maliyet ürettiği söylenebilir. Bu tarihten itibaren, AK Parti’den koparak kurulan yeni partilerin, siyasi gücünü sürdüren Erdoğan karşısında toplumu ikna etme gibi önemli bir meseleleri olduğu ortadadır. Salt politika metinleri üzerinden ya da ideolojik açıdan bir araya gelmeleri kolay olmayan siyasi partilerin iktidarı devirmek adına yaptıkları işbirliğinin, ülkeyi yönetmek adına yeterli olmayacağı test edilmiş bir yöntem olarak karşımızda durmaktadır. İdeolojik söylemlerin buharlaştığı, popülist siyasetin hâkim olduğu günümüzde ideolojik pozisyondan uzak, toplumsal tabanı belirsiz siyasi oluşumların güç ilişkilerini uzunca süredir domine eden AK Parti karşısında somut, ikna edici, toplumun belli kesimlerini hedef alan politikalar geliştirmeleri gerektiği ifade edilebilir.

YRP, bulunduğu politik konum itibarıyla Millî Görüş hareketinin ana çizgisini takip etmektedir. Türk siyasetine renk veren kültürel bölünmede, sağ siyasetin, Batıcı siyasetin karşı kutbunu tahkim etmek suretiyle geniş bir cephe inşa ettiği bilinmektedir. Aile ve din başta olmak üzere geleneksel değerlerin korunması üzerine şekillenen Türk sağı, toplumsal açından pastanın önemli bir kısmını elinde bulundurmaktadır. Bu minvalde, Cumhur İttifakı’nın bir parçası olarak tarihsel blokun dışına çıkmayan YRP’nin, diğer küçük partilerin yaşadığı sorunla karşılaşmamak adına kendisini Millî Görüş çizgisinin ana aksına sabitlediği açıktır. Diğer yandan, ittifak ortaklığı adına kendisine yapılan teklife verdiği ilk yanıt, oldukça dikkat çekicidir. Uzun süreli iktidar tecrübesinin pejoratif yükünü üstlenmekten kaçınan, taşıdığı siyasi kabuller üzerinden müzakere kanalları açan YRP, seçim adına kurulan ittifakın uzun soluklu ve yapısal olmayacağını göstermiştir. Seçimin ardından YRP’nin iktidara karşı geliştirdiği eleştirel söylem bu çerçevede değerlendirilebilir.

Millî Görüş siyasetinin yaşadığı krizi aşmak adına mücadele veren YRP, kendisini hareketin birinci adresi olarak görmektedir. Toplumsal taban açısından marjinalize olan, Kemalist çatı altında kendisine yer arayan, Erbakan’ın vefatı sonrasında öncü bulmakta zorlanan Saadet Partisi ile politik mücadeleye girmek YRP için kolay olmakla birlikte; partinin temel meselesi, günümüzde Millî Görüş hareketini bir “gelenek” olarak temsil eden AK Parti karşısında ne düzeyde varlık göstereceği ve sahip olduğu güç ilişkilerini derinleştireceğidir.

Millî Görüş hareketi, kurulduğu ilk günden itibaren ideolojik açıdan siyasetin anaakım çizgisi dışında durmuş ve bunun bedelini mensubu olduğu partilerin kapatılması, siyasi vetolar, yasaklar ve cezalar üzerinden ağır bir şekilde ödemiştir. Cari rejim tarafından sistem dışı olarak görülen Millî Görüş hareketi, devletin ideolojik aygıtları tarafından ısrarla çeperin dışında tutulmaya çalışılmıştır. Parlamenter çizginin takipçisi Millî Görüş hareketi ideolojik açından rejimin ana kabulleri ile uyuşmasa da demokratik düzenin bir parçası olma adına mücadeleyi bırakmamıştır. Bu minvalde, Kemalist siyaset tarafından rejim dışı olarak görülen Millî Görüş, radikal İslamcılar tarafından da “legalist” olmakla itham edilmiştir. Arada kalmışlık hali Millî Görüş çizgisini zaman zaman sağcılığa itecek, çeperden merkeze doğru yapılan iktidar mücadelesinde yola çıkarken bagajına yüklediği ideolojik kabullerinden taviz vermesini gerektirecektir.

Necmettin Erbakan liderliğindeki Refah Partisi’nin (RP) merkezi iktidar tecrübesi ve devamında kurulan Fazilet Partisi (FP) bu durumun tipik örneğidir. FP’nin kapatılmasının ardından kurulan Saadet Partisi’nin toplumsal temsil açısından marjinalize olması, tarihsel söylemin buharlaşması da bu çerçevede okunulabilir. Millî Görüş çizgisini “geleneksel” olarak devam ettiren AK Parti’nin önce “muhafazakârlık” daha sonra “yerli ve millilik” üzerinden sistem ile kurduğu ilişki de İslamcı siyasetin sönümlenmesi bakımından dikkat çekicidir.

Popülist Dil

Millî Görüş hareketi ve türevi partilerin iktidar yolculuğunda sistemin bir parçası olmaları karşısında YRP öncelikle kendisini Millî Görüş çizgisinin takipçisi olarak deklare etmiştir. YRP, toplumsal, ekonomik ve siyasi konularda Millî Görüş hareketinin ana çizgisini takip etmenin yanı sıra yöntem bakımından daha önceki tecrübelerden farklı olarak popülist bir dil geliştirmektedir. Aşı karşıtlığının ardından iklim değişikliği ve küresel ısınma konularında ileri sürdüğü fikirlerin Millî Görüş çizgisi dışında kalan kesimler tarafından destek gördüğü söylenebilir. LGBT, İstanbul Sözleşmesi, nafaka konularında “muhafazakâr” siyaset ile derin bir farklılık yaşamayan, dolayısıyla pastayı genişletme imkânı sınırlı olan YRP’nin, geliştirdiği popülist dil ve konular üzerinden tereddütlü kesimleri uhdesine almaya çalıştığı ortadadır.

Kuruluşundan bugüne kadar YRP’nin dengeli ve ince bir strateji geliştirdiği söylenebilir. Öncelikle resmin büyüğünde Millî Görüş’ün birinci adresi olduğunu ortaya koymuş, “hareketin” yaşadığı ontolojik sorunu çözmüştür. İkincisi, Kemalist blokun karşı kutbunda yer alarak tarihsel konumlanmayı tahkim etmiştir. Üçüncüsü, iktidarın çeperinde durarak güç ilişkilerinden uzaklaşmamış, yasama temsiline erişmiş, güç ile dirsek teması kurmuş fakat ürettiği eleştirel dil üzerinden iktidarın yükünü üstlenmemiştir. Nihai olarak, geliştirdiği popülist ve alternatif söylem üzerinden farklı kanallara ulaşmayı başarmıştır. Yeni kurulan bir parti için temsil gücüne erişmek, seçmen karşısında kendi kimliği ile olmak ve yapıcı bir dil oluşturmak oldukça önemlidir. YRP’nin kuruluş aşamasını hasarsız atlattığı söylenebilir, fakat bu tarihten itibaren salt popülist bir dil üzerinden güç ilişkilerini sürdürmesi çok mümkün değildir. RP’ye telmihen kurulan YRP’nin, milletvekili sayısına bakmadan ülkenin yapısal meselelerine odaklanması gerekmektedir. Ancak hukuk devleti, özgürlükler, demokratik temsil, liyakat, siyasetin finansmanı ve refahın adil dağılımı konularında geliştireceği söylem ile siyasette uzun erimli ve gerçek bir adres olabilir.

En son çıkan yazılardan anında haberdar olmak için bizi @PerspektifOn twitter hesabımızdan takip edebilirsiniz.

ÖMER BAYKAL

2009 yılında Gazi Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü’nden mezun oldu. Yüksek lisansını kamu hukuku, doktorasını siyaset bilimi ve uluslararası ilişkiler alanında tamamladı. 2022 yılında Siyasal Hayat ve Kurumlar alanında doçent oldu. Halen Bartın Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü’nde öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. Siyasal hayat, Türk siyasi düşünce tarihi ile toplumsal hareketler üzerine çalışmaktadır.

TÜM YAZILARI

ÖMER BAYKAL

2009 yılında Gazi Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü’nden mezun oldu. Yüksek lisansını kamu hukuku, doktorasını siyaset bilimi ve uluslararası ilişkiler alanında tamamladı. 2022 yılında Siyasal Hayat ve Kurumlar alanında doçent oldu. Halen Bartın Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü’nde öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. Siyasal hayat, Türk siyasi düşünce tarihi ile toplumsal hareketler üzerine çalışmaktadır.

TÜM YAZILARI

ÜYE OLUN

İLGİLİ YAZILAR

The post Yeniden Refah, İlk Büyük Sınavını Nasıl “Hasarsız” Atlattı? appeared first on PERSPEKTİF.

QOSHE - Yeniden Refah, İlk Büyük Sınavını Nasıl “Hasarsız” Atlattı? - Ömer Baykal
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Yeniden Refah, İlk Büyük Sınavını Nasıl “Hasarsız” Atlattı?

2 5
23.11.2023
SİYASET

Yeniden Refah Partisi’nin kuruluş aşamasını hasarsız atlattığı söylenebilir, fakat bu tarihten itibaren salt popülist bir dil üzerinden güç ilişkilerini sürdürmesi çok mümkün değildir. Ancak hukuk devleti, özgürlükler, demokratik temsil, liyakat, siyasetin finansmanı ve refahın adil dağılımı konularında geliştireceği söylem ile siyasette uzun erimli ve gerçek bir adres olabilir.

  • ÖMER BAYKAL
  • 23 Kasım 2023

Türkiye’de Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçiş ile birlikte siyaset zorunlu bir ittifak arayışına evrildi. Başkanlık rejimi; uzlaşı kültürünün zayıf, birlikte iş yapma kapasitesinin mahdut olduğu ülkemizde koalisyonları kendi mecrasında adeta tüm aktörlere dayattı.

Modern demokratik siyasal sistemler, temel düzeyde temsilde adalet ile siyasi istikrarı terkip eden, dengeli bir model öngörmüşlerdir. 1982 Anayasası uyguladığı yüksek baraj ile temsilde adalet sistemini zedelediği gibi, var olan parçalı politik yapı siyasi istikrarı büyük oranda tahrip etmiştir. İstikrar sağlamak, amorf hale gelen hükümet sistemini revize etmek ve yaşanan devlet krizini çözmek adına geliştirilen yeni hükümet modeli, muhafaza ettiği yüksek baraj ile temsilde adaleti göz ardı etmesinin yanı sıra yönetme yetkisi adına ihtiyaç duyduğu yüzde 50 üzerinden ittifakları kaçınılmaz bir durum haline getirmiştir. Uzlaşı, işbirliği, müzakere gibi kavramlar uzunca süredir politik ve düşünsel hayatta kendisine yer bulmuş olsalar da birlikte siyaset yapmanın bir mecburiyet haline gelmesi, çoğulculuğu, demokratik olanı gölgelemeye başlamıştır.

İttifak Siyasetinin Sorunları

İttifakların dayattığı temel sorun, temsil gücü zayıf partilerin sistemin kilit konumu haline gelmesi, sahip oldukları toplumsal karşılığın çok üstünde reel politik bir güce erişmeleridir. Bu durum, demokratik siyasetin temel kuralı olan çoğunluğun yönetimi ilkesini zorlayan bir mesele olarak karşımıza çıkmaktadır. Büyük boylu, temsil gücüne sahip partiler, sistemin dayattığı yüzde 50 karşısında çok daha zayıf, bir kısmı kuruluşunu yeni tamamlamış partiler ile işbirliği yapmak, onların desteğini almak zorunda kalmışlardır. 2023 seçimlerine bakıldığında her iki ittifak içerisinde de temsil gücü sınırlı birçok küçük partinin olduğu görülmektedir. Marjinal fayda açısından değerlendirildiğinde seçimin en kazançlıları, tek başlarına seçime girmeleri halinde temsil gücüne erişemeyecek küçük boylu partilerdir. Her ne kadar meclisin gücü, denetim kapasitesi günden güne dünyada ve Türkiye’de zayıflamış olsa da mecliste yer almak, güç ilişkilerinin bir parçası olmak, yasama ve denetim faaliyetlerine katılmak, bu tip partiler için paha biçilemez niteliktedir. Bu bağlamda yaşanan ittifak süreci ve seçim neticesi bakımından en kârlı partilerden birisinin, geliştirdiği strateji çerçevesinde Cumhur İttifakı’nın içerisinde yer alan Yeniden Refah Partisi (YRP) olduğu söylenebilir.

Millî Görüş’ün Son Temsilcisi

Millî Görüş hareketine referansla varlık gösteren, İslamcı lider Necmettin Erbakan’ın oğlu Fatih Erbakan’ın öncülüğünde 2018 yılında kurulan YRP, Millî Görüş siyasetinin son temsilcisidir. YRP, Cumhur İttifakı çerçevesinde, kendi logosu ve adayları ile girdiği ilk seçimde aldığı dört milletvekili ile Meclis’te temsil edilme hakkı kazandı. Bu noktada merak edilen, partinin ne düzeyde kitleselleşeceği ve siyaseti belirleyeceğidir.

Millet İttifakı içerisinde yer alan Millî Görüş temsilcisi Saadet Partisi ile AK Parti’den koparak kurulan DEVA ve Gelecek partileri, bulundukları ittifakın en güçlü partisi olan CHP’nin logosu ile seçime girmeyi tercih ederken YRP kendi kimliği altında Cumhur İttifakı içerisinde yarışa dâhil oldu. AK Parti ve Recep Tayyip Erdoğan........

© Perspektif


Get it on Google Play