Arap tüccarın biri mallarını çölün kuzeyindeki ülkelere satmak için yüklü kervanı ile kızgın çölün yolunu tutmuştu. Günlerce süren meşakkatli yolculuktan sonra yolunu bayağı yarılamıştı. Şehre varınca elde edeceği kazancın hesabını yaparken tam o sıralarda uzaktan birinin kendine doğru ellerini açarak yaklaşmakta olduğunu görmüştü. Çölde yanına gelen bu adamın, her halinden bir zavallı olduğu hemen anlaşılıyordu. Üstü başı eski ve yırtık, saçı başı dağınık, yardıma muhtaç biriydi. Günlerdir hiçbir şey yiyip içmediği, kurumuş dudaklarından ve neredeyse sayılacak kemiklerinden belli oluyordu. Tam bir acınası durumdaydı.

Adam tüccarın yanına gelir gelmez derdini anlatmaya başladı:

“Efendim, çölde kayboldum. Perişan haldeyim. Açlık ve susuzluktan ölmek üzereyim. Allah rızası için bir dilim ekmek ve bir tas su verir misin?”

İyi niyetli tüccar, adamın haline acıdı ve devesinden inerek bu gariban adama bir şeyler hazırlamaya başlamıştı ki bir anda ensesinde çöl sıcağında kavrulmuş metalin sıcaklığını hissetti. Şaşkın bir şekilde ne olduğunu anlamak için arkasını döndüğünde, karşısında artık zavallı bir adam değil, adi bir eşkıya olduğunu hemen anlamıştı.

Tüccara, bir zavallı gibi yaklaşan bu kişi aslında bir eşkıya idi. Şimdi gerçek yüzünü göstermiş ve tüccarın mallarına el koymuştu. Tüccarın elinde ne var ne yok hepsini almış ve kendisine iyilik etmek için güvensiz çölün ortasında, tüm tehlikesine rağmen sadece içindeki güzel insani hasletten dolayı duran bu tüccara bir damla suyu dahi çok görmüştü. El koyduğu mallar ve deve ile oradan uzaklaşmaya başladığında, tüccarın arkasından, bağırarak kendisine doğru koşmakta olduğunu gördü.

“Boşuna yalvarma tüccar efendi, senin bana yaptığın gibi ben sana asla acımayacağım ve seni bu kızgın çölle baş başa bırakacağım” diye çıkıştı adi eşkıya.

Ancak tüccardan hiç de beklemediği bir cevap almıştı. Şöyle demişti iyi kalpli tüccar;

“Mallarım için sana yalvarmayacağım. Beni bu çölde yalnız bırakmaman için de yalvarmayacağım. Ancak senden sadece şunu istiyorum. Lütfen. Ama lütfen, burada olan olayları, şehre gittiğinde kimseye anlatma. Anlatma ki, insanların iyilik duyguları ölmesin…”

İki gündür bütün üzüntümüz ile İzmir’de, taksisine aldığı aşağılık katil tarafından öldürülen güzel yürekli taksiciyi konuşuyor ülke. Gerçekten insanı kahreden bir olay. Bu olayı görünce ister istemez yukarıdaki güzel yürekli tüccarın hikayesi geldi aklıma.

Öldürülen insanın acısı ile öldürülen iyilik duygusunun acısı birbirine karışıyor. Artık insanlar kolay kolay yolda gördükleri garip gurebayı araçlarına almayacaklar. Hep bu olay akıllara gelecek. İşte böyle böyle iyilikler de ölecek. Eski güzel insanlığımızı zaten arar olduğumuz bu günlerde kötülüğün tuzu biberi oldu bu vahşet.

Şu dünyada en anlamlı ve önemli sözlerden birini söyle deseler ilk aklıma gelen “adalet mülkün temelidir” olur herhalde. O kadar ibretlik bir sözdür ki. 3 kelime ile bütün dünyanın olayı anlatılmıştır. İşte adaletin olmadığı yerde mülk de böyle bozgun yiyor. Katiller, hırsızlar, ahlaksızlar etrafta kol geziyor. Adalet ya hiç gelmiyor ya eksik geliyor, ya da geç geliyor. Böylece toplumsal düzen zelzeleye uğramış gibi tarumar oluyor.
Her adi suçlunun haberinde önceden işlediği toplam 5,10-15,20 suçun kaydı bulunuyor. Bu insanlar nasıl olur da toplumun içine sürekli salınabiliyor. Yeni suç işleme potansiyeli tavan olan bu yaratıklarla işte böyle suçsuz günahsız tertemiz insanlarımız heba ediliyor. Gerçekten ülkem adına son derece üzgünüm.

Geçen yazımda, daha çocuk yaştaki öğrencilerin bile yurt dışına gitmek ve orada kalmak istediğinden bahsetmiştim. Şimdi söyler misiniz bana; son günlerdeki bu haberleri, daha doğrusu bitmek tükenmek bilmeyen bu vahşetleri gören çocuklarımız daha güzel ve güvenli yarınları için bu ülkeyi terk etmesinin vebali kimlerde?

QOSHE - Çölde karşılaşan güzel yürekli tüccar ve eşkıya - Harun Yapıcı
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Çölde karşılaşan güzel yürekli tüccar ve eşkıya

7 26
04.02.2024

Arap tüccarın biri mallarını çölün kuzeyindeki ülkelere satmak için yüklü kervanı ile kızgın çölün yolunu tutmuştu. Günlerce süren meşakkatli yolculuktan sonra yolunu bayağı yarılamıştı. Şehre varınca elde edeceği kazancın hesabını yaparken tam o sıralarda uzaktan birinin kendine doğru ellerini açarak yaklaşmakta olduğunu görmüştü. Çölde yanına gelen bu adamın, her halinden bir zavallı olduğu hemen anlaşılıyordu. Üstü başı eski ve yırtık, saçı başı dağınık, yardıma muhtaç biriydi. Günlerdir hiçbir şey yiyip içmediği, kurumuş dudaklarından ve neredeyse sayılacak kemiklerinden belli oluyordu. Tam bir acınası durumdaydı.

Adam tüccarın yanına gelir gelmez derdini anlatmaya başladı:

“Efendim, çölde kayboldum. Perişan haldeyim. Açlık ve susuzluktan ölmek üzereyim. Allah rızası için bir dilim ekmek ve bir tas su verir misin?”

İyi niyetli tüccar, adamın haline acıdı ve devesinden inerek bu gariban adama bir şeyler hazırlamaya başlamıştı ki bir anda ensesinde çöl sıcağında kavrulmuş metalin sıcaklığını hissetti. Şaşkın bir şekilde ne olduğunu anlamak için arkasını döndüğünde, karşısında artık zavallı bir adam değil, adi bir eşkıya olduğunu hemen anlamıştı.

Tüccara, bir zavallı gibi yaklaşan bu kişi aslında bir eşkıya idi. Şimdi gerçek yüzünü........

© Milli Gazete


Get it on Google Play