Şu anda yaşayan insanların ten yaşları ayrı olsa da, can/ruh yaşları aynıdır.
Dünyaya gelecek bütün ruhlar yaratıldığında ve Rabbimizin, “Ben sizin Rabbiniz değil miyim” dediğinde, bütün ruhlar “Bela/Evet” dediklerinde hepsi aynı yaşta idiler. (Bak Şifa Tefsiri, A’raf süresi ayet 7/172)
Zamanı, mekânı, eşyayı, Hakkı, iyiyi, kötüyü, dünyayı, ahireti, imanı, inkârı… yorumlamada yaya yürüyenle, ata binenle uzaya giden,
Çadırda oturanla sarayda yaşayan,
Habil’le Kabil, Hud ile Ad, Salih’le Semud, İbrahim’le Nemrud, Musa ile Firavun, İsa İle Yahud, Muhammed ile Ebucehil, iman ve inkâr konusunda aynı şeyleri tekrar ediyorlar.
İnkârcılar mağarada yaşarken, çağdaşlar aya çıkarken putunu beraberinde taşıyor.
“Yeryüzünde söylenmedik söz yok” diyorlar.
Ben buna inanıyorum. Günümüzde, felsefi veya fikri akım olarak Doğu’da veya Batı’da hangi fikir gelişirse gelişsin, iddialarını söylesinler bana, Kur’an-ı Kerim’den onun yerini bulacağım.
Söyledikleri ya şeytanın ya da Firavun’un dilinden söylenmiştir.
Rabbimiz buyurur:
“Hayır! Onlar daha öncekilerin söyledikleri gibi söylediler.” (Mü’minun süresi ayet 23/81)
Bilgisizler: "Allah bizimle konuşsa veya bize bir ayet getirseydi ya" dediler. Onlardan öncekiler de işte böyle tıpkı onların dediği gibi demişti. Kalpleri birbirine benzedi. Kesinlikle inananlar için biz ayetleri apaçık gösterdik.” (Bakara süresi ayet 2/118)
Eğer güzel bir şey söylenmiş veya yazılmışsa, o daha önce bir peygamber tarafından söylenmiştir.
Geçmişte söylenen şeyler, başka isimler altında bugün tekrar söylenmektedir; onun için Kur’an-ı Kerim’de karşılığını bulurum diyorum.
Hoca efendi vaaz yapıyormuş, Kur’an-ı Kerim’de her şeyin yerini bulurum demiş; vaazı dinleyen bir adam, “Hocam, saatim bozuldu, bak bakalım, onun da yeri var mıdır?” demiş.
Hoca, Kur’an-ı Kerim’i açmış, şöyle bir bakmış, “Var, onun da yeri var” demiş! “Emanetleri ehline veriniz” (Kur’an-ı Kerim, Nisa 4/58) ayet-i kerimesini okumuş. “Saatini saat tamircisine göndereceksin, onun ehli odur” demiş.
Cevaplar bu türden de olsa her şeyin cevabı vardır.
Hatta Hz. İbn-i Abbas diyor ki: “Her şeyi Kur’an-ı Kerim’de bulurum. Hatta kaybolan devemin yularını bile ararım.” Bakmak meselesi, tabii.
“Türkiye’de İslâmiyet, şartlara uygun değildi, birçok ihtiyacı karşılamaz olmuştu. Onun için İslâm hukukuna son verildi” gibi iddialarla karşılaşıyoruz.
Birisine, “İslâm’ın cevap veremediği bir tek yeri söyle. Ben senden iki tane değil bir tane istiyorum. Yer hukuku, uzay hukuku nereden istersen söyle” dedim.
Bir şey söylemedi tabii, aklına bir şey gelmiyordu. Çünkü ona o tür bir söz ezberletilmişti. Karşılığında ne söyleyeceğini bilmediğinden, saat gibi kurgusu bittiğinden ne söyleyeceğini bilemedi.
Kur’an-ı Kerim, her asra hitap edecek şekilde kıyamete kadar tüm insanlığın ihtiyacını karşılamak için indirildi.
Çünkü indiren Allah’tır (C.C.). Biz de kuluz, bizim ihtiyaçlarımızı en iyi bilen odur.
Kur’an’daki kelimeler, çekirdekler gibi, manalar, güzel koku saçan çiçekler gibi.
Kelebekler ona koşarken, sinekler kaçarlar. Lokman Hekim, İbn-i Sina ve çağdaş eczacılar aynı tabiattan herkes kendi çağının hastalıklarına ilaç bulduğu gibi, Kur’an ayetlerinden de her çağın âlimleri kendi çağının ilacını bulması gerekir.
“Zamanın değişmesiyle örfe dayalı ahkâm değişir.” Çünkü örfte insan eli var. O örfü aynı çağın insanları oluşturur.
Kur’an Allah kelamıdır. Güneş, hava, su Allah’ın yarattığıdır.
Allah güneşi, havayı, suyu binlerce yıl önce yaratmıştır. “Biz Hz. Adem’in soluduğu havayı istemeyiz. Havamız çağdaş hava olsun” diyen yok.
“Taş devri insanlarının ısındığı güneşi istemeyiz. Milenyum güneşi isteriz” diyen yok.
“Hz. Nuh’un gemi yüzdürdüğü suyu istemeyiz. Bizim suyumuz iki hidrojen, üç oksijen olsun” diyen yok.
Fizik, kimya, biyoloji bilginleri, “Tabiatta ve tabiat kanunlarında kusur yok” diyorlar.
Peki, milyonlarca yıl önce yaratılan milyonlarca kanunda kusur yapmayan Allah, bin dört yüz yıl önce indirdiği Kur’an kanunlarında mı kusur yapacak.
Tabiatı aydınlatsın diye güneşi yaratan Allah, gönülleri ve toplumları aydınlatsın, fertlere ve toplumlara yol göstersin diye Kur’an’nı indirmiş.
Güzelle çirkin gün ışığında belli olur.
Güneş batınca akla kara, güzelle çirkin aynı görünür. Aynı güneşten renk alan nar çiçekleriyle, kar çiçekleri karanlıkta kaybolur.
Hak ile batıl da Kur’an’ın adalet ölçüleri içinde belli olur. Kur’an’ı toplum hayatından çektiniz mi korkaklar kahraman, devleti soyanlar baba, kadın ticareti yapanlar vergi rekortmeni kutsal insan olup çıkıveriyor.
Güneş, hava, su, toprak ilk insandan son insana kadar herkese faydalı olarak yaratıldığı gibi Kur’an-ı Kerim de son insana kadar insanlığa yol göstermeye devam edecektir.
Bin dört yüz yıl önce Efendimizin arkadaşları suyu içerler, banyo yaparlar, abdest alırlar, hayvanlarını ve bahçelerini sularlardı.
Şimdi ise sudan elektrik üretiyoruz. Daha sonraki çağlarda sudan daha nasıl yararlanılacağını o çağın insanları bilir.
İşte Kur’an ayetleri ve kelimeleri kıyamete kadar gelecek insanların sorunlarına çareler içermektedir. Yeter ki ehil gönüller Kur’an’a eğilsinler ve öğrendiklerini amele/eyleme dönüştürsünler.
Bu tartışmalar, bu eğilmeler, ilgilerin habercisidir.