Kadim kültürümüzün, halk ozanları geleneğinin ulu çınarlarından, duayen Âşık Mustafa Ruhani, 07 Ocak 2024 Pazar günü Hakk’a yürüdü. Son yüzyılın sayılı büyük hiciv üstatlarından olan Âşık Mustafa Ruhani, 1931 yılında Erzurum ilinin Tortum ilçesi Çamlıca Mahallesi’nde doğdu. 9 yaşındayken bulduğu bir dinamit kapsülü bilmeden elinde patlatmış; gözünün birini ve sağ elinin parmak uçlarını kaybetmişti. 19-20 yaşlarına gelince diğer gözünü de kaybederken şöyle anlatırdı:

“Bir sinek uçuştu gözümün önünde
Ne kadar gözümü sildimse gitmedi
Pencereye baktım durdum yine aynı
Anladım ki kader benim gözlerimi bağlıyor.”

İşte o zaman o duygularla şu mısralar dökülmüş dilinden:

“Tül perde zannettim ilk bakışımda
Bir örümcek penceremi ağlarken
Nurlu güneş sen kararma karşımda
Kader benim gözlerimi bağlarken

Bir ağır yaraya düştüm elaman
Yerinden üzemez hiçbir pehlivan
Kurtlar kuşlar bile kurdular şivan
Felek beni sitem ile dağlarken

Ben derdimi döksem dayanmaz yürek
Ne yaprak yeşerir ne açar çiçek
Ne kuşlar ötüşür ne uçar sinek
Ben çekilip bir köşede ağlarken

Seyhan Ceyhan akmaz Fırat mı yürür
Tuna geri teper Nil Nehri durur
Missisippi coşmaz Amazon kurur
Ruhani'nin gözyaşları çağlarken.”

Böylece görme engelliler camiasının örnek alacağı rehber bir kişi olmuştu artık. Yazmış olduğu eserleri Atatürk Üniversitesi kitap haline getirdi ve edebiyat dünyasına sundu. Bazı eserlerini de Erzurum Kazım Karabekir Belediyesi derledi ve kitaplaştırdı. Eserlerinde divan, hiciv, güzelleme, koçaklama, destan gibi türlerin yanı sıra halk hikâyeleri de mevcuttur. Günümüzde görme engelli halk ozanı olarak her ne kadar da Âşık Veysel bilinse de Âşık Ruhani gibi bir çınarı da kimse göz ardı edemez.

Kendisiyle dostluğumuz Erzurum’da Âşıklar Kahvesi’nde kendisinin sazlı, sözlü programlarını dinlerken ve de sonrasında da çay sohbeti yaparken başladı. Daha sonra 1987’de Altı Nokta Körler Derneği Erzurum Şubesi’ni kurduğumuzda yanımızda oldu. Sonrasında 1997’de Beyaz Ay Derneği’ni kurduğumuzda yine yanımızda idi. Hem bir kaderdaş hem bir gönül dostu olarak çok özel sohbetlerimiz olurdu. Birbirimizin sırdaşıydık. Yerel televizyonlarda ve radyolarda 15 yıl boyunca program yaptık.

Baş başa kaldığımız zamanlarda sitem ederdi. Bu sitem aslında kaderine değildi. Anlayışsız topluma, insani değerlerin ve toplum ahlâkının dejenere edilmesine idi. Haksızlığa asla tahammül edemez ve sessiz kalamazdı. Şiirlerinin birçoğunda bunları gündeme getirmişti.

O günlerde Ana-Sol-M Hükümeti iktidardaydı. Yolsuzluklar yine gündemi meşgul ediyor, özellikle de TBMM koltuklarının ceylan derisinden yapılması konuşuluyordu. İşte bu esnada şu dörtlükleri söylemiş idi:

“Ben mi üşüyorum hava mı soğuk,
Baharı görünmez kış var başımda.
Ben diyim külah, siz diyin kavuk
Alaca bulaca baş var başımda.

Hakkâri’de Hasan, Artvin’de Bekir,
Sürünsün, yerinsin neyime gerekir?
Ben kıyak emekli Allah’a şükür
Devletim uyanmış, kuş var başımda.

Akşam grip oldum sabahtan nezle,
Gel de sen bu ağır yükü omuzla
495’ten 5 tane fazla
Her biri 70 ton taş var başında...

Ceylan derisinden koltuğa yattım
Uyudum uyandım parmak uzattım
İsrafa gömüldüm rüşvete battım
Karmakarışık iş var başımda.

Âşık Ruhani’yim öz var sözümde
Ceryana kapıldım canım gözümde
İkisi burnumda biri ağzımda
Meğer üç bacaklı fiş var başımda...”

Evet, zamanında kendisiyle eşdaş olan Âşık Reyhani, Mevlüd-i İhsani, Sümmanioğlu gibi halk ozanlarıyla karşılıklı atışmalar yapar ve her zaman da güçlü çıkardı. Zaman ilerleyip yaşlandıkça görme engelliliğin getirdiği sıkıntılar ağırlaşıyordu. Dernekte bir araya geldiğimizde bazen sitem ederdi. Biz de kendisini teselli ederdik. Bunun üzerine “hele benim yaşıma gel görürsün” diyordu. Genelde sazı yanında olurdu. “Yine bam teline dokundun Bayrakçı” der, arkasından:

“Hayatım karanlık dünyam zulümat
Güneş doğmuş, güneş açmış bana ne
Madem ki ben her şeye kalmışım hasret
Alem arzusuna koşmuş bana ne

Dünya ışığını kaybettim çoktan
Ne daldan zevk aldım ne de yapraktan
Şirin tabiattan, sudan, topraktan
Bereket fışkırmış, taşmış bana ne.”

Böyle bir dostumuzu, sırdaşımızı, kaderdaşımızı kaybetmenin derin üzüntüsünü yaşamaktayız. Ayrıca 07 Ocak – 14 Ocak tarihleri arası Beyaz Baston Görme Engelliler Haftası olması münasebetiyle üzüntümüz, kederimiz bir kat daha artmaktadır. Bu haftanın göme engelli camiasına hayırlar getirmesini dilerken; Âşık Mustafa Ruhani üstadımıza Cenab-ı Hak’tan gani gani rahmet, başta oğlu Haluk Yaşar olmak üzere tüm ailesine sabr-ı cemil niyaz ediyorum. Allah mekânını cennet, makamını âli eylesin, âmin, vesselam...

QOSHE - Görme Engeli “Çınar” Olmaya Engel Değildir - İsrafil Bayrakçı
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Görme Engeli “Çınar” Olmaya Engel Değildir

4 0
10.01.2024

Kadim kültürümüzün, halk ozanları geleneğinin ulu çınarlarından, duayen Âşık Mustafa Ruhani, 07 Ocak 2024 Pazar günü Hakk’a yürüdü. Son yüzyılın sayılı büyük hiciv üstatlarından olan Âşık Mustafa Ruhani, 1931 yılında Erzurum ilinin Tortum ilçesi Çamlıca Mahallesi’nde doğdu. 9 yaşındayken bulduğu bir dinamit kapsülü bilmeden elinde patlatmış; gözünün birini ve sağ elinin parmak uçlarını kaybetmişti. 19-20 yaşlarına gelince diğer gözünü de kaybederken şöyle anlatırdı:

“Bir sinek uçuştu gözümün önünde
Ne kadar gözümü sildimse gitmedi
Pencereye baktım durdum yine aynı
Anladım ki kader benim gözlerimi bağlıyor.”

İşte o zaman o duygularla şu mısralar dökülmüş dilinden:

“Tül perde zannettim ilk bakışımda
Bir örümcek penceremi ağlarken
Nurlu güneş sen kararma karşımda
Kader benim gözlerimi bağlarken

Bir ağır yaraya düştüm elaman
Yerinden üzemez hiçbir pehlivan
Kurtlar kuşlar bile kurdular şivan
Felek beni sitem ile dağlarken

Ben derdimi döksem dayanmaz yürek
Ne yaprak yeşerir ne açar çiçek
Ne kuşlar ötüşür ne uçar sinek
Ben çekilip bir köşede ağlarken

Seyhan Ceyhan akmaz Fırat mı yürür
Tuna geri teper Nil Nehri durur
Missisippi coşmaz Amazon kurur
Ruhani'nin gözyaşları çağlarken.”

Böylece görme engelliler camiasının örnek alacağı rehber bir kişi olmuştu artık. Yazmış olduğu eserleri Atatürk Üniversitesi kitap haline getirdi ve edebiyat dünyasına sundu. Bazı eserlerini de Erzurum Kazım Karabekir Belediyesi derledi ve kitaplaştırdı. Eserlerinde divan, hiciv,........

© Milli Gazete


Get it on Google Play