Güney Afrika Cumhuriyeti, Afrika kıtasının güneyinde yer alan oldukça büyük bir ülke. Ülkeye ait olan toprak alanı 1 milyon 220 bin km. Sadece Afrika’da değil bütün dünya genelinde en fazla toprağa sahip ülkelerden biri. Ülkenin kocaman bir alana sahip olması Güney Afrika’yı geçmişten günümüze oldukça popüler bir hale getirmiş. Afrika’nın en popüler ve en zengin ülkelerinden biri. Bu ülkenin sınırları güneyde Hint ve Atlas Okyanusu ile kuzeydeki Namibya, Botsvana, Mozambik, Zimbabve gibi ülkelere komşu. Ülkenin 3 başkenti bulunuyor. Yürütme organı Pretorya , yasama işleri Cape Town, yargı kuvvetleri ise Bloemfontein üzerinden gerçekleşiyor.

Ülkede İngilizce ve Afrikanca da dahil 11 resmi dil konuşuluyor. Güney Afrika’da 60 milyon insan yaşam sürerken yaklaşık 55 milyonu Hıristiyanlığı benimsemiş durumda. 10 adet uluslararası havalimanı mevcut, bu da ülkeye ne kadar çok ziyaret edildiğinin bir göstergesi.

Güney Afrika Cumhuriyeti köklü bir geçmişe sahip. Hem turizm hem de sahip olduğu değerli madenler açısından uzunca yıllar sömürgeci devletler bölgeye hakim olmak istemiş. Bugün de ülke ekonomisinin yüzde 50’lik bölümünü değerli madenler oluşturuyor. Dünyaya en çok elmas ihraç eden bu ülke yeraltı madenlerinin keşfi sonrası 20. yüzyılda değerlenmeye başlamış. Bölgeye hakim olan sömürgeci devletler tarım gibi az kazançlı işlerle uğraşmak yerine turizm ve elmas madenciliğine yönelerek ülkenin diğer Afrika ülkelerinden çok daha zengin olmasını sağladılar. Fakat geçmişte olduğu gibi bugünde Güney Afrika’nın serveti halk tarafından değil sonradan gelme İngiliz ve Avrupa kökenli insanlar tarafından idare ediliyor. Öyle ki Güney Afrika’da toplumsan sınıflar arasında çok keskin bir çizgi var. Bir taraf çok zenginken diğer taraf bir o kadar fakir. Bir taraf geniş odalı, bahçeli, temiz su ve yüksek internetin olduğu evlerde yaşarken, diğer taraf suyu ve elektriği olmayan gecekondudan daha kötü teneke örtülü barakalarda yaşıyor. Bu geniş modern evlerde Avrupalılar yaşıyorken, yoksul kesimlerde Afrikalılar yaşıyor. İşte Güney Afrika’nın hikayesi tam da bu ırksal ayrımcılıkla alakalı.

1600’lü yıllarda Hollandalılar ve İngilizler yeni ticaret merkezleri bulmak, yeni kaynaklar üretmek ve zenginleşmek için Afrika’ya doğru keşife çıkıyorlar. Bu dönemde İngilizler Cape Town’ın da içinde olduğu Güney Afrika topraklarını farkedip 150 yıl boyunca oraya hakim oldular. Bu koloniye ‘Cape Kolonisi’ adını verdiler. Başlangıçta sadece kakao ve kahve gibi bilinmedik tarım ürünlerini hedef alırken İngiliz ve Hollanda devletleri 1800’lü yılların sonlarına doğru Güney Afrika’daki asıl hazineye farkediyorlar ve bölgede elmas madenciliği başlıyor. Bu madenlerde çalıştırılanlar bölgenin fakir Afrika insanları oldu ve İngilizler bu insanları köleleştirdi. Zamanla bölgeye yerleşen Hollandalılar şeker kamışı üretimi ve özellikle ticarette çalıştırılmak üzere Endonezya, Madagaskar, Hindistan’dan birçok siyahi getirmiş, ileriki yıllarda renkliler olarak adlandırılan etnik kökenin doğmasına neden olmuş.

Sadece birkaç yıl içerisinde Afrika’dan gemiler dolusu elmaslar çıkarılarak Hollanda ve İngiliz Devletleri zenginliklerine zenginlik kattı. Bunu yaparken Güney Afrika’nın iç bölgelerinden kıyılarına doğru uzun demiryolları inşa ettiler. İç bölgelerden çıkarılan elmasların limanlara taşınabilmesi için demiryollarının inşa edilmesi gerekiyordu. Demiryollarının geçtiği her nokta zengin maden yataklarının olduğu, paranın aktığı bölgeler haline geldi. Diğer uç noktalardaki kırsal kesimlere yatırım yapılmadı. Çünkü o bölgelerde elmas yoktu. Sonrasında Güney Afrikalı yerliler İngilizler tarafından o verimsiz topraklara itildi ve onlara sanayiinin olmadığı ilkel yerler verildi. İngilizlerin elindeki bölgelere ise geniş binalar yapılarak modern şehir imajı yaratıldı. Bir süre sonra pek çok Avrupalı o topraklara geldi ve yaşam kurmaya başladılar. Avrupalılar buradaki yerlerini sağlamlaştırmak için uluslararası yasalar çıkarıp yerlerini garantiye aldılar. Afrikalılarsa İngilizlerin yaşadığı bölgede artık yaşayamaz oldu hatta o bölgelere geçebilmeleri için pasaport tarzı kimlik belgesi taşımaları gerekiyordu. Elbette Güney Afrikalılar önlerine gelen her kısıtlamaya boyun eğmediler. Zaman zaman direnişlerde, protestolarda ve isyanlarda bulundular. Her defasında başarısız olup Avrupalıların karşısında çaresiz kaldılar. 1994 sonrası yeni kanunlar sayesinde ırksal ayrımcılıkları önleyen kanunlar çıkartabildiler. Bu sayede Güney Afrikalılar Cape Town gibi merkezi şehirlerde yaşayabiliyorlar. Yaşam kalitelerini başkentin kenar mahallelerinden daha üst seviyeye taşıyamıyorlar, zira İngilizler buradaki hayatı metropole çevirdiği sırada Afrikalılar kıtlıkla boğuşuyordu. Bu nedenle merkez bölgelerde evlerin çoğu lüx dairelerden oluşuyor ve yerel Afrikalı insanların bu evlerden satın alabilmesi mümkün değil. Bugün Güney Afrika eşitsizliklerin ülkesi durumunda. Ülkenin güzel olan yanıysa festivaller ve birçok etkinliğin ücretsiz olması.

Güney Afrika’ya gittiğinizde bu zamana kadar doğayla iç içe yaşamadığınızı çok iyi anlıyorsunuz. Doğa yürüyüşleri ve safari turlarından sıkılırsanız bu seferde sizi masmavi plajlar karşılıyor.

Farklı hayvan türlerinden aslan, çita, gergedan, zürafa, zebra gibi hayvanların bulunduğu milli parklar mevcut. Bu parklardan birinde nesli tükenmiş beyaz aslanlar yetiştiriliyor. Güney Afrika Cumhuriyeti’nin en güneyinde Ümit Burnu yer alıyor. Ümit Burnu’nun bir özelliği bir tarafında Hint diğer tarafında Atlas Okyanusu’nun bulunması. Hem soğuk hem sıcak su akımı mevcut. Burada balinaları görebilirsiniz, belli bir dönem sardalya göçü var. Muhteşem Afrika penguenleri de yaşıyor.

Adını zirvesinin düz olmasından alan Masa Dağı (Table Mountain) Cape Town'un simgesi durumunda. Yağmur, buzullar, rüzgar gibi doğal koşulların etkisiyle yüz milyonlarca yıllık bir etkileşimle günümüzdeki şeklini alan Masa Dağı, zirvesine ulaştığınızda size eşsiz bir okyanus ve Afrika manzarası sunuyor. Dünyanın yeni 7 harikasından biri olan Masa Dağı'nı görmenizi tavsiye ediyorum.

Üstelik insanı iyi hissettiren doğanın sunduğu tüm bu ayrıcalıkların tadını ucuza çıkarıyorsunuz. Bu nedenle Güney Afrika için coğrafya cenneti diyebiliriz. Avrupalılar güzel iklimde yaşayabilmek için yüksek kazançlarından vazgeçebiliyorlar. Günümüzde bu durum biraz tersine dönmüş durumda. Afrikalılar geçmişte nasıl Avrupalılar tarafından dışlanıp kenara atıldıysa aynısını şimdi onlar da beyazlara yapıyor. Devlet daireleri ve hükümet arazileri, ihaleleri, imar projelerini öncelikle siyahilerden yana kullanıyor. Ülkede siyahilerin elindeki okullarda eğitim şartları oldukça kötüyken, beyazlara ait özel okullarda eğitim kalitesi Avrupa’daki eğitimi aratmıyor. Yerel halk çocuklarını özel okula gönderemiyor. Hükümetin modern eğitim sistemine ait bir tecrübesi de yok. Siyahilere yönelik ülkede sürekli bir adam kayırma var ve ülkede nasıl gelişebiliriz diye bir vizyon bulunmuyor. Bu sebeple ülkede milyonlarca işsiz var. Siz Güney Afrika’ya gittiğinizde hem işsizlik sorunuyla hem de beyaz olduğunuz için adam kayırma sorunuyla karşı karşıya kalıyorsunuz. İşin daha kötü yanı ise siyahiler yerleştirildikleri devlet dairelerinde veya başka kurumlarda yeterince performans gösteremiyor. Kurumun başına geçen Afrikalı yetersiz ve tecrübesiz olduğundan devlet kalkınamıyor. Ülkedeki suç oranları hem işsizlikten ötürü hem de ırksal antipatiden dolayı çok fazla. Ülkede güvenlik sorunu var. İnsanlar kendi güvenlik sorunlarını kendi kişisel eylemleriyle çözmek durumunda kalıyor, devlet koruyamıyor. Ülkedeki beyazların oranı % 15’lik kesimi oluştursa da güç ve para asıl olarak beyazlara ait olan şirketlerde bulunuyor. Hükümet siyahlardan oluşuyor ve her fırsatta kendi halkına torpil geçiyor. Avrupalı şirketlerse tüm olumsuzluklara rağmen bu topraklardan vazgeçmiyor, çünkü ülkenin bitmek bilmeyen elmas rezervleri ve diğer madenleri Avrupalı şirketlerin servetine servet katıyor.

Özellikle insanlar aç kaldığında devlet, polis dinlemeden kalabalık gruplar şeklinde direkt marketleri yağmalıyorlar. % 85’lik siyasi nüfusun % 40’ı rezalet denebilecek kötü şartlarda yaşam sürüyorlar ve ülkedeki suçların büyük kısmı bu % 40’lık kesimin içinden doğuyor. Ülkenin iç kesimlerine gittikçe tenekeden evlerde yaşayan insanlara ve her türlü suçun içinde barındığı tehlikeli manzaralara şahit oluyorsunuz. Bu tenekeden barakalarda yaşayan insanların mahallelerine getto deniliyor. Durum böyle olunca Afrikalılar her sabırları taştığında gettolarından çıkıp zengin bölgelerden çalma girişiminde bulunuyorlar.

Güney Afrika’yı kendine has doğası ve plajlarının haricinde en çekici yapan yaşamsal özelliği hayatın dünya standartlarına göre ucuz olması. Çünkü ülkenin hemen hemen yarısı çok fakir olduğundan ülkedeki yeme içme dengesi de fakir halkın erişebileceği seviyelere indirgenmiş. Örneğin işi olan bir insan için haftada 2-3 kez kırmızı et yiyebilmek bir lüks değil. Ya da yeşil bir doğanın içinde deniz manzaralı bir daireyi kiralamak için binlerce dolara ihtiyacınız yok. Ne kadar güvenli yerlerde kalırsanız kalın akşam 20.00 ‘de hayat bitiyor ve sokağa çıkmamanız gerekiyor.

Özellikle Avrupalılar bu Afrika ülkesinde gece gezmez ve güvenlikli evlerinde kalıyorlar. Ülkedeki beyazlar ellerindeki imkanları ve hayat kalitesini korumak için kendine ait soyut bir yaşam sürüyor. Siyahlarsa olabildiğince beyazların seviyesine çıkmaya çalışıyor ama başaramıyor. Beyazlara karşı içten içe bir antipati ve soğukluk duyuyorlar.

Güney Afrika da insanlar aşırı yavaşlar ve aceleye iş getirmiyorlar. İngiltere kültüründen gelme bir alışkanlıkla araçlarda direksiyon sağ tarafta bulunuyor. Ülkedeki taksi sistemi minibüs taksi şeklinde.

Dünyanın en saygı duyulan devlet adamlarından Nelson Mandela, Güney Afrika’da ırk ayrımcılığına dayalı Aparteit olarak bilinen rejimi yıkarak yerine tüm ırkların eşit şekilde temsil edildiği bir demokrasi getirmek için verilen mücadeleye önderlik etti. 27 yıl hapis yattıktan sonra Güney Afrika’nın seçimle iktidara gelen ilk siyah başbakanı oldu. Dünyanın çatışma yaşayan başka bölgelerine barış getirilmesine öncülük etmiştir.

QOSHE -    SİYAHLARLA BEYAZLARIN BARIŞAMADIĞI ÜLKE: GÜNEY AFRİKA - Nedret Hotun
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

   SİYAHLARLA BEYAZLARIN BARIŞAMADIĞI ÜLKE: GÜNEY AFRİKA

6 5
11.12.2023

Güney Afrika Cumhuriyeti, Afrika kıtasının güneyinde yer alan oldukça büyük bir ülke. Ülkeye ait olan toprak alanı 1 milyon 220 bin km. Sadece Afrika’da değil bütün dünya genelinde en fazla toprağa sahip ülkelerden biri. Ülkenin kocaman bir alana sahip olması Güney Afrika’yı geçmişten günümüze oldukça popüler bir hale getirmiş. Afrika’nın en popüler ve en zengin ülkelerinden biri. Bu ülkenin sınırları güneyde Hint ve Atlas Okyanusu ile kuzeydeki Namibya, Botsvana, Mozambik, Zimbabve gibi ülkelere komşu. Ülkenin 3 başkenti bulunuyor. Yürütme organı Pretorya , yasama işleri Cape Town, yargı kuvvetleri ise Bloemfontein üzerinden gerçekleşiyor.

Ülkede İngilizce ve Afrikanca da dahil 11 resmi dil konuşuluyor. Güney Afrika’da 60 milyon insan yaşam sürerken yaklaşık 55 milyonu Hıristiyanlığı benimsemiş durumda. 10 adet uluslararası havalimanı mevcut, bu da ülkeye ne kadar çok ziyaret edildiğinin bir göstergesi.

Güney Afrika Cumhuriyeti köklü bir geçmişe sahip. Hem turizm hem de sahip olduğu değerli madenler açısından uzunca yıllar sömürgeci devletler bölgeye hakim olmak istemiş. Bugün de ülke ekonomisinin yüzde 50’lik bölümünü değerli madenler oluşturuyor. Dünyaya en çok elmas ihraç eden bu ülke yeraltı madenlerinin keşfi sonrası 20. yüzyılda değerlenmeye başlamış. Bölgeye hakim olan sömürgeci devletler tarım gibi az kazançlı işlerle uğraşmak yerine turizm ve elmas madenciliğine yönelerek ülkenin diğer Afrika ülkelerinden çok daha zengin olmasını sağladılar. Fakat geçmişte olduğu gibi bugünde Güney Afrika’nın serveti halk tarafından değil sonradan gelme İngiliz ve Avrupa kökenli insanlar tarafından idare ediliyor. Öyle ki Güney Afrika’da toplumsan sınıflar arasında çok keskin bir çizgi var. Bir taraf çok zenginken diğer taraf bir o kadar fakir. Bir taraf geniş odalı, bahçeli, temiz su ve yüksek internetin olduğu evlerde yaşarken, diğer taraf suyu ve elektriği olmayan gecekondudan daha kötü teneke örtülü barakalarda yaşıyor. Bu geniş modern evlerde Avrupalılar yaşıyorken, yoksul kesimlerde Afrikalılar yaşıyor. İşte Güney Afrika’nın hikayesi tam da bu ırksal ayrımcılıkla alakalı.

1600’lü yıllarda Hollandalılar ve İngilizler yeni ticaret merkezleri bulmak, yeni kaynaklar üretmek ve zenginleşmek için Afrika’ya doğru keşife çıkıyorlar. Bu dönemde İngilizler Cape Town’ın da içinde olduğu Güney Afrika topraklarını farkedip 150 yıl boyunca oraya hakim oldular. Bu koloniye ‘Cape Kolonisi’ adını verdiler. Başlangıçta sadece kakao ve kahve gibi bilinmedik tarım ürünlerini hedef alırken İngiliz ve Hollanda devletleri 1800’lü yılların sonlarına doğru Güney Afrika’daki asıl hazineye farkediyorlar ve bölgede elmas madenciliği başlıyor. Bu madenlerde çalıştırılanlar bölgenin fakir Afrika insanları oldu ve İngilizler bu insanları köleleştirdi. Zamanla bölgeye yerleşen Hollandalılar şeker kamışı üretimi ve özellikle ticarette çalıştırılmak üzere Endonezya, Madagaskar, Hindistan’dan birçok siyahi getirmiş, ileriki yıllarda renkliler olarak adlandırılan etnik kökenin doğmasına neden olmuş.

Sadece birkaç yıl içerisinde Afrika’dan gemiler dolusu elmaslar çıkarılarak Hollanda ve İngiliz Devletleri zenginliklerine zenginlik kattı. Bunu yaparken Güney Afrika’nın iç bölgelerinden kıyılarına doğru uzun demiryolları inşa ettiler. İç bölgelerden çıkarılan elmasların limanlara taşınabilmesi için demiryollarının inşa........

© Önce Vatan


Get it on Google Play