“Uğur’un ölümünü duyduğum; o, güneşe rağmen karanlık pazar gününden beri aklımda şiir dizeleri dolaşıyor…”

Böyle başlıyor Zülfü Livaneli; “Şiir ve Ölüm” adını verdiği, Uğur Mumcu’nun ölümünün üzerinden henüz 1 hafta geçtiği günkü köşe yazısında…

Yüreği kabarmış ya, Zülfü Livaneli’yi dinlemeye devam edelim:

“Günün ve gecenin herhangi bir saatinde apansız geliveriyorlar. Bölük pörçük, kopuk kopuk şiir dizeleri bunlar. Demek ki ölümle şiir arasında derin, çok derin bir bağ var. Pazar günü saat 2’de, yani ölümünden yarım saat sonra olayı öğrendiğimde, içime düşen ateş, “Yiğidim Aslanım Burada Yatıyor”un dizelerini getirmişti beraberinde…

Sonra;
‘Bir çift güvercin havalansa,
Yanık yanık koksa karanfil,
Değil bu unutulur şey değil,
Apansız geliyor aklıma…’ diye mırıldandım…

Melih Cevdet imdada yetişmişti…

Aynı gece Uğur’un kullandığı bir şarkımın sözleri dolandı dilime: Vurulduk ey halkım, unutma bizi!

Bu şiiri 1973 yılında yazmış ve ilk plâğıma koymuştum.1975 yılında Uğur, “Sesleniş” adlı çok güzel bir yazı yazmıştı. O’nu hatırlıyorum şimdi, yüreğimdeki dinmez acıyla…

Uğur’un katlinin ertesi günü bir halk türküsü dolandı dilime, yüreğime, beynime: Vadesiz ölümler zor geldi bana…

Sonra Turgut Uyar’ın şiirindeki gibi aynı, “Ne çok ölenler oldu…” diye mırıldandım…”

***

Ya Nâzım, şiir olur da Nâzım olmaz mı hiç?

Zülfü Livaneli’yi dinlemeye devam edelim:

“Nâzım; “Yeryüzüne tohum gibi saçmışım ölülerimi…” diye yazmıştı ya bir şiirinde hani…

Ölümle çok uğraşan şair, “Karlı Kayın Ormanı” adlı şiirinde;
“Yedi tepeli şehrimde,
Bıraktım gonca gülümü.
Ne ölümden korkmak ayıp,
Ne de düşünmek ölümü…” diyordu…

Bir süre de bununla oyalandım...

Sonra Lorca geldi. Ignacio Sanchez Mejias’a, Ağıt’ın “Akşamüstü Saat Beşte” bölümünü tekrarladım durdum…

Bir an öyle sandım ki dünyanın bütün şairleri Uğur için ağıt yakıyorlardı ve ben bu şiirleri tekrarlamasam boğulacaktım…”

***

Şairlerin etkilendikleri bir konu, olay, acı, sevinç, coşku, duygu yoğunluğu hakkında yaşadıklarını ne güzel aktarmış Usta. O şiir; yürekten, beyinden parmak uçlarına dökülene kadar başka bir dünyada, başka bir boyutta yaşar şair. Ta ki, dizeler art arda gelene kadar…

İnsan evladı, değiştiremeyeceği bir kötü kadere karşı ağıt yakar, şiir yazar, o şiir gider şarkı olur; döker döker de içindekileri, biraz da olsa rahatlar…

Belki de bütün güzel şarkıların, dünyadaki tüm oku oku doyamadığımız güzel şiirlerin hüzünlü olmasının sebebi budur…

***

Gün, Uğur Mumcu dostlar…

31 yıl geçti üstünden. 24 Ocak 1993, Pazar…

Kar yağmıştı önceden. Yağmıyordu o an Ankara’da, Karlı Sokak’ta. Ama buzdu. Karın arkası, ölüm öncesi; çok soğuktu...

Uğur’ladık Usta’yı sonsuzluğa...

Uğur’lar olsun! Işıklar içinde uyu Usta...

QOSHE - Uğurlar Olsun - Baha Akıner
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Uğurlar Olsun

6 0
24.01.2024

“Uğur’un ölümünü duyduğum; o, güneşe rağmen karanlık pazar gününden beri aklımda şiir dizeleri dolaşıyor…”

Böyle başlıyor Zülfü Livaneli; “Şiir ve Ölüm” adını verdiği, Uğur Mumcu’nun ölümünün üzerinden henüz 1 hafta geçtiği günkü köşe yazısında…

Yüreği kabarmış ya, Zülfü Livaneli’yi dinlemeye devam edelim:

“Günün ve gecenin herhangi bir saatinde apansız geliveriyorlar. Bölük pörçük, kopuk kopuk şiir dizeleri bunlar. Demek ki ölümle şiir arasında derin, çok derin bir bağ var. Pazar günü saat 2’de, yani ölümünden yarım saat sonra olayı öğrendiğimde, içime düşen ateş, “Yiğidim Aslanım Burada Yatıyor”un dizelerini getirmişti beraberinde…

Sonra;
‘Bir çift güvercin havalansa,
Yanık yanık koksa karanfil,
Değil bu unutulur şey değil,
Apansız geliyor aklıma…’ diye mırıldandım…

Melih Cevdet imdada yetişmişti…

Aynı gece Uğur’un kullandığı bir şarkımın sözleri dolandı dilime: Vurulduk ey halkım, unutma........

© PencereTV


Get it on Google Play