Yılmaz Güney sinemasına yolculuk
9 Eylül 2025, Yılmaz Güney’in ölümünün 41.yıl dönümüydü. Türkiye’nin yetiştirdiği en önemli ve en tanınan uluslararası yönetmen olan Yılmaz Güney, zorlu yaşam mücadelesi ve önüne çıkarılan sistematik engellere rağmen kendini gerçekleştirebilmiş bir isim. Sarsıcı etkileri hâlâ tam olarak anlaşılmasa da hem Türkiye sinema endüstrisi için de hem de Ortadoğu’nun bütününde sinemayla ilişkilenmek isteyenlerin uğrayacakları en başat duraklardan biri. Bu yazıda birkaç açıdan Güney’in yaptığı etkilerden bahsetmek istiyorum.
Yılmaz Güney Tuncel Kurtiz ortaklığında “Umut” filmi
1950’lerin ikinci yarısında hem setlerde hem de kamera önünde geri planda kalan rollerde oynayarak sinemaya adım atan Güney. 1960’lara gelindiğinde artık başrollerde beyazperdede yer alan kendi sinemasını yaratmaya başlamış bir karakterdi. Bu dönemde en önemli yol arkadaşı Tuncel Kurtiz’di. Sinemamızın en üretken kadın yönetmeni Bilge Olgaç’ın 1965’te çektiği ilk film olan “Üçünüzü de Mıhlarım”, Olgaç’ın ilk filmi olmasının yanında iki usta sinemacının da ilk buluşmalarından biriydi. Aynı yıl çekilen “Konyakçı” filminden sonra bu bol tüfekli filmde Tuncer Kurtiz ve Yılmaz Güney, kan davalı iki köylüyü oynuyorlardı. Ama artık bütün filmlerinde kan kardeşi olmuşlardı. Kurtiz ve Güney, aynı yıl Vedat Türkali’nin yönettiği “Sokakta Kan Vardı”da tekrar birlikte oynadıklarında artık şehirleşmiş, idealist iki gazeteci olarak karşımıza çıkarlar. Rakipleriyse feodalitenin geleneksel sorunları değil, şehirli genç kadınları fuhuşa sürükleyen modern şehrin çeteleşmiş bir şebekesiydi. Türkiye hızla şehirleşiyorken 1965’ten, “Umut” filmini çektikleri 1970’e kadar bu ikili beş yılda 20’ye yakın filmde hem kır hem de kent hayatının bol aksiyonlu avantür filmlerinde sırt sırta verecekti.
Yılmaz Güney de Tuncel Kurtiz de 1970’e gelindiğinde artık vurdulu kırdılı filmlerin kuru aksiyonundan, sınıfsal realiteyi yok sayan salon filmlerinden bir çıkış yolu arıyorlardı. Yılmaz Güney, Kurtiz’i arayıp, “Umut’u yapıyoruz gel” dediğinde Kurtiz askerde yedek subaydır. Yakın bir doktor arkadaşından aldığı deli raporuyla izin alıp “Umut” filminin çekimine yetişir. Filmde yoksulluğuna çare bulmak için define derdine düşüp de aklını yitiren Güney’in canlandırdığı Cabbar’a yoldaşlık etmek için Kurtiz de raporlarda yitirilmiş bir zihinle yer alacaktı. İkili filmden sonra uzun yıllar görüşemediler. Yılmaz kovuşturmalar sonucu cezaevine, Tuncel Kurtiz filmi takdim etmek için Cannes yollarına düştü. Artık Kurtiz’in döneceği bir yurdu kalmamıştı. Gurbet günlerinde devleşecek bir aktördü artık.
Kitleselleşen devrimcilik döneminde Güney Sineması
1960 sonrası gelişen toplumsal muhalefet hem öğrenciler arasında hem de köyden kente göçle oluşan işçi sınıfıyla toplumsal refleksler göstermeye başlamıştı. Öğrenci eylemleri yeni bir politik dinamik oluştururken çalışanlar arasında da emek eksenli mücadeleler görünür olmaya başlamıştı. Bu politik arka planın üstüne gelişen ulusal sinema da giderek salon filmlerinden toplumsal gerçekçi filmlere yelken açan örnekler ortaya koymaya başlamıştı. İşçilere odaklanan ilk film olan “Karanlıkta Uyananlar” (1965) bu dönemde çekilmişti. 1970 sonrasında devrimci hareketlilik giderek kitleselleşirken, devrimcilerin sinemaya yansımaları da giderek belirginleşmeye başladı. Yılmaz Güney’in 1974’te çektiği “Arkadaş” filmini bu çerçevede sayabiliriz. Güney filmde, sınıfsal farklılıkların yarattığı, insani çelişkiler üstünde durmuştu. Filmin idealist devrimci karakteri Âzem, Cemil’i dejenere yaşamından koparmaya çalışırken, üniversite zamanlarından tanıdıkları küçük çocuklardan biri olan Semra da büyümüş ve dönemin politik mücadelesine dahil olmuştu. “Arkadaş” filminde Yılmaz Güney, kendisinin canlandırdığı Âzem karakterini yanlışsız ve idealist bir örnek olarak sunarken esasen doğru olan yolu üniversite öğrencisi Semra karakteriyle sunar.
Semra, Âzem’in Cemil’i bu hayattan kurtarma mücadelesinin yanlışlığını Marksist bir önermeyle eleştirir:
“Cemil çürümenin, yozlaşmanın en yoğun biçimini yaşıyor. Bence kurtuluşu mümkün değildir, boşuna çaba harcıyorsun.
… Çünkü bir adamı şartlarından soyutlayıp düşünemezsin, onun şartları yaratmıştır bugünkü Cemil’i ve ancak şartlarının değişimiyle Cemil’in değişimi mümkündür.
Cemil’le uğraşmak bizim işimiz de değildir.
Kimdir bugün Cemil? Sınıf değiştirmiş, bozulmuş, çürümüş bir adam.
Biraz gerçekçi ol! Eski........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Penny S. Tee
Gideon Levy
Waka Ikeda
Grant Arthur Gochin
Tarik Cyril Amar