Çiçekleri severim ama rengi kokusuna göre tercihlerim olan çiçeklerde var. Çiçek yetiştirmeyi bilmem, hiç de heves etmedim. Yakınımda olanlar iyi olur, insanı mutlu eder, rahatlatır demelerine rağmen sıcak bakmadım. Çünkü örselemekten, iyilik yaparken zarar vermekten korktum.
Hayvanlardan köpek ve AT’ı severim. İkisi de sadık hayvanlardır. Şimdi şehirlerde görünen köpekler kimliğini kaybetmiş olanlardır. Onlardan zarar gelebilir. Sevgiye sevgiyle karşılık verenler sevilir.
Köpeği severim ama evin içinde değil, yatağımda hiç değil. Hatta onunla kucaklaşarak, yalamasını hiç sevmem. Düşünmem bile. Bu tavrı sevmenin de psikolojik bir rahatsızlık olduğunu da düşünürüm.
Evin içinde veya uyku anında onunla hemhal olunacak olsaydık öyle yaratılırdık. Yatağımızda yanımızda bir yerde ona yer açılırdı. Ama öyle bir şey yok. Olması da çok acayip olurdu zaten.
Canlıların önemli bir bölümünü severim. Hem saygı duyarım yaratılışları gereği hem de severim. Canlıya zarar verilmesini istemem, çocuklarıma, torunlarıma zarar vermediği sürece.
Ama At’a aşığım. Endamına, yürüyüşüne, karakterine, asaletine dost kabul ettiği binicisini koruyan tavrına aşığım.
Hele gözleri!
Saçını, alnını okşarken gözlerine dikkatli bakın. O sizin nasıl ve ne niyetle baktığınızı görür anlar. O gözler içindeki ışıltıyı, sana güvendiğini, seni sevdiğini anlatan parlak bir ışık, tatlı bir bakış görürsün. Eğer farkındalık yeteneğin gelişmişse anında fark edersin.
Sana açıkça “sen dostumsun, sana güveniyorum, bende senin dostunum, yardımcınım. Her türlü zorlukta seninle beraberim” der gibi bakar. Ama ben haddimi bilirim edasıyla gerdan kırışı, boynunu küçük hareketlerle sağa sola bükerek sokuluşu, başıyla temas edişi, yelesini oynatışı mest eder.
Zararları yok mudur? Olmaz olur mu? En mükemmel canlı olarak yaratılmış insanın bile tüm zararların içinde adı geçerken, hayvan olarak bunların olmaz mı? Ama insan gibi değildir bunlar. Sana çevreye zarar vermesi için kendine zarar verilmesi, canının acıtılması gerekir. Yani sen yanlış yaparsan karşılığını alırsın. Sevgi dolu ve bilinçli yaklaşırsan zorlukla karşılaşmazsın.
Senin iyi olduğunu, onu sevdiğini, değer verdiğini anlarsa sana sadakatinin şahını yaşatır. Seni sevmiş ve güvenmişse üzerine bindiğinde acemi veya usta olduğunu fark eder, neler hissettiğini anlar.
Tıpkı sorgulayan, ahde vefayı bilen, erdemli bir insan gibi senin açıklarını kapatmak için çalışır. Senin üzerinden düşmene izin vermez.
Seni sevmemişse üzerine bir ağırlık taşır gibi sadece seni taşır, başka bir şey hissetmez.
8-9 yaşlarındaydım tarlada işlerini bitiren amcam araba ile eve dönmüştü. O zaman köyde atlar her gün bir veya iki defa çeşmeye su içmeye götürülürdü. Her çeşmenin lülesinin altında havuzlar olurdu. Devamlı akan su burada tutulur, köylüler ihtiyaçları için kullanırlardı. Ha suyu devamlı akmasına da izin verilmezdi. Çeşmenin borusunun ağzına tıkaç dedikleri ağaçtan yapılmış bir kapak kapatılır suyun boşa akması engellenirdi.
Çoğunlukta atları ben götürmek isterdim, izinde verilirdi. Yine böyle bir gün de amcamın oğlu ile beraberdik. Yaşlarımız aynı idi. Ama benim atlarla aram ondan daha iyi idi. At’a binmeme, hızlı koşturmama izin verirlerdi. Rahmetli amcamın sık ve tek söylediği “atın canını acıtmayın, habersiz bir hareket yapmayın” derdi.
Atları yularları elimizde amcaoğlu ile çeşmeye götürüyoruz. Konuşurken dalmışız. At’ın yan tarafındayım ve arka ayaklarına kadar gerilemişim. Onun tuttuğu At’ın adı Çakal, benim ki ise Doru idi. Çakal adı gibi değildi sessiz, gösterişsiz, yani tam bir yük hayvanı, diğeri ise gösterişli, ilgi çeken, başı sert, sık sık kişneyerek vücut gösterisi yapan biriydi.
Dorunun bana verilmesinin gururu da vardı bende. Zor işleri bana veriyorlar, ben daha güçlüyüm, becerikliyim akıllıyım havasındaydım.
Bu duyguyu tüm canlılar yaşamak istemez mi? Becerikli, inanılır, güvenilir olmak ve tercih edilmek. İşte o duygular içindeydim.
Bu hava ile konuşarak giderken doru yerde bir şey gördü onu kokluyordu. Koklaması bana göre uzun sürmüştü kızdım ve ani hareketle yularını çektim ve yuların elimde olan ucu ile kalçasına vurdum. Sadece dorunun ayağının yana doğru kalktığını bana doğru geldiğini hatırlıyorum. Uyandığımda evde başımda dedem, yengelerim, amcam ve atın tekmesinden sonra beni kucağında evimize getiren komşu Kamil emmiyi gördüm.
Rahmetli dedemin sevgi dolu cümleleri, munis, koruyucu, koruyucu ama koruyamadığını düşünen yüzü ile karşılaştım. Bu ifadelerle bakan dedemim otoriter bir kişilik olduğunu bildiğim için bana olanların hesabının amcalarımdan sorulacağını sezinlemiştim. Gerçekten de izin veren amcam başta olmak üzere diğer amcalarıma attığı fırçanın da şahidi oldum. En büyük ağabeylerinin çocuğu olduğum ve aynı zamanda misafir olduğum için üzerime fazla gelmeseler de onlarda o olaydan sonra bana sınır koymuşlardı.
Dedemin, ayılmamdan sonra bana “ kendini bir halt sanırsın, köpeğin oğlu” dediğini hiç unutmam.
Demek ki hata yapmıştım. Bilinçsizce bir iş yapmanın cezası buydu.
O olaydan sonra atları daha iyi tanımak için çaba gösterdim.
Tanıdım mı?
Tanıdığımı sanıyorum. En azından düşünmeden tedbirsiz bir iş yapılmayacağını biliyorum.
Temennim insanı diğer canlılardan farklı kılan akıl ve irade gücünün bilinçli kullanılmasıdır.
Olur mu?
Olmaz diye bir şey yok, yeter ki ne istediğini ve nasıl elde edebileceğini bilirsen.

QOSHE - SEVGİ TECRÜBE VE BİLİNÇ - Fuat Yılmazer
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

SEVGİ TECRÜBE VE BİLİNÇ

5 0
22.02.2024

Çiçekleri severim ama rengi kokusuna göre tercihlerim olan çiçeklerde var. Çiçek yetiştirmeyi bilmem, hiç de heves etmedim. Yakınımda olanlar iyi olur, insanı mutlu eder, rahatlatır demelerine rağmen sıcak bakmadım. Çünkü örselemekten, iyilik yaparken zarar vermekten korktum.
Hayvanlardan köpek ve AT’ı severim. İkisi de sadık hayvanlardır. Şimdi şehirlerde görünen köpekler kimliğini kaybetmiş olanlardır. Onlardan zarar gelebilir. Sevgiye sevgiyle karşılık verenler sevilir.
Köpeği severim ama evin içinde değil, yatağımda hiç değil. Hatta onunla kucaklaşarak, yalamasını hiç sevmem. Düşünmem bile. Bu tavrı sevmenin de psikolojik bir rahatsızlık olduğunu da düşünürüm.
Evin içinde veya uyku anında onunla hemhal olunacak olsaydık öyle yaratılırdık. Yatağımızda yanımızda bir yerde ona yer açılırdı. Ama öyle bir şey yok. Olması da çok acayip olurdu zaten.
Canlıların önemli bir bölümünü severim. Hem saygı duyarım yaratılışları gereği hem de severim. Canlıya zarar verilmesini istemem, çocuklarıma, torunlarıma zarar vermediği sürece.
Ama At’a aşığım. Endamına, yürüyüşüne, karakterine, asaletine dost kabul ettiği binicisini koruyan tavrına aşığım.
Hele gözleri!
Saçını, alnını okşarken gözlerine dikkatli bakın. O sizin nasıl ve ne niyetle baktığınızı görür anlar. O gözler içindeki ışıltıyı, sana güvendiğini, seni sevdiğini anlatan parlak bir ışık, tatlı bir bakış görürsün. Eğer farkındalık yeteneğin gelişmişse anında fark edersin.
Sana açıkça “sen dostumsun, sana güveniyorum, bende senin dostunum, yardımcınım. Her türlü zorlukta seninle beraberim” der gibi bakar. Ama ben haddimi bilirim edasıyla gerdan kırışı, boynunu küçük hareketlerle sağa sola bükerek sokuluşu, başıyla temas edişi, yelesini oynatışı mest eder.
Zararları yok mudur? Olmaz olur mu? En........

© Önce Vatan


Get it on Google Play