Yeni merkez bankası başkanının atanmasıyla ekonomide farklı bir patikaya çıkılmış oldu.

Başkanın işi gerçekten çok zor. Geçen her dakika dövizdeki ihtiyacı artırmaya devam ediyor. Döviz ihtiyacımıza cevap verebilecek tüm büyük fonlar USD/TL kurunun adil değerinde olmadığını öne sürüyor. İçeride ihracatçılar da aynı görüştüler.

Dışardan para çağırmak için artırılan faizler ekonomiyi soğutsa da fon girişini sağlayamıyor. Çünkü yabancılar oranı kaç olursa olsun enflasyonun altındaki bir faiz ortamında dövizlerini TL’ye çevirip ülkeye kaynak girişi sağlarlarsa dönem sonunda TL bazında ne kadar kar ederlerse etsinler dolar bazında kayıp yaşayacaklarının farkındalar.

Döviz girişi hususunda büyük fonlarla bir mutabakat sağlanmadan yapılacak her faiz artışı artık “açığa yapılan faiz artışı” konumunda. Yani döviz girişinde işe yarayıp yaramayacağı belirsiz. Üstelik diğer yandan da içeride ekonomiyi soğutacak ve istihdamda gerilemeye neden olacak.

Çare ne diye soran olursa, mecbur kalmadan ve mecbur edilmeden bizzat kendimiz hesap-kitap yaparak gereken operasyonu gerçekleştirmemiz. Yani dövizi yabancılarla fon girişi için mutabakat sağlacak bir değere taşımak.

Sayın Erkan döneminde bir yıldan kısa bir sürede 20 TL’den 30,5 TL’ye kadar tedrici bir yeniden değerleme süreci gerçekleşti, fakat yetmiyor.

Millet olarak bu kur artışlarından çok çektik. Sebebiyse hep bu işi yapmamız gereken zamanda yapmayıp süreci uzattıktan ve başka çare kalmadıktan sonra yapmamız.

Halbuki Çin yıllarca parasını devalüe ede ede dünya ihracat pazarını ele geçirdi. O kadar ki G20 Zirvelerinde tüm dünya Çin’e parasını tekrar değerlendirmesi için baskı yapacak noktaya geldi. Doğru hesap-kitapla ve stratejik plan çerçevesinde yapılınca devalüasyonun bir silaha dönüşmesi mümkün. Fakat son çareye kalırsa işler kötüleşiyor. Bizim ekonomi tarihimiz de bunlarla dolu.

Bu süreci ne kadar geciktirirsek hem ihracatımıza, hem eksi 50 milyar dolarlarda gezen net döviz rezervlerimize, hem kur korumalıların faizlerini ödemek için hiç durmadan para basarak M2 para arzını 14 trilyon TL’lere ulaştırmak zorunda kalan merkez bankamıza ve sürekli borçlanan Hazine’mize o kadar yara vereceğiz.

İyice sıkıştığımız anda yapılacak bir değerleme en başta borsadaki şirketlerimizin çok ucuza, fon sağlayanların iştahına açılması demek. Fakat doğru matematikle yapılacak bir operasyon başta canımızı acıtsa da her geçen gün daha da enfeksiyonu şiddetlenen yaralarımızdan hızla kurtulmamız anlamına geliyor.

Arjantin bu süreci geciktirmek için her şeyi yaptı. Sonuç ortada… Bizim bu tuzağa düşmeden yarın öbür gün 3 kat, 4 kat daha fazla zarar görmememiz için harekete geçmemiz lazım.

ABD de ve dolayısıyla Avrupa da benzer süreçler yaşayacak. Onların durumuysa yapay bir kriz sonrası piyasaları kurtarmak için faiz indirimleri ve para basmayla şekillenecek. Rezerv paralara sahip oldukları için bu yöntem işleyecek.

Nerden mi biliyorum?

Citibank ve Deustche Bank’ı takip edin. ABD’de geçtiğimiz yıl yaşanan o büyük bankacılık krizinin halen daha net zararları bilançolarda ortaya çıkmadı. 30 trilyon dolarlık tahvillerde faizler %0,5’lerden %5’lere çıktı. Bu aradaki 1,2 trilyon dolarlık zarar iki yıl içinde tüm Batı’yı önü alınmaz bir krize sürükleyecek. %2 enflasyon hedefinden asla vazgeçmeyeceklerini aylarca açıkladıktan sonra bir anda faiz indirimlerini konuşma sebepleri de bu. Yaklaşan ABD seçimlerinden önce 2008’deki krizi sakladıkları gibi bunu da saklamaya çalışıyorlar. Bu sefer sihirbazlıkta daha mahirler ama kaçış yok.

Hasılı herkes sırtına acı yükünü almış giderken olacakları beklemeden pozisyon alabilirsek ABD’de gerçekleşecek bu operasyonlardan sonra para gözünü yüksek faiz veren potansiyel sahibi ülkelere dönecektir. O dönemde eğer adil döviz/TL kurunu yakalamış ve birkaç aylık türbülansı atlatmış olursak yeniden 2009-2013 arasındaki paranın park ettiği ülke olabiliriz.

QOSHE - ​Farklı bir patika - R. Levent Işık
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

​Farklı bir patika

11 1
14.02.2024

Yeni merkez bankası başkanının atanmasıyla ekonomide farklı bir patikaya çıkılmış oldu.

Başkanın işi gerçekten çok zor. Geçen her dakika dövizdeki ihtiyacı artırmaya devam ediyor. Döviz ihtiyacımıza cevap verebilecek tüm büyük fonlar USD/TL kurunun adil değerinde olmadığını öne sürüyor. İçeride ihracatçılar da aynı görüştüler.

Dışardan para çağırmak için artırılan faizler ekonomiyi soğutsa da fon girişini sağlayamıyor. Çünkü yabancılar oranı kaç olursa olsun enflasyonun altındaki bir faiz ortamında dövizlerini TL’ye çevirip ülkeye kaynak girişi sağlarlarsa dönem sonunda TL bazında ne kadar kar ederlerse etsinler dolar bazında kayıp yaşayacaklarının farkındalar.

Döviz girişi hususunda büyük fonlarla bir mutabakat sağlanmadan yapılacak her faiz artışı artık “açığa yapılan faiz artışı” konumunda. Yani döviz girişinde işe yarayıp yaramayacağı belirsiz. Üstelik diğer yandan da içeride ekonomiyi soğutacak ve istihdamda gerilemeye neden olacak.

Çare ne diye soran olursa, mecbur kalmadan ve mecbur edilmeden bizzat kendimiz hesap-kitap yaparak gereken operasyonu gerçekleştirmemiz. Yani dövizi yabancılarla fon girişi için mutabakat sağlacak bir değere taşımak.

Sayın Erkan döneminde bir yıldan kısa bir sürede 20 TL’den 30,5 TL’ye kadar tedrici bir yeniden değerleme........

© Milat


Get it on Google Play