Bugünlerde yoğun şekilde Şeyh Said konusu gündemde. Bilen bilmeyen herkes konuşuyor. Seküler kesim, yoğun bir karalama içinde. Bahsi geçen “ayaklanmayı” anlamaya çalışan var mı? İşte bu, koskoca bir soru işareti…

Bir yazar olarak “Şeyh Said hadisesini, daha doğrusu “Şeyh Said Kıyamı”nı en iyi bilenlerden demeyeyim ama, bilenlerden biriyim. Çünkü bizim evde birkaç yıl “İstiklâl Mahkemeleri ve Şeyh Said Kıyamı”, “İstiklâl Mahkemeleri’nde Gazetecilerin Davaları” başlıklı çalışmalar, eşim Fahrettin Gün tarafından yapıldı ve kitap olarak yayınlandı.

Bu eserlerin yayınlanma sürecinde her birini tashih noktasında birkaç kez okudum. Sohbet esnasında ilginç şeylerle karşılaşınca ailecek paylaşılır. Dolayısıyla hem ben hem de çocuklar, çalışılan konuyla ilgili fazlasıyla bilgi sahibi oluruz.

Şeyh Said Hareketi 1925’in başında cereyan eder. Akabinde yönetim tarafından bu lokal hadise bahane edilerek, Başvekil Ali Fethi Bey, başvekillikten alınıp birkaç ay önce muhalefetin tenkidleri yüzünden başvekillikten istifa eden Mustafa İsmet İnönü tekrar göreve getirilir. Hatta sıradan bir mebus olarak İstanbul’dan gelen Mustafa İsmet İnönü, Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal tarafından Ankara garında karşılanır. Aradan bir hafta on gün geçmeden Şeyh Said Hadisesi bahane edilerek Takrir-i Sükûn Kanunu çıkarılır ve aynı gün Ankara ve Şark İstiklâl Mahkemesi tarafından iki İstiklâl Mahkemesi ihdas edilir.

Sonrası mı, bu kanunla ve İstiklâl Mahkemeleriyle bütün muhalif unsurlar ortadan kaldırılır. Birinci Meclis’teki II. Grup üyeleri, İttihadçılardan biat etmeyenler, Terakki Cumhuriyet Fırkası mensupları… İzmir Suikast girişimi de bahane edilerek, İttihadçıların önde gelenleri idam edilir, Millî Mücadele’de etkin olan komutanlar bütünüyle etkisizleştirilip tasfiye edilir.

Şeyh Said Hadisesi’ne gelirsek, konuyla ilgili Necip Fazıl Kısakürek, “Son Devrin Din Mazlumları” adlı eserinde şu değerlendirmeyi yapar:

“Şeyh Said, zorla itilmiş olmasına rağmen din hikmetleri bakımından pekâlâ mukavemet edebileceği ve mukavemet etmekle mükellef bulunduğu hâdiselerin tek sorumlusu olmakla bilerek bilmeyerek uyandırdığı ve artık hep uyanık kalmasına sebep olduğu ejderhanın yine bizzat mazlumudur.
O, kendisine düşen zulüm payının keffaretini ödedi; ya ödemelerine imkân olmayanların hâli ne olsa gerek?”
Eserinde eşim Fahrettin Gün’ün şu ifadeleri dikkat çekicidir:
“Şeyh Said’in liderliğini üstlenmek zorunda kaldığı kıyam hareketini, resmî ideoloji mensubu yazar ve akademisyenlerin sübjektif ve ideolojik bir yaklaşımla okuma ve değerlendirmelerden farklı olarak, söz konusu kıyam hareketini yargılamak yerine anlamak gerekiyor.

Öncelikle dönemin koşulları içinde müreffeh bir hayatı yaşayan, mal varlığı açısından imrendirecek bir noktada olan, bölgede tanınan ve büyük saygı gören, pek çok müridi olan bir şahsiyetin, her şeyi bir yana bırakarak ülkesinde laik bağlamda yapılan keskin kırılmaları, dönüşümleri dert edinerek üzerinde uzun uzun düşünmesini nasıl yorumlamak gerekir?

Böyle müreffeh hayatı olan bir insan neden Ankara’da din-siyaset bağlamında yapılan laik değişimleri bütünüyle kendine dert edinsin? Niçin seküler bağlamda yapılan değişimler karşısında sürekli olarak mücadele etme gereği duysun?”

Şeyh Said Hadisesi’ne dair, son 8-9 yıldır gelişmeler tarihe ışık tutacak niteliktedir. TBMM Kütüphane ve Arşiv Hizmetleri Başkanlığı, TBMM Başkanlığının öncülüğünde çok önemli bir çalışma yaparak yıllardır kapalı duran İstiklal Mahkemesi Zabıtlarını yayınladı. 2016’da Birinci Dönem İstiklâl Mahkemelerinin zabıtlarını 5 cilt ve 2017’de ise Şark İstiklâl Mahkemesi’nin zabıtlarını yine 5 cilt halinde yayınladı. Akabinde diğer zabıtlarda yayınlandı, hâlâ da yayınlanmaya devam ediyor. Tarihî mirasımıza büyük bir katkı oldu.

İşte bu zabıtları okuduktan sonra Şeyh Said’in kıyam hareketinin, hükümetin Batıcı düzlemde ideolojik yaptırımlarına bir karşı çıkma çabası olduğunu görürüz. Şeyh Said’in tavrı, teşebbüsü, savaştan sonra hilafetin kaldırılması, medreselerin kapatılması, içkinin serbest bırakılması, ahlâkî dejenerasyona, Batıcı girişim ve yeniliklere bir karşı çıkma girişimidir…

Yazımızın başlığına gelirsek TBMM tarafından yayınlanan İstiklâl Mahkemeleri Zabıtlarında yer alan Şeyh Said’in idamdan önceki son müdafaasının bir bölümünü aktaralım:

“… Ve her ne miktar koyunlarım, sığır, hayvanlarım ve hububatım, erzakım dahi hükümet tarafından yahut askerler tarafından alınmıştır. Ve köyümde olan binalarım tamamıyla ateşe verilmiş, yakılmıştır. Ve iki oğlum da ve iki biraderim de kayıptırlar. Ve geride kalan ailem de aç, susuz, tutukludurlar.

Lâkin ahiret vaziyetime gelince;

Noksan sıfatlardan uzak olan Allah’a hamdolsun ki, çok büyük nimetler ferah, sürur bizi beklemekte ve gözlemektedir. Ve güçlü bir şekilde hayır ile ümit varız.

Ve bu hususta Peygamberimiz sallallâhu aleyhi ve sellem’in müjdeleri çoktur. Ve gayemiz Allahu Teâlâ tarafından apaçık bir şekilde bilinmektedir.

Bu hâdiseye meydana geldikten sonra iştirakim, dinimizin hükümlerini hükümetimize kabul ettirmek, yaptırmak, uygulatmak içindir.

Yarın kıyamet gününde, Allah'ın huzurunda kurulacak olan en büyük mahkemede hâkimlerin en doğru karar vereni olan Allah, -hesabı süratle, çabucak gören, din gününün sahibi- cümlemizin dâvâsını, hukuk ve haklarını zerre kadar geri bırakmayıp şu kadar peygamberler ve kendisine yakın melekleri huzurunda sırf kendi ilâhî adaletiyle Kur’ân-ı Azîmüşşan’ın hükmüyle hüküm ve kazasını sonuçlandıracaktır…

Mücahidlerin hizmetkârı Şeyh Said.”

QOSHE - Şeyh Said ve Son Müdafaası… - Mine Alpay Gün
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Şeyh Said ve Son Müdafaası…

19 62
24.12.2023

Bugünlerde yoğun şekilde Şeyh Said konusu gündemde. Bilen bilmeyen herkes konuşuyor. Seküler kesim, yoğun bir karalama içinde. Bahsi geçen “ayaklanmayı” anlamaya çalışan var mı? İşte bu, koskoca bir soru işareti…

Bir yazar olarak “Şeyh Said hadisesini, daha doğrusu “Şeyh Said Kıyamı”nı en iyi bilenlerden demeyeyim ama, bilenlerden biriyim. Çünkü bizim evde birkaç yıl “İstiklâl Mahkemeleri ve Şeyh Said Kıyamı”, “İstiklâl Mahkemeleri’nde Gazetecilerin Davaları” başlıklı çalışmalar, eşim Fahrettin Gün tarafından yapıldı ve kitap olarak yayınlandı.

Bu eserlerin yayınlanma sürecinde her birini tashih noktasında birkaç kez okudum. Sohbet esnasında ilginç şeylerle karşılaşınca ailecek paylaşılır. Dolayısıyla hem ben hem de çocuklar, çalışılan konuyla ilgili fazlasıyla bilgi sahibi oluruz.

Şeyh Said Hareketi 1925’in başında cereyan eder. Akabinde yönetim tarafından bu lokal hadise bahane edilerek, Başvekil Ali Fethi Bey, başvekillikten alınıp birkaç ay önce muhalefetin tenkidleri yüzünden başvekillikten istifa eden Mustafa İsmet İnönü tekrar göreve getirilir. Hatta sıradan bir mebus olarak İstanbul’dan gelen Mustafa İsmet İnönü, Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal tarafından Ankara garında karşılanır. Aradan bir hafta on gün geçmeden Şeyh Said Hadisesi bahane edilerek Takrir-i Sükûn Kanunu çıkarılır ve aynı gün Ankara ve Şark İstiklâl Mahkemesi tarafından iki İstiklâl Mahkemesi ihdas edilir.

Sonrası mı, bu kanunla ve İstiklâl Mahkemeleriyle bütün muhalif unsurlar ortadan kaldırılır. Birinci Meclis’teki II. Grup üyeleri, İttihadçılardan biat etmeyenler, Terakki Cumhuriyet Fırkası mensupları… İzmir Suikast girişimi de bahane edilerek, İttihadçıların önde gelenleri idam edilir, Millî Mücadele’de etkin olan komutanlar bütünüyle etkisizleştirilip tasfiye edilir.

Şeyh Said Hadisesi’ne gelirsek, konuyla ilgili Necip Fazıl Kısakürek,........

© Milli Gazete


Get it on Google Play