Bilim insanlarının bir araştırmasına göre önceden gelişmiş öğrenme kabiliyeti için merkezi bir beyin gerektiği düşünülürken yeni bulgular bu görüşe meydan okuyor ve öğrenme ile hafızanın köklerine ışık tutuyor. Yapılan araştırmaya göre denizanaları, merkezi bir beyinleri olmasa bile insanlar, fareler ve sinekler gibi geçmiş tecrübelerinden bir şeyler öğrenebiliyor. Araştırmacılar Karayipler kutu denizanasını (Tripedalia cystophora) engelleri tespit edip bunlardan kaçınmak üzere eğitmişler.

Bilim insanları denizanalarının, ilişkilendirmeli öğrenme yardımıyla karşılarına çıkan engellerden kaçınma kabiliyeti kazanabileceğini göstermiş. Bu öğrenme şekli, canlıların duyusal uyaranlar ve davranışlar arasında zihinsel bağlantılar oluşturduğu bir süreç olarak öğrenmenin bir insan için ne denli üst seviyede olduğuna ışık tutuyor. “Bu hayvanların öğrenme hızı öylesine şaşırtıcı ve ayrıca gelişmiş hayvanlar ile aynı tempoda.” diyor. (Garm.)
Almanya’daki Kiel Üniversitesinde çalışan makalenin baş yazarı Jan Bielecki, “Öğrenme, sinir sistemleri için en üst performanstır.” diyor ve bizi derin bir tefekkür sarıyor.

Gelelim bu bilginin tefekkür dünyamızda bizi götüreceği yerlere ve meselenin özüne.
Kozmik alemden bize uzanan bu bilgi, sistemsel olarak en ilkel, varlık olarak da küçücük canlılar adına öğrenme performansı bakımından bizleri hayrete düşürür ve hayran bırakırken sistemsel olarak en gelişmiş, mevcudiyeti bakımından yeryüzünün efendisi olan ‘’insan’’ adına hüsrana düşürüyor. Beynimizi yakan ve nöronlarımıza kontak yaptıran bir dizi soru ile aklımız karışıyor. Bu verilere göre gelişmiş organizmalar arasında, seçilmiş bir yeri olan insan çok hızlı ve fevkalade şekilde öğrenir, yaşamdan ders alabilir. Kendisini zorlamadan tıkır tıkır işleyen bir farkındalık ile, hayat boyu edindiği yaşam tecrübeleriyle bu fani dünyayı kendisi için adeta küçük bir cennete dönüştürebilir. Hayat ve yasaları bu cennet gibi olan dünyayı ona sunmaya hazırdır, nazırdır, donanımlıdır. Peki, yaşanılan gerçek öyle midir? Oysaki durum bu parametrede bilimin bize ulaştırdığı gerçek gibi işlemiyor. Bilakis çoğu zaman dehşete düşürecek kadar balık hafızalı, eksik akıllı bir embesil misali davranıyor insanoğlu. Canlılar alemi içerisinde gelişmiş organizmalar arasında seçilmiş, çok özel bir yeri olan insan, neden dönem dönem bu kadar geç öğrenip hayatın sürecinde medeniyet ve insanlık basamaklarını çıkamıyor, tepetaklak düşüyor. Medeniyet ve teknoloji ile gelen yüksek ekonomik refah seviyesi; selam ve barış iklimi ile insanlığa huzur getirmesi gerekirken şehirler, ülkeler, kıtalar üzerine göktaşı yağmuruna tutulmuş gibi harab ve turab edecek bir afete dönüyor. Beşerin insanlığı yok edecek tarihi büyük hataları ve gafletleri kendini yok edecek cehalet ve karanlık bir geleceğin zeminini hazırlıyor.
Velev ki birey beynini kullanmaktan yoksun bir maraza duçar olmuşsa, anladık ki en basit canlı bu denizanası timsali, İlişkilendirmeli öğrenme yardımıyla karşılarına çıkan engellerden kaçınma kabiliyeti kazanabilir. Duyusal uyaranları ve davranışları arasında zihinsel sımsıkı bağlantılar oluşturabilir. Fakat maalesef öyle olmuyor.

İşgalci Siyonist Yahudiler, yıllardır dindarlık ve ilahi bir dava ile temellendirilen dini bir mücadeleleri varmışçasına kitlelere bilinç bulanıklığı yaşatırken hâla bu örgütlü kötülüğü öğrenemediğimiz, zulmün karanlık yapılanmasına karşı cahil tavırlar, umarsız hayatlarla seyirci kalan halimizi esef ile kınıyorum. Bizzat İsrail hükümetinin istatistiklerine göre İsraillilerin sadece %15’i Allah’a inanıyor. Bu durum onların %90’ı bu toprakların kendilerine Allah tarafından yani inanmadıkları Allah tarafından verildiğini ileri sürmelerine mani olmamaktadır. Günümüz israillilerinin ezici çoğunluğu ne dini ibadeti kabul etmekte, ne de dini inancı benimsemektedir.(İsrail Mitler ve Terör/Roger Garaudy/Pınar Yayınları 2007)
Fakat işgalci Siyonist Yahudiler, yıllardır gözümüzün içine baka baka dindarlık ve ilahi bir dava ile temellendirilen dini bir mücadele varmışçasına kitlelere bilinç bulanıklığı yaşatarak dünya insanlarının ezici çoğunluğunun aklı ile dalga geçiyor. ‘’Arz-ı Mev’ud’’ hayalleri üzerinden dünya kamuoyunu uyutarak, çarpıtarak, yetmedi uyanışa geçenleri en acımasızca bastırarak zulmüne fütursuzca devam ediyor.
Tüm insanlık önünde artık iyice arsız kesildi.
İsrail insan haklarının hepsini çiğnedi.
Kendi ırkı ve dininden olmayanları insan olarak kabul etmeyen zehirli ideolojisi ile
MASUM
6200 KADINI
8000 ÇOCUĞU
190 ÖĞRETMENİ
64 SAĞLIK ÇALIŞANIN
89 BASIN ÇALIŞANINI
KATLETTİ.

Askerleri rahatlasın diye iffetini korumayı canı pahasına değişmeyen tertemiz Gazzeli, Filistinli kadınları ve kız çocuklarını iğfal etmenin fetvasını haham başı ile meşru kıldı. Bu soyu bozulmuş kavmin yaptığı işlerin fenalığından ve doğurabileceği sonuçların feciliğinden Allah’a sığınır ve Allah’a sığındırırım. Muhammed ümmetinin her ferdini. İşgale maruz kalan mazlum halkların ve kadınlarının, kızlarının yüz yüze kaldığı bu esef verici hali yaşayan Filistin, Gazze halkına karşı öğrenilememiş hak ve hukuk burhanını biz daha nasıl öğretelim?
Rabbim bu denli muhteşem yaratılış ile gören göz, işiten kulak, konuşan lisan, düşünen akıl, çalışan kol, bacak, kafa vermişken kötülüğe karşı saf tutmayan bu gafil kimseleri halini ne ile ifade edelim? Yıllardır tekrarlanan esef verici hadiselere karşın balık hafızalı, eksik akıllı bir embesil gibi davrananlara nasıl akıl erdirelim?

Arz-ı Mev’ud toprakları kapsamına giren Türkiye’nin sınırları içerisinde ilerleyerek Adana ‘ya ve sonra İstanbul’a dek tüm Türkiye ve dünya hâkimiyeti emelini adım adım, öldüre öldüre gerçekleştirmeyi planlayan siyonistin oyunundan şüphe etmiyoruz da, Gazze halkının, Hamas’ ın kahramanlarının meşru müdafaa direnişinin meşruiyetini mi sorguluyoruz?
Bu Türk’ün, Kürt’ün, Çerkez’in davası değil, diyecek cehaleti sergileyerek tereyağından kıl çeker gibi masum bir yere sığacak zemini bulduk mu sanıyoruz?
Tüm dünya insanlığı bu zehirli ideoloji ve onun insandan, sanaldan orduları karşısında hayatı, milleti, toprakları tehdit altında iken celladına aşık kurbanlar misali izlemeyi kendisine nasıl layık görür?
İsrail insanlar tarafından bilinen, yazılan, kabul edilen insan haklarının hepsini çiğnedi çünkü kendi ırkı ve dininden olmayanları insan olarak kabul etmeyen, onu insansı bir hayvan gören zehirli bir ideolojiye sahipti. Bu zehirli ideoloji su götürmez bir müdafaa bilinci oluşturmalı ve yaşamsal tecrübeye dayanan en üst seviyede, en azından Karaip cinsi o muhteşem denizanaları kadar bize sakınmayı öğretmeliydi. Eğer bu kötü tecrübeden küçücük bir şey dahi öğrenebilmiş olsaydık, tüm alem-i islam, tüm insanlık, bu canavar oluşumun dişleri arasında kana bulanmamak için her türlü ordularını hazırlar ve tehlikeyi el birliği ile def ederdi. Yıllardır gözler önünde cereyan eden hadiselerin kirli yüzü apaçık ortaya çıkmışken bizlere kazandırması beklenen müthiş bir zafere dönmeli idi. Nitekim fareler ve sinekler dahi, en basit sistem yaradılışlı denizanaları gibi geçmiş tecrübelerinden bir şeyler öğrenebiliyor. Ya bizler neden bu bilişsel seviyeye yükselemeden geriye ket vurup duruyoruz?
Cevap alamadığımız sorular karşısında yine İlahi kelam bize şifa oluyor. Bize bizi en iyi anlatan Kur’an’dan cevap geliyor. Araf suresi 179. Ayeti kerime’de Rabbimiz buyuruyor ki:
’’Onlar hayvanlar gibidir hatta daha da aşağıdırlar.”
Ayeti celilenin ifadesinde sanki Allah (c.c.) hayvana benzettiklerinin, aslında hayvandan daha da aşağı olduklarına dikkat çektiği insansı kimliklerin ruh hallerini ifşa ediyor. Bizler zahire göre onlardan insanlık, en azından basit canlıların bilge halleri kadar akıllılık beklerken onların esfeli safilin, en aşağı canlılık örneği olarak düştüğü bu durumun zilletinin sebebini kavrıyoruz. Esef verici gerçek o ki hayvanlar kadar dahi olamayan hatta aşağıları kendine yurt edinerek atası Adem‘i (as) unutan mutant, insansı ve sürecin sonunda maalesef hayvansı kimlikler var oluyor. Kur’an’da bahsedilen ve ‘’Aşağılık maymunlara çevirdik.’’ denilen gurup acaba bu neslin ecdadı mıdır, diye sorarken maymunların yaşam gerçeğine hakaret ettiğimi düşünüyor, sözümü geri alıyor ve ’’Onlar hayvanlar gibidir hatta daha da aşağıdırlar.” ayeti kerimesini tekrardan hatırlıyorum.

علمتنا مقاومة أهل غزة ما هي الذلة وما هي العزة
Gazzelilerin direnişi bize öğretti: Zillet ne idi ve de ne izzetti!
B Erul

Selam ve dua ile kalınız.

Hatice Şebnem Diktürk

QOSHE - “ONLAR HAYVANLAR GİBİDİR HATTA DAHA DA AŞAĞIDADIRLAR” - Hatice Şebnem Diktürk
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

“ONLAR HAYVANLAR GİBİDİR HATTA DAHA DA AŞAĞIDADIRLAR”

6 1
16.12.2023

Bilim insanlarının bir araştırmasına göre önceden gelişmiş öğrenme kabiliyeti için merkezi bir beyin gerektiği düşünülürken yeni bulgular bu görüşe meydan okuyor ve öğrenme ile hafızanın köklerine ışık tutuyor. Yapılan araştırmaya göre denizanaları, merkezi bir beyinleri olmasa bile insanlar, fareler ve sinekler gibi geçmiş tecrübelerinden bir şeyler öğrenebiliyor. Araştırmacılar Karayipler kutu denizanasını (Tripedalia cystophora) engelleri tespit edip bunlardan kaçınmak üzere eğitmişler.

Bilim insanları denizanalarının, ilişkilendirmeli öğrenme yardımıyla karşılarına çıkan engellerden kaçınma kabiliyeti kazanabileceğini göstermiş. Bu öğrenme şekli, canlıların duyusal uyaranlar ve davranışlar arasında zihinsel bağlantılar oluşturduğu bir süreç olarak öğrenmenin bir insan için ne denli üst seviyede olduğuna ışık tutuyor. “Bu hayvanların öğrenme hızı öylesine şaşırtıcı ve ayrıca gelişmiş hayvanlar ile aynı tempoda.” diyor. (Garm.)
Almanya’daki Kiel Üniversitesinde çalışan makalenin baş yazarı Jan Bielecki, “Öğrenme, sinir sistemleri için en üst performanstır.” diyor ve bizi derin bir tefekkür sarıyor.

Gelelim bu bilginin tefekkür dünyamızda bizi götüreceği yerlere ve meselenin özüne.
Kozmik alemden bize uzanan bu bilgi, sistemsel olarak en ilkel, varlık olarak da küçücük canlılar adına öğrenme performansı bakımından bizleri hayrete düşürür ve hayran bırakırken sistemsel olarak en gelişmiş, mevcudiyeti bakımından yeryüzünün efendisi olan ‘’insan’’ adına hüsrana düşürüyor. Beynimizi yakan ve nöronlarımıza kontak yaptıran bir dizi soru ile aklımız karışıyor. Bu verilere göre gelişmiş organizmalar arasında, seçilmiş bir yeri olan insan çok hızlı ve fevkalade şekilde öğrenir, yaşamdan ders alabilir. Kendisini zorlamadan tıkır tıkır işleyen bir farkındalık ile, hayat boyu edindiği yaşam tecrübeleriyle bu fani dünyayı kendisi için adeta küçük bir cennete dönüştürebilir. Hayat ve yasaları bu cennet gibi olan dünyayı ona sunmaya hazırdır, nazırdır, donanımlıdır. Peki, yaşanılan gerçek öyle midir? Oysaki durum bu parametrede bilimin bize ulaştırdığı gerçek gibi işlemiyor. Bilakis çoğu zaman dehşete düşürecek kadar balık hafızalı, eksik akıllı bir embesil misali davranıyor insanoğlu. Canlılar alemi içerisinde gelişmiş organizmalar arasında seçilmiş, çok özel bir yeri olan insan, neden dönem dönem bu kadar geç öğrenip hayatın sürecinde medeniyet ve insanlık basamaklarını çıkamıyor, tepetaklak düşüyor. Medeniyet ve teknoloji ile gelen yüksek ekonomik refah seviyesi; selam ve barış iklimi ile insanlığa huzur getirmesi gerekirken şehirler, ülkeler, kıtalar üzerine göktaşı yağmuruna tutulmuş gibi harab ve turab edecek bir afete dönüyor. Beşerin insanlığı yok edecek tarihi büyük hataları ve gafletleri kendini yok edecek cehalet ve karanlık bir geleceğin zeminini hazırlıyor.
Velev ki birey beynini........

© Mir'at Haber


Get it on Google Play