Geçmişleri tarihin derinliklerine dayanan toplumları bugünlere getiren en büyük neden, bu toplumların kültürlerini ve geleneklerini sonraki nesillerine yozlaştırmadan iletebilmiş olmalarıdır.

Bunun en güzel örneğini Japonlar göstermiştir. Onların tarihi kültürlerinden gelen geleneklerini günümüzde de hiç aşındırmadan sürdürüyor olmaları, onları dünyanın en saygın ülkesi haline getirmiş bulunmaktadır.

Japonlar bu kültürleri ve gelenekleri gereği olarak ahlaki kuralları yaşamlarının vaz geçilmezi haline getirmişlerdir.

2. Dünya Savaşında yerle bir olan Almanya, savaş sonrası kısa sürede toparlanarak dünyanın en büyük ülkesi haline gelmesini, geleneklerine ve vatan sever oluşlarına borçludur.

Gelenekleri ve kültürleri yozlaşmış toplumların ahlaki değerlerini de koruması olası değildir.

Geleneklerin sürdürülemediği ortamlar da bu yozlaşma, önce aile içi saygı ve terbiye düzenini bozar. Daha sonra bu her alanda ahlaki bozulmanın önünü açar.

Bunların en önemlisi ise, ticari ve siyasi ahlakın yozlaşmasıdır. Çünkü bu iki ahlakın bozulması, ülkenin temellerine konulmuş bir dinamittir.

Siyasi ahlakın yozlaşması, toplumlar için çok önemli olan güven ve adalet duygusunu temelinden sarsarken, ticari yozlaşma ise yoksullaşmanın artmasını sağlar. Bu da, toplumların bölünmesine ve iç çatışmalara zemin hazırlar.

Çünkü gelenekler ve ahlak, toplumların yapı taşıdır.

Dünyanın en eski kültür ve geleneklerine sahip toplumların başında gelenlerden birisi de Türklerdir.

Türkler, Orta Asya’nın en eski ve geleneklerine son derece bağlı toplumlarıdır.

Orta Asya’da çeşitli adlarla varlıklarını sürdüren Türk toplumları tarihlerinden gelen o geleneklerini hala sürdürmektedir.

Bilindiği gibi Orta Asya’daki kuraklığın artması sonucu, 1071 de Anadolu’ya göç ederek çok sayıda beylikler altında varlıklarını sürdüren Türk Kavimleri, Osman Bey’in Osmanoğlu Beyliğini ilan etmesi ile onun şemsiyesi altında toplanmıştır.

Osmanlı Devleti, o günden sonra Osmanlı ailesinin hanedanlığı haline gelmiştir.

Osmanlı Padişahı Yavuz Selim, 29.Ağustos 1516 tarihinde Hilafeti Abbasi soyundan Osmanlı soyuna geçirmesi ile Araplar Türkleri düşman olarak görmüştür..

Osmanlı babadan oğula geçen hanedanlıkla yönetilirken, fetihlerle topraklarını genişletiyordu. Ne var ki, Avrupa’da başlayan sanayileşmesi devrimi atlanıyor, eğitim ve okur yazar sayısına katkısı olacak matbaa dahi Avrupa’dan ancak 150 yıl sonra getirilebiliyordu.

Belki de eğitimli insan sayısının eksikliği nedeniyle, Osmanlı Devleti’ni yönetecek tüm bürokratik görevler, Ermeniler ağırlıklı olmak üzere Rum, Bulgar ve Rus kökenli devşirme Türklerden oluşturuluyordu.

Osmanlı Hanedanı Türklere devlet yönetimlerinde yer vermediği gibi Anadolu’da yaşamını sürdüren Türkleri, sadece sefere giderken asker almak ve vergi toplamak için hatırlıyordu.

Anadolu’da ki Türkler, eğitimden uzak kaldığı gibi giderek yoksullaşmış ve her türlü hizmetten mahrum kalmıştı.

Bir Osmanlı padişahı hariç, tüm padişahların yabancı kökenli eşlerinden olan çocuklarının veliaht olarak tahta çıkması ile hanedan içi çeşitli entrikalar yaşanır olmuş ve tarihten gelen çok önemli geleneklerimiz Osmanlı hanedanında giderek yaşanmaz olmuştur.

Ancak, Orta Asya Türklerinden gelen geleneklerimiz Anadolu’da zor şartlarda yaşamını sürdüren Türk halkıyla günümüze kadar gelebilmiştir.

Osmanlı İmparatorluğu, 1. Dünya Savaşında kaybeden blokta yer alarak yıkılırken, O’nun küllerinden yaratılmış Türkiye Cumhuriyeti ile Anadolu’nun ezilmiş ve yoksulluğa mahkûm edilmiş bu toprakların gerçek sahipleri Türkler, öz kültürlerini ve geleneklerini yaşamaya başlamıştır.

Ne var ki, Devletimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk sonrası O’nun koyduğu ilkelerin sürdürülememesi ve devrimlerinin tamamlanamaması sonucu başlayan siyasi tartışmalar, emperyalist ülkelerin ülkemiz üzerinde kurguladığı oyunlar sonucu, başlayan istikrasızlık ile ülkemiz büyük ekonomik krizleri yaşar olmuştur.

Bu istikrarsızlık sonunda eğitim alanında yapılan büyük yanlışlar ile siyasi yozlaşma ve yolsuzluklar, güven ve adalet ortamının sarsılmasının da önünü açmıştır.

Toplumdaki gelir adaletsizliği son haddini bulurken, ülkemizi ayakta tutan ve denge unsuru olan orta tabaka yok olmuştur.

Dürüstçe kazanan iş insanları ve sanayicileri hariç tutarak söylemek isterim ki, parasının hesabını bilmeyen ve kaynağı da belli olmayan kara para sahibi büyük bir kesim ile

Pazar yerlerinin artıklarını toplamaya mahkûm edilmiş çok büyük yoksul bir kesim oluşmuştur.

Eğitimin dibe vurduğu, birtakım desteklerle giderek yaygınlaşan tarikatların eğitim alanına sızdığı, yoksulluğun dayanılmaz hale geldiği toplumlarda, önceki yüzyıllarda sömürgelerde yaşandığı gibi ne geleneklerin, ne de kültürün bir anlamı kalmaz.

Ne yazık ki, bugün ülkemizde yaşanan en büyük sorun budur ve bu yıkım toplumu giderek umutsuzluğa itmektedir.

Çıkış yolu, bir an önce siyasi ahlakın ve evrensel kuralların işlediği bir siyasi yaşamın hayata geçirilmesi ve tarihimizden gelen geleneklerimizin sürdürülmesi için herkesin üzerine düşen görevi yapması şart olmuştur.

Ülkemizin hak ettiği gibi yönetilmesi dileğiyle sorunsuz bir hafta diliyorum

QOSHE - TARİHİ KÜLTÜRÜNÜ, GELENEKLERİNİ KAYBEDEN TOPLUMLAR YOK OLMAYA MAHKUMDUR - Sadi Subaşı
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

TARİHİ KÜLTÜRÜNÜ, GELENEKLERİNİ KAYBEDEN TOPLUMLAR YOK OLMAYA MAHKUMDUR

4 0
28.02.2024

Geçmişleri tarihin derinliklerine dayanan toplumları bugünlere getiren en büyük neden, bu toplumların kültürlerini ve geleneklerini sonraki nesillerine yozlaştırmadan iletebilmiş olmalarıdır.

Bunun en güzel örneğini Japonlar göstermiştir. Onların tarihi kültürlerinden gelen geleneklerini günümüzde de hiç aşındırmadan sürdürüyor olmaları, onları dünyanın en saygın ülkesi haline getirmiş bulunmaktadır.

Japonlar bu kültürleri ve gelenekleri gereği olarak ahlaki kuralları yaşamlarının vaz geçilmezi haline getirmişlerdir.

2. Dünya Savaşında yerle bir olan Almanya, savaş sonrası kısa sürede toparlanarak dünyanın en büyük ülkesi haline gelmesini, geleneklerine ve vatan sever oluşlarına borçludur.

Gelenekleri ve kültürleri yozlaşmış toplumların ahlaki değerlerini de koruması olası değildir.

Geleneklerin sürdürülemediği ortamlar da bu yozlaşma, önce aile içi saygı ve terbiye düzenini bozar. Daha sonra bu her alanda ahlaki bozulmanın önünü açar.

Bunların en önemlisi ise, ticari ve siyasi ahlakın yozlaşmasıdır. Çünkü bu iki ahlakın bozulması, ülkenin temellerine konulmuş bir dinamittir.

Siyasi ahlakın yozlaşması, toplumlar için çok önemli olan güven ve adalet duygusunu temelinden sarsarken, ticari yozlaşma ise yoksullaşmanın artmasını sağlar. Bu da, toplumların bölünmesine ve iç çatışmalara zemin hazırlar.

Çünkü gelenekler ve ahlak, toplumların yapı taşıdır.

Dünyanın en eski kültür ve geleneklerine sahip toplumların başında gelenlerden birisi de Türklerdir.

Türkler, Orta Asya’nın en eski ve geleneklerine son derece bağlı toplumlarıdır.

Orta Asya’da çeşitli adlarla varlıklarını sürdüren Türk toplumları tarihlerinden gelen o geleneklerini hala sürdürmektedir.........

© Hedef Halk


Get it on Google Play