Kıbrıs sorununun çözümüne ilişkin müzakerelerin yeniden başlatılması girişimleri gözlenirken, 60 yıl önce Kıbrıs’ta olanları konuşuyor ve düşünüyoruz… Geçmiş, önümüzdeki yolu aydınlatan en gerçekçi rehberdir çünkü… 7 – 8 – 9 – 10 Mart 1964… Kıbrıs’ı sallayan ve Türkiye’nin bir notayla adaya ilk çıkarma ihtarını yapmasına vesile olan o 4 müthiş gün…
Bir Türk – Rum ortaklık cumhuriyeti olan devletin tapusunu göz göre göre saldırgan Rumlara veren 4 Mart 1964 kararı, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nden henüz çıkmıştı… O meşum karar sayesinde ENOSİS’çi ve soykırımcı girişimlerinde Rum tarafı daha bir cüret kazanır… 186 numaralı BM Güvenlik Konseyi kararı gereği, Kıbrıs’a BM Barış Gücü gönderilmesinin hazırlıkları yapılmakta, mavi bereli gücü oluşturacak BM üyesi ülkelerle konuşulmaktadır…
İşte tam da bu ortamda Yunan Alayı’ndan takviyeli Rum askeri birlikleri ile EOKA’cılar, Türklerle Rumlar arasındaki sıradan bazı sürtüşmeleri bahane ederek, 7 Mart 1964 günü, kuşatma altında tuttukları Baf’ın Türk bölgesine karşı ağır silahlarla büyük ve orantısız bir saldırı başlatırlar… Amaç, BM Barış Gücü askerleri adaya gelmeden Baf Türk kantonunu haritadan silmektir…
Bu orantısız saldırı üzerine Baf Kasabası’nın mücahitleri ağır ateş altında bazı mevzilerini boşaltmak ve Rumlara bırakmak zorunda kalırlar… Bunu yapmasalar Mavrali mevzisindeki silah arkadaşlarının akıbetini aynen yaşayacaklardı…
Mavrali olayı nedir?.. Şudur: O mevzideki 9 kahraman mücahit, son mermileri de tükenince baskın yapan Rumlar tarafından esir alınarak Kasabanın mezbahasına götürüldüler… Tarihte benzerine ender rastlanan bir hunharlık sahnelendi o mezbahada… Canlı canlı kasap çengellerine asılan mücahitler balta ve nacaklarla paramparça edildiler… Daha sonra da beyinleri çıkarılarak kafa tasları insan dışkısıyla dolduruldu … Cesetler, sözde barış gücü görevini yapmakta olan İngiliz askerleri aracılığıyla Türk bölgesine o halde gönderildi…
Baf’ın Türk bölgesine 7 Mart günü başlatılan saldırılar devam ederken, Türkiye “saldırılar durmazsa duruma müdahale edeceğine” dair Rum tarafına nota verir.
***
Bundan sonraki gelişmeler de kaydedilmeye değer: Türkiye’nin bu girişimi karşısında korkuya kapılan Rum Lider Başpiskopos Makarios, o günlerde Atina’dadır ve operasyonu oradan yönetmektedir… Neden mi?.. Cumhurbaşkanı din adamı olan bir ülkede vahşice katliam yapılmasına karşı oluşacak tepkileri aklınca savuşturmak ve yumuşatmak için!… Gerekirse “her şey benim gıyabımda gelişti” diyebilecekti… Türkiye’nin duruma müdahale için hareketlendiğini oradaki diplomatlardan ve Yunan Hükümetinden öğrenir Makarios… Türklerin dışlandığı Temsilciler Meclisi’nin Başkanı olan Glafkos Klerides’i Atina’dan acil olarak arar… Çünkü Meclis Başkanı olarak Klerides adada Cumhurbaşkanlığına vekâlet etmektedir…
***
Burada sözü onlara bırakalım… Klerides, bu olayı “Tarihten Güncelliğe Bir Kıbrıs Yolculuğu” adlı kitabında şöyle anlatır:
“Cumhurbaşkanı Makarios’un yurt dışında bulunduğu bir sırada, Türk hükümeti Yunanistan’ı, Kıbrıs’a müdahale edeceği konusunda uyarmıştı. O sıralar Meclis Başkanı sıfatıyla Cumhurbaşkanlığına ben vekâlet ediyordum. Bu olay üzerine, Başpiskopos gece yarısı beni telefonla evimden arayarak, Türk Büyükelçisi’nin bana herhangi bir yazılı belge gönderip göndermediğini sordu. ‘Hayır, göndermedi’ dedim. Bunun üzerine ‘Her an sana bir belge gönderebilirler, çünkü Baf’taki olaylara son verilmediği takdirde müdahale edeceklerine ilişkin bir nota hazırladılar’ dedi.
Kapatmamdan kısa bir süre sonra yeniden telefonum çaldı. Türkiye Büyükelçisi’nin benimle görüşmek istediğini söylediler. Benimle derhal Cumhurbaşkanlığı’nda buluşmak istiyordu…. Hemen Cumhurbaşkanlığı’na doğru yola çıktım. Türkiye Büyükelçisi beni orada bekliyordu. Bana, Baf’taki çatışmalar son bulmadığı takdirde Türkiye’nin müdahale edeceğine dair bir uyarı belgesi (nota) verdi. Hemen Atina’da bulunan Makarios’u arayarak ‘Sözünü ettiğin belgeyi bana Türkiye Büyükelçisi verdi’ dedim. Makarios ‘Ne yapmayı düşünüyorsun?’ diye sordu.
‘Baf’a gidip bizimkilere olaylara son vermelerini söylemek için İngilizlerden bir helikopter ayarlamalarını istemeyi düşünüyorum’ dedim.”
***
Glafkos Klerides, Baf’ta bizzat yaşadıklarını ise kitabında şöyle anlatır:
“İngilizlerin sağladığı helikopterle Baf’a gittim. Orada Kıbrıslı Türk kadın ve çocukların sığındığı bir okulu kuşatmışlardı. Saldırıya hazırlanıyorlardı… Ziyaretimin nedenini öğrendikleri için, beni dinlemek istemiyorlardı. Rum komutanlara ve maiyetindekilere vazgeçmelerini, aksi halde, okulun içine gireceğimi ve kadınlarla çocukların arasına katılacağımı söyledim. Peşime takıldılar… Hatta ‘Türk dostu’ olduğumu göstermek için başıma bir de fes giydirdiler. Ben bu arada İçişleri Bakanı Polikarpos Yorgacis’e de haber vermiştim. Yorgacis telefon edince geri çekilip dağıldılar..”
İşte okula sığınan Türk kadın ve çocukların kıyımdan geçirilmesi ancak böyle önlenebilmişti…
***
EOKA’nın hedef seçtiği ilk Türk olan Abdullah Çavuş, Baf’ta şehit edilmişti tanıdığı ve dost bildiği Rumlar tarafından… Tarihimizin ibret tablolarından birini daha önümüze getiren bu anlamlı yıl dönümünde Baf’a “Gazi”lik unvanını kazandıran aziz şehitlerimizi ve unutulmaz direnişin gazilerini saygı ve minnetle anarım. Son mermilerine dek vuruşan ve Kıbrıs Türk tarihinin efsaneleri arasına giren Mavrali siperi şehitleri: Ahmet Mustafa Bıyıklı (23 yaşında), Halit İbrahim (35 yaşında),Kemal Ali Yorgancı (38 yaşında), Muhittin Mustafa (32 yaşında), Muhammet Osman Besim (22 yaşında), Mehmet Asım Kalavaçlı (22 yaşında), Osman Latif Dinçel (23 yaşında), Salih Cevdet (70 yaşında), Süleyman Recep (38 yaşında), Tevfik Hüseyin (17 yaşında), Özkay Hamit (12 yaşında)

QOSHE - Baf direnişinden ibret sayfaları… - Ahmet Tolgay
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Baf direnişinden ibret sayfaları…

6 0
10.03.2024

Kıbrıs sorununun çözümüne ilişkin müzakerelerin yeniden başlatılması girişimleri gözlenirken, 60 yıl önce Kıbrıs’ta olanları konuşuyor ve düşünüyoruz… Geçmiş, önümüzdeki yolu aydınlatan en gerçekçi rehberdir çünkü… 7 – 8 – 9 – 10 Mart 1964… Kıbrıs’ı sallayan ve Türkiye’nin bir notayla adaya ilk çıkarma ihtarını yapmasına vesile olan o 4 müthiş gün…
Bir Türk – Rum ortaklık cumhuriyeti olan devletin tapusunu göz göre göre saldırgan Rumlara veren 4 Mart 1964 kararı, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nden henüz çıkmıştı… O meşum karar sayesinde ENOSİS’çi ve soykırımcı girişimlerinde Rum tarafı daha bir cüret kazanır… 186 numaralı BM Güvenlik Konseyi kararı gereği, Kıbrıs’a BM Barış Gücü gönderilmesinin hazırlıkları yapılmakta, mavi bereli gücü oluşturacak BM üyesi ülkelerle konuşulmaktadır…
İşte tam da bu ortamda Yunan Alayı’ndan takviyeli Rum askeri birlikleri ile EOKA’cılar, Türklerle Rumlar arasındaki sıradan bazı sürtüşmeleri bahane ederek, 7 Mart 1964 günü, kuşatma altında tuttukları Baf’ın Türk bölgesine karşı ağır silahlarla büyük ve orantısız bir saldırı başlatırlar… Amaç, BM Barış Gücü askerleri adaya gelmeden Baf Türk kantonunu haritadan silmektir…
Bu orantısız saldırı üzerine Baf Kasabası’nın mücahitleri ağır ateş altında bazı mevzilerini boşaltmak ve Rumlara bırakmak zorunda kalırlar… Bunu yapmasalar Mavrali mevzisindeki silah arkadaşlarının akıbetini aynen yaşayacaklardı…
Mavrali olayı nedir?.. Şudur: O mevzideki 9 kahraman mücahit, son mermileri de tükenince baskın yapan Rumlar tarafından esir alınarak Kasabanın mezbahasına götürüldüler… Tarihte benzerine ender rastlanan bir hunharlık sahnelendi o mezbahada… Canlı canlı kasap çengellerine asılan mücahitler balta ve nacaklarla paramparça edildiler… Daha sonra da beyinleri çıkarılarak kafa tasları insan dışkısıyla dolduruldu … Cesetler, sözde barış gücü görevini yapmakta olan İngiliz askerleri........

© Kıbrıs Gazetesi


Get it on Google Play