“ÖZ”ÜNÜ KAYBEDEN DİNDARLIK
İslâm’ın bir normu ve bir de formu vardır. Kur’an normu/özü, sünnet de formu/şekli belirler. Samimiyet ve ihlas ise dinin “öz” ünü ifade eder ve bu özü de “takva” temsil eder. Nitekim Hz. Peygamber’in “Din samimiyettir”[1] sözü, bu öze işaret ederken, Kur’an da takvaya şöyle temas eder:
“Onların ne etleri, ne de kanları Allah’a ulaşır; O’na ulaşacak olan sizin takvanızdır.”[2]
“Ey Âdemoğulları! Biz, size hem edep yerlerinizi örtecek, hem de sizi güzel gösterecek süslü elbiseler yapmayı öğrettik. Fakat bilin ki, takvâ elbisesini giymek; Allah’ın emir ve yasakları konusunda sorumluluk sahibi, duyarlı ve bilinçli olmak var ya, işte o hepsinden daha hayırlıdır. İşte bu da Allah’ın kullarına olan lutuf ve nimetini gösteren delillerindendir. İnsanlar bütün bunları düşünüp ibret almalıdırlar.” [3]
Takva, “Hakka inanç konusunda zaaf göstermeden, hakikat ve hikmet yolundan ayrılmadan, ahlakî ve amelî konularda haksız davranışlar sergileyerek zaafa düşmeden, İslâmî, insanî ve vicdanî görevlerin yerine getirilmesi hususunda gevşeklik göstermeden, mazluma sırt çevirmeden hayatını her türlü erdem ve faziletle donatarak ruha aşılmaz bir zırh giydirmektir.” [4] Dolayısıyla takva, haramlardan ve yasaklardan olabildiğince sakınmak, dini kurallara karşı samimi ve duyarlı olmak, sorumluluk bilinci içinde davranışlarını ayarlamak, kısaca düzenli ve tutarlı ahlaklı bir davranış içinde olmaktır.
Takvalı olmak, iyilikleri elde etmeye yönelik çabalarından önce, kötülüklerden uzak durmaya çalışmaktır. Bir başka ifade ile takva, Müslümanların fitne, yalan, gıybet, iftira, kumpas, zulüm, kul hakkı, faiz, zina, yolsuzluk, rüşvet, kayırma, haksız iktisap, egoizm ve tembellik gibi kötülüklerden ve haramlardan uzak durmasını ifade eder. Bu nedenle takva, dinî hayatımıza yön veren etkin bir güce sahiptir. Çünkü takva; ihlası, samimiyeti, söz ve davranış uygunluğunu ifade eder ve Allah’ın yasakladığı şeylerden, sırf Allah yasakladığı için uzak durma ve sakınma halini tanımlar. Bu nedenle ibadetlerin temel amacı takvadır ve takva da, İslam’ın ruhudur. Dolayısıyla Müslüman’a ahlakî erdem kazandıran tutum ve davranışların tümünü kapsar. Hz. Peygamber’in “Kim yalanı ve yalan ile iş yapmayı terk etmezse, Allah’ın onun yemeyi ve içmeyi terk etmesine ihtiyacı yoktur”[5] buyurması da bu amaca yöneliktir.
Bu nedenle samimiyet ve devamlılık kulluğun ana ilkeleri arasında yer alır. Zira Allah Teâlâ, kullarından samimi olmalarını ve kulluklarını da devamlı yapmalarını ister.[6] Bu nedenle kulluğun ruhu ve özü ihlastır ve sadece Allah rızası için yapılan kulluğun O’ un katında bir değeri vardır. Hz. Peygamber’in ifadesiyle amellerin değeri niyetlere bağlıdır.[7] Zira gösteriş için yapılan ve riya karıştırılan bir kulluğun Allah katında hiçbir değeri yoktur[8]. Bu nedenle de Yüce Rabbimiz, kendisine şartlı kulluk edenleri, elde ettiği iyiliğe sevindiği halde, imtihan gereği sıkıntıya uğradıklarında yüz çevirenleri şiddetle kınar: “Böyleleri........© Mir'at Haber
visit website