menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

DİN VE DEVLET BİRBİRİNDEN AYRILIR MI?

9 1
09.11.2025

Din ve devlet ilişkisi, sadece siyasi bir mesele değil; aynı zamanda toplumun değer yapısını, adalet anlayışını, eğitimini, hukukunu ve insanın varoluşunu ilgilendiren çok yönlü bir tartışmadır. Modern Batı’da gelişen laiklik anlayışı, dinin kamusal alandan dışlanması ve bireyin vicdanına hapsedilmesi fikrini doğurmuştur. Oysa İslam, dini yalnızca bireysel ibadetlerle sınırlamayıp hayatın tüm alanlarını kapsayan bir nizam olarak ortaya koyar.

1. Tarihsel ve Felsefi Arka Plan: Batı’da Din-Devlet Ayrımı

Orta Çağ Avrupa’sında kilisenin tahakkümü, skolastik düşüncenin bilimsel ve sosyal gelişmeleri engellemesi sonucunda laiklik bir çözüm olarak ortaya atıldı. Fransız Devrimi ile zirveye ulaşan bu düşünce, dinin kamusal alanda belirleyici olmasını engellemek ve yönetimi seküler değerler üzerinden şekillendirmek amacını taşıyordu. Batı’da laiklik, dinin siyasal alanı terk etmesi anlamına gelirken, Türkiye gibi ülkelerde bu anlayış daha radikal biçimde uygulanarak dinin eğitimden, hukuktan ve kamusal alandan dışlanmasına kadar vardı.

2. İslam’da Din ve Devlet Birliği

İslam düşüncesine göre din ve devlet birbirinden ayrılmaz bir bütündür. Zira vahiy, sadece bireysel ahlak ve ibadeti değil, aynı zamanda sosyal adaleti, hukuku, yönetimi, ticareti ve savaş-barış ilişkilerini de düzenler. Kur’an’da geçen pek çok ayet, Allah’ın hükmünün hayata geçirilmesini, adaletin tesisini ve toplumun vahiy merkezli idare edilmesini emreder:

“Kim Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar kâfirlerin ta kendileridir.” (Maide, 44)

Hz. Muhammed (s.a.v), sadece bir peygamber değil, aynı zamanda bir devlet başkanıydı. Medine Vesikası, İslam’ın siyasal bir sistem kurduğunu ve dini esaslara dayalı bir toplumsal düzen inşa ettiğini açıkça gösterir. Halifelik kurumu da bu birlikteliğin tarihsel devamı niteliğindedir.

3. Din-Devlet Ayrılığı Çağdaş Dünyada Ne Getirdi?

Laikleşmenin etkisiyle din, insan hayatında belirleyici olmaktan çıkmış; ahlaki çözülme, aile yapısının çöküşü, adaletin yerini çıkar ilişkilerine bırakması gibi sonuçlar doğmuştur. Türkiye özelinde bakıldığında, dinin devletin dışına itilmesiyle toplumda manevi boşluklar oluşmuş; dini değerlerden kopan birey, tüketim kültürü ve bireycilik içinde savrulmuştur.

Seyyid Kutub, bu ayrılığı “hayatın Allah’tan koparılması” olarak tanımlar ve şunu söyler:

İslam, hayatın tüm yönlerini kuşatan bir sistemdir. Onu sadece ibadetlere indirgemek, Kur’an’ın ruhuna ihanettir.

Muhammed İkbal ise, Batı’daki sekülerleşmenin insanı kendi benliğinden uzaklaştırdığını ve Tanrı’dan kopan bireyin yalnızlaştığını savunur. Ona göre devlet, eğer dini bir temele dayanmazsa zulüm üretir ve yöneticiler Tanrı değil, nefislerini yüceltir.

4. Devletin Dinden Bağımsız Olması Ne Anlama Gelir?

Devletin dinden bağımsız olması, esasen bir “hakimiyet” sorunudur. İslam’da hüküm koyma yetkisi yalnızca Allah’a aittir. Bu bağlamda devletin dine göre değil, insan aklına veya çoğunluğun iradesine göre yasa koyması, teokratik değil seküler değil,........

© Mir'at Haber