BAKIŞ

ABD/IMF ile BAE’nin döviz ve yüksek enflasyon krizleri yaşayan Mısır’daki varlık biçimleri, benzer döngüde sıkışan Türkiye ekonomisi-Erdoğan rejimi açısından ders ve örnek niteliğinde. Şimşek yönetiminde uygulanan IMF tipi programla ekonomide istenen yönde gelişmeler elde edilemezse, yerel seçimlerden sonra işlerin varacağı bir sonraki durağı göstermesi açısından bu örnek önemli.

Mısır’da Sisi’nin cumhurbaşkanı olması sürecinde yaşananlarla 10 yıldır kopan Türkiye-Mısır ilişkileri bir süredir düzelme yolunda önemli yol katetti. Hatta Cumhurbaşkanı Erdoğan geçtiğimiz Şubat ayında Mısır’ı ziyaret bile etti. Bu mecburi düzelmenin temel nedeni, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki enerji hedeflerine Mısır’la diplomatik ilişkisi olmadan ulaşmasının imkânsızlığı. Diğer yandansa, iki ekonomide de yaşanan akut döviz eksikliği ve benzer ekonomik zorluklar dış ticareti artırmayı ortak amaç haline getiriyor. Son dönemde Gazze’de olanlar ve Refah’ta yaklaşık 1,5 milyon Filistinlinin Mısır sınırı ile İsrail saldırısı arasında sıkışmış çaresizliği, Hamas ile barış görüşmelerine ev sahipliği yapan Kahire ile Ankara’nın işbirliğini de şart haline getirdi.

Türkiye’deki yeni Erdoğan hükümeti 2023 seçimlerinden hemen önce, 2018-2023’te izlediği ekonomi politikaları nedeniyle şiddetli bir ödemeler dengesi krizi ile burun buruna gelmişti. Haziran 2023 sonrasında ekonomi yönetiminin Mehmet Şimşek’e bağlanması ve para politikasında 180 derece değişim, büyük bir krizden geri dönüş sürecini başlattı. 2023 ortasından sonuna kadar olumlu beklentilerle önemli eksiklerine rağmen yolunda seyreden yeni ekonomi politikaları, yerel seçimlere sayılı günler kala yeniden darboğaza girmiş görünüyor. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) yüksek enflasyona rağmen faiz artırımlarını sonlandırdığını açıklaması bir etken. Bu açıklama ile yeniden dolarizasyonun hızlanması, giren çok kısıtlı yabancı sermayenin de yeninden çıkmaya yönelmesi ile son sekiz ayın kazanımlarını silen Merkez Bankası net rezervleri seviyesi ekonomide kırılganlığın yeniden arttığını anlatıyor. Yerel seçimlerin ardından Şimşek ve ekibinden ekonomiyi yeniden yoluna sokmak için daha kararlı adımlar beklense de Cumhurbaşkanlığı sistemi nedeniyle Erdoğan’ın bu politikalara ne kadar süre ile ne kadar izin vereceği hep bir endişe konusu.

Türkiye ekonomisi ise Şimşek yönetiminde döviz yokluğu sorununa çare bulamazsa hızlıca iki seçenekle karşı karşıya kalacak: IMF’den kaynak yaratmak ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile doğrudan yatırımlar çekecek adımları hızlandırmak. Ne var ki Mart ayı başından bu yana Mısır’da izlediğimiz gelişmeler, ikisinin aslında ayrı ve birbirine alternatif seçenekler olmadığını gösterdi. Mısır’ın hem IMF hem de BAE’den kaynak yaratma adımları her iki tarafın Mısır riskini ancak beraber aldıkları durumda ilerleyebildiğini gösterdi.

Bu nedenle Türkiye’nin yakın vadede ekonomik geleceğini tartışmak için Mısır’ın son IMF anlaşması ve BAE ile yaptığı büyük yatırım anlaşmasının niteliğine biraz daha yakından bakmak gerekli.

Mısır IMF’nin En Büyük İkinci Borçlusu Konumunda

Mısır, Arjantin’den sonra IMF’nin en büyük ikinci borçlusu artık. Ülkenin ekonomisi yüksek enflasyon, artan ve vadesi yakın kamu borcu, dolarizasyon ve döviz yokluğundan köşeye sıkışmış durumda. Mısır ile IMF arasındaki anlaşmanın niteliğiyse bir stand-by değil. Pandemi döneminde birçok ülkenin faydalanması için öne çıkarılan Genişletilmiş Fon Kolaylığı (EFF) düzenlemesi. Anlaşmanın şartları neredeyse bir stand-by niteliğinde.

Pandemi sonrası IMF’nin de değişen öncelikleri paralelinde, yeni anlaşmasının maddesi olarak Mısır hükümetinin ülkedeki düşük gelirli hassas grupların korunması için yeterli düzeyde sosyal harcama yapması adımını eklemesi ise dikkat çekici.

2008 Küresel Finansal Kriz ile 2011 ve 2019 Arap devrimlerini izleyen son 10 yılda, IMF ve Dünya Bankası’nın “Küresel Güney’de” varlığını artırdığını izlemekteyiz. Fon, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da (MENA) Mısır, Tunus, Fas, Ürdün ve Sudan gibi orta ve düşük gelirli ülkelerde politika ve kurumsal değişimi finanse etme ve etkileme konusunda giderek artan bir ağılığa sahip oluyor.

IMF’nin Mısır’a ilk müdahalesi ekonomide reform yapılmasını ve mali istikrarın yeniden kazanılmasını hedeflemişti. Anlaşmanın bugün gelinen aşamasındaysa Mısır dış borcunu ödemek için yeterli dolar üretmekte zorlanırken, IMF de Mısır’ın en büyük borç alacaklısı konumunda. Bir anlamda aynı Arjantin’de olduğu gibi, IMF Mısır’da da kendi yatırımını geri alabilmek için daha fazla borç vermeye mahkûm. Mısır’ın büyük mali kaynaklara ulaşması gerekli, zengin komşularına yakınlığı bir avantaj. Üstelik dünyanın en kırılgan bölgesindeki stratejik konumu ve savaş sonrası Gazze Şeridi’nin istikrara kavuşturulmasındaki potansiyel rolü nedeniyle ABD için taşıdığı siyasi önem de artmış durumda.

Dolayısıyla 2024 başı itibarıyla Mısır’ın IMF’ye olan 18 milyar dolarlık borcuyla Arjantin’den sonra Fon’un en büyük ikinci borçlusu konumuna yükselmesi şaşırtıcı değil. Bu mengene içine sıkışan Mısır hükümetiyse, borç sorunun aşmak için IMF’ye mecbur oldukça daha sert koşullar içeren anlaşmalara imza atmak zorunda. Mart ayı başında Mısır ekonomisinde yapılan büyük ve Mısır halkı için çok sancılı olacak devalüasyonla serbest kur rejimine geçiş de işte bu durumun bir sonucu.

Ancak bölgeden başta BAE olmak üzere Mısır’da yatırım yapmayı kollayan ülkelerin IMF anlaşması çerçevesi ile korunmadan da parmak kıpırdatmıyor olmaları dikkat çekici. Özellikle BAE’den benzer büyük beklentilere sahip ancak IMF ile masaya oturmaya isteksiz Erdoğan hükümeti de düşünüldüğünde…

IMF’ye göre Mısır’ın söz verdiği reformlar arasında yeni bir döviz kuru rejiminin uygulamaya konulması, para ve maliye politikalarının kısıtlanmasıyla Mısır hükümetinin faiz ödemeleri öncesinde GSYH’nin yüzde 2’si kadar bütçe fazlası yaratması, altyapı harcamalarında yavaşlama ve özel sektör faaliyetlerine olanak tanıyan bir ekonomik ortam yaratma çabası yer alıyor. Mısır’ın kabul ettiği en görünür reform, Mısır poundunun devalüe edilmesi ile ülkenin bundan sonra dalgalı döviz kuru rejimine geçmesi. Mısır Merkez Bankası döviz kuru devalüasyonuna döviz fiyatındaki büyük artışın yaratacağı enflasyondaki sıçramayı en aza indirmek için para politikasında sıkılaştırma ile eşlik etmiş olsa da devalüasyonun gerçekten IMF’nin gerektirdiği gibi esnek bir döviz kuru rejimine dönüşüp dönüşmeyeceği tartışma konusu.

6 Mart’ta Mısır Merkez Bankası, 3 milyar dolardan 8 milyar dolarlık genişletilmiş IMF kredi programının önünü açmak için uzun zamandır beklenen büyük bir devalüasyon açıkladı. Mısır poundu yılın çoğunu 30’da geçirdikten sonra dolar başına 50’den işlem görmeye başladı; karaborsa kuru 70’e kadar yükseldi. 2022’den bu yana Mısır Merkez Bankası’nın yaptığı beşinci devalüasyonun nedeni, IMF tanımıyla “resmî ve karaborsa kuru arasındaki farkı kapatmak, döviz işlemlerinin böylece kolaylaşması ve dolar kıtlığından yavaşlayan ithalat sonucu genişleyen karaborsa ekonomisinin azalması.”

Şu anda Mısır’da yüzde 36 civarında olan “aşırı yüksek enflasyon” sorununun aşılması için geçilen esnek döviz kuru rejimi ile Mısır Merkez Bankası enflasyon hedeflemesi sistemine de geçti. Bu hamle BAE ile iki hafta önce tamamlanan devasa bir arazi anlaşmasından gelen nakit akışıyla mümkün hale geldi. Hedefinde tek haneli enflasyon var. Enflasyonu düşürmek ve son dönemdeki dolarizasyon eğilimini tersine çevirmek için IMF anlaşmasıyla beraber Mısır Merkez Bankası geçtiğimiz ayki 200 baz puana ek olarak politika faizini 600 baz puan daha artırdı. Her iki adım da Mısır’da yüksek enflasyonu sınırlamaya odaklı olmasına karşın, Mısır poundunun değer kaybı ilk aşamada fiyat artışlarının hızlanmasıysa sonuçlanacak.

BAE’den 35 milyar dolarlık bir yatırım ve IMF’den alınan kredide 5 milyar dolarlık bir artış toplamda Mısır’ın 400 milyar dolarlık GSYİH’sinin yüzde 10’una karşılık geliyor. Bu kaynak Mısır ekonomisinin akut haldeki dolar sıkıntısını gidermek ve yakın vadede temerrüt riskini ortadan kaldırmak için yaşamsal önemde. Ülkenin toplam kamu borcu, Merkez Bankası’nın yükümlülükleri de dahil olmak üzere, GSYH’sinin yüzde 100’üne karşılık geliyor. Mısır ordusu inşaat, gıda üretimi ve dağıtımı, eczacılık, turizm ve daha pek çok alanda ekonomide yer alıyor. IMF’nin isteği doğrultusunda Cumhurbaşkanı Sisi’nin kendi yönetimini zayıflatmadan ordunun ekonomideki rolünü gözle görülür bir şekilde azaltması gerekiyor. Bunun için de Sisi’nin IMF çıpasını basamak yaparak BAE ile ekonomik ilişkileri derinleştirmesi gerekiyor.

23 Şubat’ta Mısır Başbakanı Madbouly, İskenderiye ve Marsa Matruh arasındaki Akdeniz kıyısının bir bölümü olan Ras al-Hikma’nın geliştirilmesi için BAE ile 35 milyar dolarlık bir anlaşma imzaladı. Bu anlaşma, Abu Dabi’nin Cumhurbaşkanı Sisi’nin iktidara gelmesinden bu yana Mısır’a diğer Körfez donörlerinden daha fazla gösterdiği ilgiyi temsil etmesi açısından önemli.

BAE’nin varlık fonu ADQ, Mısır’daki 171 milyon metrekarelik araziyi 24 milyar dolara satın aldı. Beraberinde de Kahire’ye de BAE’nin Mısır Merkez Bankası’ndaki mevcut mevduatından 11 milyar dolar ödemeyi kabul etti. Madbouly’ye göre bu mevduatların 5 milyar doları Ras al-Hikma anlaşmasının bir parçası olarak Kahire’ye aktarılacak, 6 milyar doları ise “Mısır’ın ekonomik büyümesini ve kalkınmasını desteklemek için Mısır genelindeki başlıca projelere yatırım” için kullanılacak. Turizm alanında Kızıldeniz’de toprak satışlarıyla şekillenecek BAE ile işbirliğinin devam etmesi bekleniyor.

Temelinin 2025 yılında atılması planlanan Ras al-Hikma projesi, bölgeyi bir turizm merkezi, sanayi bölgesi ve havaalanına dönüştürmek için 150 milyar dolar yatırım çekerken, Mısırlı şirketler ve işçiler için istihdam yaratacak. Fakat Mısır kendi toprağındaki projenin sadece yüzde 35’lik hissesini elinde tutacak. Bu ortaklıkta adı geçen şirketlerden Talaat Moustafa Group, Mısır hükümetine yakın bir inşaat holdingi.

Yaklaşık 200 milyar dolarlık varlığı kontrol eden ADQ, Abu Dabi Yatırım Otoritesi (1 trilyon dolar) ve Mubadala’nın (275 milyar dolar) ardından BAE’nin üç varlık fonunun en küçüğü. Hem ADIA hem de ADQ’ya, Devlet Başkanı Muhammed bin Zayed’in nüfuzlu kardeşi Ulusal Güvenlik Danışmanı Tahnoun bin Zayed al-Nahyan başkanlık ediyor. Ras al-Hikma yatırımı ADQ’nun portföyünün yüzde 10’undan fazlasını temsil ediyor.

Yakın vadede, söz konusu yüksek nakit akışı Mısır’ın mali krizini hafifletmeye yardımcı olacak. Yüksek enflasyon ve döviz krizinden dertli olan Mısır ekonomisine çok ihtiyaç duyulan döviz girişini hızla gerçekleştirecek. BAE ile yapılan anlaşmanın ilk taksiti olan 10 milyar dolar, devalüasyonu yumuşatırken, Mısır Merkez Bankası’nın bankalara koyduğu döviz çekme limitlerini hafifletecek. Sisi’yi politik olarak da rahatlatacak.

BAE’nin kalan 25 milyar doları iki ay içinde ödemesi bekleniyor.

Bu paranın tamamı geldiğinde Mısır’ın borç krizi de hafifleyecek. Eylül 2023 verileriyle Mısır’ın dış borcunun GSYH’ye oranı yüzde 42’nin üzerinde. Kısa vadeli borç servisi 40 milyar dolar civarındayken, 35 milyar dolar döviz rezervi bulunuyor. Tüm bunlara ek olarak Gazze savaşının bir sonucu olarak gelirleri de düşmekte. Yemen’deki Husi hareketinin ticari gemilere yönelik devam eden saldırıları turizmi vururken, Süveyş Kanalı geçişlerinden elde edilen döviz gelirleri de Ocak 2023’te 700 milyon dolardan bu Ocak ayında 350 milyon dolara düşerek yarıya indi.

IMF Reform Kriterleri

Mısır’ın IMF ile önceki 3 milyar dolarlık anlaşması, Aralık 2022’de, COVID-19 salgını ve Ukrayna savaşının buğday maliyetini önemli ölçüde artırmasının ardından tarafların Genişletilmiş Fon Kolaylığı üzerinden oluşturulmuştu. Kahire, 2022 programının bir parçası olarak para birimini dalgalandırmayı, harcamaları kısmayı ve devlete ait şirketlerin bir kısmını satarak bir özelleştirme programı uygulamayı kabul etmişti. Ancak bu önlemlerin çoğu Sisi’nin yeniden seçilme kampanyası nedeniyle 2023’e ertelendi. Birkaç ay önce IMF Başkanı Georgieva Mısır’ın devalüasyon yapmaması halinde “rezervlerinin eriyeceği” uyarısında bulundu.

Geçtiğimiz Ekim ayında Gazze savaşının patlak vermesinden bu yana, çatışmanın Mısır ekonomisi üzerindeki etkisini kabul eden IMF çok daha yumuşak bir tutum içinde görünüyor. Mısır’ın para birimini dalgalandırmasının ardından Fon hemen kredi programını 8 milyar dolara genişlettiğini ilan etti. Buna rağmen BAE ile yapılan toprak anlaşmasını kuvvetle desteklese de, IMF’nin 3 milyardan 10-12 milyara genişlemesi beklenen anlaşmayı neden 8 milyar dolarla sınırladığı net değil. Büyük olasılıkla bir kez daha anlaşmanın artırılmasına ihtiyaç duyulacağını hesaplıyor.

Özelleştirmeyle ilgili olarak, bir önceki IMF programı Mısır’dan, bazı askeri işletmeler de dahil olmak üzere devlete ait 35 şirketi satarak bir özelleştirme planı uygulamasını istemişti. Aralık ayında Madbouly, hükümetin aralarında sanayi firmaları, oteller ve yenilenebilir enerji girişimlerinin de bulunduğu 14 şirketin tamamen veya kısmen satışından 5,6 milyar dolar elde ettiğini açıkladı. Alıcıların çoğu hükümete yakın Mısırlı özel şirketler ve BAE’ye ait kuruluşlar oldu.

5,6 milyar dolarlık rakamınsa doğrulanması zor. Rapor edilen anlaşmaların birçoğunda çeşitli mülkiyet payları açıkça ilan edilirken, satış fiyatı açıklanmadı. Bu satışların şirketlerin yönetimleri üzerinde beklenen olumlu etkileri de sınırlı keza çoğunda el değiştiren söz konusu şirketlerin azınlık hisseleri. Başka ifadeyle özelleştirmeden beklenen kurumsal iyi yönetim kapısı açılmış görünmüyor. IMF’in artan desteği ve BAE anlaşmasıyla Mısır poundu istikrar kazanırsa, beklenti daha büyük ve kaliteli alıcıların gelmesi. Türkiye de bu açından Sisi için gerekli. Mısır’da şimdilik, bankalar ve sigorta şirketleri de dahil olmak üzere ülkenin en değerli devlet şirketleri satılmadı.

IMF’nin böylesi kritik bir aşamada Mısır’a olan desteğini 2022’de imzalanan anlaşmada ilerleme tatmin edici değilken artırması anlamlı.

Washington’ın bakış açısına göre Mısır’ın ekonomik sıkıntılarının ciddiliği, Gazze savaşı ve Kahire’nin Hamas’la arabulucu olarak oynadığı merkezi rolün gölgesinde kaldı. Normalde, Mısır’ın mali krizi ve politik/ekonomik istikrarı ABD’nin acil bir önceliği değil. Ancak Refah’ta biriken 1,5 milyon insan eğer Mısır sınırı açmaz ise İsrail tarafından katliama uğrayacağı için Mısır ekonomisini ve politik istikrarını desteklemek ABD’nin çıkar listesinde hızla yükselmiş görünüyor. ABD, kamu harcamalarının azaltılmasından IMF reform programının diğer bileşenlerinin uygulanmasına kadar daha sağlam ekonomik uygulamaları teşvik ederek Mısır üzerindeki etkisini böylece artıracak.

Savaşın sona ermesi Kahire’nin gelir akışını iyileştirecek ve Mısırlı şirketlerin Gazze’nin yeniden inşasına katılmasının önünü açarak ekonomiye destek verecek. BAE ise hem mevcut hem de gelecekte beklenen yatırımlarından oluşan devasa yatırım potansiyeli, insan hakları sorunlarını sorun etmeyişi ile Mısır’ın ekonomik kararları üzerinde Washington’dan çok daha büyük bir etkiye sahip.

ABD/IMF ile BAE’nin döviz ve yüksek enflasyon krizleri yaşayan Mısır’daki varlık biçimleri, benzer döngüde sıkışan Türkiye ekonomisi-Erdoğan rejimi açısından ders ve örnek niteliğinde. Önemli eksikleri olan, IMF kaynağı ve getirdiği şeffaflık olmadan Şimşek yönetiminde uygulanan IMF tipi programla ekonomide istenen yönde gelişmeler elde edilemezse, yerel seçimlerden sonra işlerin varacağı bir sonraki durağı göstermesi açısından bu örnek önemli.

En son çıkan yazılardan anında haberdar olmak için bizi @PerspektifOn twitter hesabımızdan takip edebilirsiniz.

GÜLDEM ATABAY

1995 yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesi İşletme Fakültesi’nden mezun olup kariyerine Ankara’da başladı. 2001 yılında Hacettepe Üniversitesi Ekonomi Bölümü’nde yüksek lisansını tamamladı. Profesyonel kariyerine finans sektöründe devam eden Atabay, İzmir Ekonomi Üniversitesi Ekonomi ve İşletme fakültelerinde Öğretim Görevlisi olarak çalıştı. Para Analiz, Yeni Arayış ve Perspektif’te ekonomi köşe yazarlığı, Mesele Ekonomi’de ekonomi programları yapmaktadır. Ayrıca çeşitli gazete/haber ajanslarına Türkiye ekonomi ve politikası üzerine yorumlar vermekte ve yazılarını paylaşmaktadır. Son 29 yılda İstanbul’da UniCredit Menkul Değerler’de Türkiye Ekonomisti; Dexia-Ekspres Invest’te Türkiye ekonomisi ve politikaları kapsamında Baş Ekonomist; Raymond James Securities İstanbul’un Baş Ekonomisti; Ege Invest’te Ekonomist; Global Menkul Kıymetler’de Analist; Karon Menkul Kıymetler’de Yatırım Uzmanı olarak görev yapmıştır.

TÜM YAZILARI

GÜLDEM ATABAY

1995 yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesi İşletme Fakültesi’nden mezun olup kariyerine Ankara’da başladı. 2001 yılında Hacettepe Üniversitesi Ekonomi Bölümü’nde yüksek lisansını tamamladı. Profesyonel kariyerine finans sektöründe devam eden Atabay, İzmir Ekonomi Üniversitesi Ekonomi ve İşletme fakültelerinde Öğretim Görevlisi olarak çalıştı. Para Analiz, Yeni Arayış ve Perspektif’te ekonomi köşe yazarlığı, Mesele Ekonomi’de ekonomi programları yapmaktadır. Ayrıca çeşitli gazete/haber ajanslarına Türkiye ekonomi ve politikası üzerine yorumlar vermekte ve yazılarını paylaşmaktadır. Son 29 yılda İstanbul’da UniCredit Menkul Değerler’de Türkiye Ekonomisti; Dexia-Ekspres Invest’te Türkiye ekonomisi ve politikaları kapsamında Baş Ekonomist; Raymond James Securities İstanbul’un Baş Ekonomisti; Ege Invest’te Ekonomist; Global Menkul Kıymetler’de Analist; Karon Menkul Kıymetler’de Yatırım Uzmanı olarak görev yapmıştır.

TÜM YAZILARI

ÜYE OLUN

İLGİLİ YAZILAR

The post Erdoğan’ın Yerel Seçim Sonrası Ekonomide Zor Tercihi ve Mısır Örneği appeared first on PERSPEKTİF.

QOSHE - Erdoğan’ın Yerel Seçim Sonrası Ekonomide Zor Tercihi ve Mısır Örneği - Güldem Atabay
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Erdoğan’ın Yerel Seçim Sonrası Ekonomide Zor Tercihi ve Mısır Örneği

4 1
20.03.2024
BAKIŞ

  • GÜLDEM ATABAY
  • 20 Mart 2024

ABD/IMF ile BAE’nin döviz ve yüksek enflasyon krizleri yaşayan Mısır’daki varlık biçimleri, benzer döngüde sıkışan Türkiye ekonomisi-Erdoğan rejimi açısından ders ve örnek niteliğinde. Şimşek yönetiminde uygulanan IMF tipi programla ekonomide istenen yönde gelişmeler elde edilemezse, yerel seçimlerden sonra işlerin varacağı bir sonraki durağı göstermesi açısından bu örnek önemli.

Mısır’da Sisi’nin cumhurbaşkanı olması sürecinde yaşananlarla 10 yıldır kopan Türkiye-Mısır ilişkileri bir süredir düzelme yolunda önemli yol katetti. Hatta Cumhurbaşkanı Erdoğan geçtiğimiz Şubat ayında Mısır’ı ziyaret bile etti. Bu mecburi düzelmenin temel nedeni, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki enerji hedeflerine Mısır’la diplomatik ilişkisi olmadan ulaşmasının imkânsızlığı. Diğer yandansa, iki ekonomide de yaşanan akut döviz eksikliği ve benzer ekonomik zorluklar dış ticareti artırmayı ortak amaç haline getiriyor. Son dönemde Gazze’de olanlar ve Refah’ta yaklaşık 1,5 milyon Filistinlinin Mısır sınırı ile İsrail saldırısı arasında sıkışmış çaresizliği, Hamas ile barış görüşmelerine ev sahipliği yapan Kahire ile Ankara’nın işbirliğini de şart haline getirdi.

Türkiye’deki yeni Erdoğan hükümeti 2023 seçimlerinden hemen önce, 2018-2023’te izlediği ekonomi politikaları nedeniyle şiddetli bir ödemeler dengesi krizi ile burun buruna gelmişti. Haziran 2023 sonrasında ekonomi yönetiminin Mehmet Şimşek’e bağlanması ve para politikasında 180 derece değişim, büyük bir krizden geri dönüş sürecini başlattı. 2023 ortasından sonuna kadar olumlu beklentilerle önemli eksiklerine rağmen yolunda seyreden yeni ekonomi politikaları, yerel seçimlere sayılı günler kala yeniden darboğaza girmiş görünüyor. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) yüksek enflasyona rağmen faiz artırımlarını sonlandırdığını açıklaması bir etken. Bu açıklama ile yeniden dolarizasyonun hızlanması, giren çok kısıtlı yabancı sermayenin de yeninden çıkmaya yönelmesi ile son sekiz ayın kazanımlarını silen Merkez Bankası net rezervleri seviyesi ekonomide kırılganlığın yeniden arttığını anlatıyor. Yerel seçimlerin ardından Şimşek ve ekibinden ekonomiyi yeniden yoluna sokmak için daha kararlı adımlar beklense de Cumhurbaşkanlığı sistemi nedeniyle Erdoğan’ın bu politikalara ne kadar süre ile ne kadar izin vereceği hep bir endişe konusu.

Türkiye ekonomisi ise Şimşek yönetiminde döviz yokluğu sorununa çare bulamazsa hızlıca iki seçenekle karşı karşıya kalacak: IMF’den kaynak yaratmak ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile doğrudan yatırımlar çekecek adımları hızlandırmak. Ne var ki Mart ayı başından bu yana Mısır’da izlediğimiz gelişmeler, ikisinin aslında ayrı ve birbirine alternatif seçenekler olmadığını gösterdi. Mısır’ın hem IMF hem de BAE’den kaynak yaratma adımları her iki tarafın Mısır riskini ancak beraber aldıkları durumda ilerleyebildiğini gösterdi.

Bu nedenle Türkiye’nin yakın vadede ekonomik geleceğini tartışmak için Mısır’ın son IMF anlaşması ve BAE ile yaptığı büyük yatırım anlaşmasının niteliğine biraz daha yakından bakmak gerekli.

Mısır IMF’nin En Büyük İkinci Borçlusu Konumunda

Mısır, Arjantin’den sonra IMF’nin en büyük ikinci borçlusu artık. Ülkenin ekonomisi yüksek enflasyon, artan ve vadesi yakın kamu borcu, dolarizasyon ve döviz yokluğundan köşeye sıkışmış durumda. Mısır ile IMF arasındaki anlaşmanın niteliğiyse bir stand-by değil. Pandemi döneminde birçok ülkenin faydalanması için öne çıkarılan Genişletilmiş Fon Kolaylığı (EFF) düzenlemesi. Anlaşmanın şartları neredeyse bir stand-by niteliğinde.

Pandemi sonrası IMF’nin de değişen öncelikleri paralelinde, yeni anlaşmasının maddesi olarak Mısır hükümetinin ülkedeki düşük gelirli hassas grupların korunması için yeterli düzeyde sosyal harcama yapması adımını eklemesi ise dikkat çekici.

2008 Küresel Finansal Kriz ile 2011 ve 2019 Arap devrimlerini izleyen son 10 yılda, IMF ve Dünya Bankası’nın “Küresel Güney’de” varlığını artırdığını izlemekteyiz. Fon, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da (MENA) Mısır, Tunus, Fas, Ürdün ve Sudan gibi orta ve düşük gelirli ülkelerde politika ve kurumsal değişimi finanse etme ve etkileme konusunda giderek artan bir ağılığa sahip oluyor.

IMF’nin Mısır’a ilk müdahalesi ekonomide reform yapılmasını ve mali istikrarın yeniden kazanılmasını hedeflemişti. Anlaşmanın bugün gelinen aşamasındaysa Mısır dış borcunu ödemek için yeterli dolar üretmekte zorlanırken, IMF de Mısır’ın en büyük borç alacaklısı konumunda. Bir anlamda aynı Arjantin’de olduğu gibi, IMF Mısır’da da kendi yatırımını geri alabilmek için daha fazla borç vermeye mahkûm. Mısır’ın büyük mali kaynaklara ulaşması gerekli, zengin komşularına yakınlığı bir avantaj. Üstelik dünyanın en kırılgan bölgesindeki stratejik konumu ve savaş sonrası Gazze Şeridi’nin istikrara kavuşturulmasındaki potansiyel rolü nedeniyle ABD için taşıdığı siyasi önem de artmış durumda.

Dolayısıyla 2024 başı itibarıyla Mısır’ın IMF’ye olan 18 milyar dolarlık borcuyla Arjantin’den sonra Fon’un en büyük ikinci borçlusu konumuna yükselmesi şaşırtıcı değil. Bu mengene içine sıkışan Mısır hükümetiyse, borç sorunun aşmak için IMF’ye mecbur oldukça daha sert koşullar içeren anlaşmalara imza atmak zorunda. Mart ayı başında Mısır ekonomisinde yapılan büyük ve Mısır halkı için çok sancılı olacak devalüasyonla serbest kur rejimine geçiş de işte bu durumun bir sonucu.

Ancak bölgeden başta BAE olmak üzere Mısır’da yatırım yapmayı kollayan ülkelerin IMF anlaşması çerçevesi ile korunmadan da parmak kıpırdatmıyor olmaları dikkat çekici. Özellikle BAE’den benzer büyük beklentilere sahip ancak IMF ile masaya oturmaya isteksiz Erdoğan hükümeti de düşünüldüğünde…

IMF’ye göre Mısır’ın söz verdiği reformlar arasında yeni........

© Perspektif


Get it on Google Play