Selahaddin Eyyubi’nin fetih gününde söylediği sözleri hatırlayın: “Bu toprakları sizin kılıçlarınızla özgürleştirdiğimi düşünmeyin, ben bu toprakları Üstat Kadı el-Fadıl’ın kalemiyle (ilmiyle) özgürleştirdim.”

Her çağda bilgi anlamaya yönlendiren büyük bir güçtür ve bilgiyi elinde tutan kimselerin dünya hiyerarşisinde varlık iddiaları yerini bulmuştur.
Bilmemek de her çağda yeryüzündeki varlığın gücünü anlamamaya ve onunla bir medeniyet kuramamaya sevk eder ya da yüksek bir medeniyete ulaşsa dahi bilmeme aşamasına geçtiğinde değişen ve gelişen çağdaş dünyayı, içindeki tehlikeleri ve riskleri okuyamadan zor zamanlar içine düşerek maddi – manevi varlıklarını, milli değerlerini kaybetmek durumu ile yüzleşir.
Bir insanlık dramı olarak yüz yüze geldiğimiz Gazze soykırımı iyi analiz edilmek zorundadır. Tsunami gibi dünyaya hızla yayılan ve tüm insanlığı tehdit eden bu küresel faciayı hikmetle okumak kaçınılmazdır. Zor zamanlar içine düşmek, maddi – manevi varlıklarımızı, milli değerlerimizi kaybetmek durumu ile yüz yüzeyiz. 100 yıllık planları şeytani bir içgüdü ile işleyen bu topuklular karşısında, torunlarımızı bu vahşilere kendi ellerimizle yem etmemeliyiz. Afetin şiddetini, Beytülmakdis topraklarını özgürleştirmek için çabalayan izzetli Gazze halkına karşın, İslam ümmetinin nasıl bu kadar bigâne kalabildiğinin sebeplerini bilgelikle okumak zorundayız. Bu esef verici duruşun nedenlerini anlamak için kişi ya da topluluklara dikkatle bakmak gerekir. İnsanın hali göstermektedir ki esaret zincirinden kurtulup özgürlüğe sahip çıkabilmesinin ön koşulu nettir ve apaçık bellidir. Bu koşul bilme ve bilmeme, doğru ya da yanlış bilme seviyesinde değişim gösteren bilişsel farkındalık düzeyidir.

Bir kaç gün önce MİT’in yakaladığı Mossad ajanlarının, Arap ve Müslüman kılığında olması ekser çoğunluğu hayrete düşürdü. Bu hayret de bizleri hayrete düşürdü. Haham kıyafeti giyip: “Biz ajanız.” diyeceklerini beklemiyorduk elbette. Fakat yine de şaşırtıcı oldu kimine göre. Oysaki planları şeytani bir içgüdü ile işleyen bu topuklular yüzyıllarca aynı metot ile fitnenin alevini yakıp kavurdu. Siyonizm’in en büyük başarısı dindar insanları dininden çıkarmak üzere işledi durdu. Yahudileri ‘Yahudilikten çıkarma’ Müslümanları da Müslümanlıktan çıkarmaya çalışması gibi Hristiyan aleminde de bu şekliyle bozulmayı işledi. İncil’i dahi yeniden yazanların kimliği belli. Bilgiyi bulandırarak ilim ve irfan kaygısı olamadan dünya hevesi ile yaşayan ve böylece cehaleti taşıyan toplulukların üzerinde sosyolojik, psikolojik, ekonomik, siyasi vb tüm bilimsel parametrelerde hiyerarşik bir güç kurarak üzerine kendisinin hükmettiği dünya düzeni projesini …

Roger Garaudy ‘’Siyonizm Dosyası’’ eserinde konuya çok önemli noktalardan açıklık getiren delilendirilmiş bilgiler ile okuyucusuna farkındalık kazandırır. Buyurun okuyalım:
‘’İsrail’in, Dünya Bankası raporlarına göre bütçesinin yüzde ellisini savunma masraflarına ayırdığı bir sırada bizzat Ariel Sharon’un itiraf ettiği gerçek, kan dondurucudur. Asıl gaye İsrail’in savunması ya da Filistin halkı ile kısıtlı kalan bir çekişme değil bilakis; bölgede yaşayan bütün Arap devletlerinin dağıtılmasıdır. İsrail, sınırlarını durmaksızın genişletme emrini de Kitab-ı Mukaddes’ten aldığını söylediği gibi, aynı zamanda soykırım ve devlet terörizmini de aynı kaynağa dayanmaktadır. (Syf: 32 Siyonizm Dosyası)
Nekudah gazetesinde, Haham Eliezer Waldman “Çalışmayı Sonuca Erdirme Gücü” adını koyduğu bir makalede Ariel Sharon ve Begin’in yürüttükleri politika içinde yer alan en cesaretli emperyalist projeler için gerekli “dinsel ” görüşleri gözler önüne sermektedir. Söylediğine göre Kitab-ı Mukaddes’e sadık kalan İsrail, Lübnan’ı işgal ederek Orta Doğu’da “YENİ BİR DÜZEN(!)” sağlayabileceğini ispat etmiştir ve fikirlerini şöyle tamamlıyor: “SADECE ORTA DOĞU’DA DEĞİL, BÜTÜN DÜNYANIN NİZAMINDAN SORUMLUYUZ…”

(Syf: 35 Siyonizm Dosyası)
İşte görülüyor ki Siyonizm’in en büyük başarısı Yahudileri ‘Yahudilikten çıkarma’ olmuş… ( Syf: 39 Siyonizm Dosyası)’’

Tıpkı Müslümanları da Müslümanlıktan çıkarmaya çalışması gibi…
Bu dönemde; Beytülmakdis’in medeniyet mücadelesine ve tarihin en tehlikeli ve küresel komplolarından birine maruz kaldığı önemli bir süreçteyiz. İnsan aklının özgürlüğüne inanmak, Siyonist rejimin planlarını ön yargısız bir akıl ile bilme seviyesine çıkarmak hayati bir duruma dönüşmüştür. *“Nehirden Denize Özgür Filistin’’* sloganına sahip çıkmanın insani, dini ve milli bir dava olduğunu açıkça görmeliyiz. Aynı slogan Yahudiler tarafından kullanılıyor ve bu sloganın kullanılmasını dert etmeyen ve rahatsız edici bulmayan Batı dünyası aynı sloganın Filistin taraftarlarının kullanmasıyla soykırımla eşdeğer görüp inanılmaz ağır cezalarla engellemeye çalışıyor. Buna da artık şaşırmıyor ve farkındalık ile buradan da küresel bir çifte standarda maruz kalındığını okuyoruz.
Müslüman halkların ve bunun dışında kalanların erdemli topluluklar olarak/oluşturarak birlik içinde kalmasını sağlayacak gayretler içerisinde bulunması, domino taşı gibi tıkır tıkır işleyen kirli planın karşısında güçlü olabilmenin tek çaresidir. İşgal altındaki toprakları ve tüm dünya egemenliğini hedef almış bu zalim topluluk, kendisine her şeyi mubah görüyor. İlim, bilim, teknoloji, teoloji bilgisini her türlü suistimale açık haliyle maksimum seviyede kullanıyor. Binlerce yıldır da şeytani bir akıl ile çalışarak kötülükte uzmanlaşmış organize bir topluluk olarak davranıyor. İnsanların bilgisizliğini din istismarı olarak kullanmada profesyonelleşen bu sömürgeci güç, egemenliği altındaki ülkelerin üzerlerine bir daha kalkmamak üzere en güçlü hamlesini yapmış ve sistem hızlanmış görülüyor. Bundan kurtulmak kaçınılmazdır.

Peki bu denli büyük bir fitne zamanı ne yapılır?
Her atılan taşın peşine gidilmez.
Her duyulana inanılmaz.
Her top sakallı aydın, her sakallı imam sanılmaz.
Sizin fikrinizi savunuyor gibi görünebilir ama o fikirle sizi nereye çektiğine bir bakın!
Ülkemizde beraber yaşadığımız insanlarla kavgalı olabiliriz, rakip olabiliriz ama düşmanca davranılmaz, birlik olmak mecburiyetindeyiz.
Ertesi seneyi öngöremeyen ateşli bir toplumuz.
100 yıllık planları şeytani bir iç güdü ile işleyen bu topluluklar karşısında “torunlarımızı bu vahşilere kendi ellerimizle yem etmemek için mücadele etmeliyiz.
Değişimi, özgürlüğü ve medeniyeti yöneten bilgidir.
Azıcık düşünmeli, bugünün çıkarı için geleceği feda etmemeliyiz.
Sonuç itibarıyla:

*”Nehirden Denize Özgür Filistin”* temennisi ile biz de tereddütsüz bir şekilde bu slogana sahip çıkıyor ve zalim Siyonist Yahudilerin bölgeden temizleneceği günlerin özlemini duamıza ekliyoruz
Bu önemli dönemde, Rabbimizin ‘Oku!’ emrine uyarak sizi bilge topluluklara dahil olmuş bir geleceğin parçası olmaya davet ediyoruz.
İnsan sevgisi kadar mutlu
Bilgisi kadar kararlı
Öğrettiği kadar onurlu
Paylaştığı kadar büyük
Merhameti kadar saygındır.
Yeniden başlamalarımızda yardım edenimiz, tek mabudumuz Rabbimiz Allah’a çabalarımızı emanet ediyoruz.
Selam ve dua ile kalınız.

Hatice Şebnem Diktürk

QOSHE - “NEHİRDEN DENİZE ÖZGÜR FİLİSTİN” - Hatice Şebnem Diktürk
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

“NEHİRDEN DENİZE ÖZGÜR FİLİSTİN”

6 0
06.01.2024

Selahaddin Eyyubi’nin fetih gününde söylediği sözleri hatırlayın: “Bu toprakları sizin kılıçlarınızla özgürleştirdiğimi düşünmeyin, ben bu toprakları Üstat Kadı el-Fadıl’ın kalemiyle (ilmiyle) özgürleştirdim.”

Her çağda bilgi anlamaya yönlendiren büyük bir güçtür ve bilgiyi elinde tutan kimselerin dünya hiyerarşisinde varlık iddiaları yerini bulmuştur.
Bilmemek de her çağda yeryüzündeki varlığın gücünü anlamamaya ve onunla bir medeniyet kuramamaya sevk eder ya da yüksek bir medeniyete ulaşsa dahi bilmeme aşamasına geçtiğinde değişen ve gelişen çağdaş dünyayı, içindeki tehlikeleri ve riskleri okuyamadan zor zamanlar içine düşerek maddi – manevi varlıklarını, milli değerlerini kaybetmek durumu ile yüzleşir.
Bir insanlık dramı olarak yüz yüze geldiğimiz Gazze soykırımı iyi analiz edilmek zorundadır. Tsunami gibi dünyaya hızla yayılan ve tüm insanlığı tehdit eden bu küresel faciayı hikmetle okumak kaçınılmazdır. Zor zamanlar içine düşmek, maddi – manevi varlıklarımızı, milli değerlerimizi kaybetmek durumu ile yüz yüzeyiz. 100 yıllık planları şeytani bir içgüdü ile işleyen bu topuklular karşısında, torunlarımızı bu vahşilere kendi ellerimizle yem etmemeliyiz. Afetin şiddetini, Beytülmakdis topraklarını özgürleştirmek için çabalayan izzetli Gazze halkına karşın, İslam ümmetinin nasıl bu kadar bigâne kalabildiğinin sebeplerini bilgelikle okumak zorundayız. Bu esef verici duruşun nedenlerini anlamak için kişi ya da topluluklara dikkatle bakmak gerekir. İnsanın hali göstermektedir ki esaret zincirinden kurtulup özgürlüğe sahip çıkabilmesinin ön koşulu nettir ve apaçık bellidir. Bu koşul bilme ve bilmeme, doğru ya da yanlış bilme seviyesinde değişim gösteren bilişsel farkındalık düzeyidir.

Bir kaç gün önce MİT’in yakaladığı Mossad ajanlarının, Arap ve Müslüman kılığında olması ekser çoğunluğu hayrete düşürdü. Bu hayret de bizleri hayrete düşürdü. Haham kıyafeti giyip: “Biz ajanız.” diyeceklerini beklemiyorduk elbette. Fakat yine de şaşırtıcı oldu kimine göre. Oysaki planları şeytani bir içgüdü ile işleyen bu topuklular yüzyıllarca aynı metot ile fitnenin alevini yakıp kavurdu. Siyonizm’in en büyük başarısı dindar insanları dininden çıkarmak üzere işledi durdu. Yahudileri ‘Yahudilikten çıkarma’ Müslümanları da Müslümanlıktan çıkarmaya çalışması gibi Hristiyan aleminde de bu şekliyle bozulmayı işledi. İncil’i dahi yeniden yazanların........

© Mir'at Haber


Get it on Google Play