Sustuğumuz yerler vardır hayatta. En çok da oralarda, sesin yok olduğu. Sözün hükmünü yitirdiği.. Çığlık atma arzularının dahi yavaşça boğulduğu.. Hayatın o karanlık ve bulanık yerlerinde.. Kanadıkça, kanarız!

İÇ KANAMA MERKEZLERİ

Her şey kalkıp gider. Uzaklaşır. Tanıdık bir yapışkanlık kalır geriye. Dünyaya yapışıp kalmışızdır; ağa düşmüşüzdür, çırpınıyoruzdur. Kirli, kokmuş, yapışkan bir karanlıktır o geriye kalan. Pıhtı gibi.

Ağzımızın olmasının hiçbir şeye yaramadığı yerlerdir bunlar. Kendimize dahi anlatamadığımız bir yabaniliği.. Uzaklığı, bir başkasına anlatmaya çabalamak.. İnsanlar arasındaki saçma mesafeleri, çılgın yakınlıkları..

Aslında konuşmaya benzer şeyler yapmanın bir anlamı kalmamıştır. Bu koyu yapışkan susma yerlerinden.. Bir kelime çekip çıkarmak için.. Dişimizle bir harf sökmek için boşuna uğraşırız.

Güçsüzlüğümüzü anlarız; çaresiz susarız boylu boyunca. Göz yaşı dökmesek de, kızarmış gözlerle, içten kanarız. Neyse ki kanarız! Bu da bir işarettir hayatta olduğumuza.

Yıllar geçip gitmiştir; yüzümüzden mevsimler geçmiştir. Ellerimizden, yüzümüzden ve ayaklarımızdan sular yürümüştür toprağa; kulaklarımız doğru yanlış türlü sesler işitmiştir. Gözlerimiz güzel çirkin çok şeyler görmüştür,. Hafızamızda cam kırıkları birikmiştir, hatırladıkça batan.

Bütün bunların altında, bilincin dip tarafında, daha aşağılarda.. Hatırlamak bile istemediğimiz kötü anılar. Sustuğumuz, belki de susmak zorunda kaldığımız.. O karanlık, soğuk yerlerimiz vardır: İç kanama merkezlerimiz!

SUSTUKÇA KANAMAK

İşin kötüsü, bu iç kanamaları zamansız ve yersizdir. Rüzgârların göz göz ettiği bir virane evde başlar kanama.. Bir otobüs gürültüsünde coşar.. Adliyelerde, soğuk taş binalarda oluk oluk akar. Hastane koridorlarında sel olur. Bir ilaç şişesinde, bir şampuan kutusunda.

Bir kitabın sararmış sayfalarında. Bir elmanın çürümüş kabuk renginde. Bir çocuğun kahverengi titrek bakışlarında. Hafızanın puslu bulanık köşelerinde. Yağmurların serin yağdığı günlerde. Dokunsan kırılacak çay bardaklarında. Toprağın, yağmur sonrasında, tehditkar, keskin kokmasında.. Parıldayan vitrinlerde, kanatlanmış uzaklaşan etiketlerde. Uğultularında pazar yerlerinin. Çarşıda kaldırımlarda akan kalabalıklarda. Sarı pis sokak lambalarında. Saat tıkırtılarında. Göğün güneş batarken kızıllığında, kurşunileşen bulutlarda. Mermer mezar taşlarında. Gece ışıklı mescitlerde.

İki büklüm yoksulluklarda, bozuk paralarda. Yol üstü fırınlarda. Yer sofralarında. Plastik sürahilerde. Biber turşusunda, incir reçellerinde. Demir somyaların gıcırtısında, çiçekli yastıklarda.. Minibüs kuyruklarında. Bakkalların borç defterlerinde.. Seçmen kâğıtlarında; gazete manşetlerinde. Kanamalar. Kanamalar. Kanamalar. Sustuğumuz yerlerimizden. Dalıp gitmeler sonra; durup dururken, anlık.

SUSMANIN GÜZELLİĞİNİ YAŞAMAK.

Susmalara tahammül edemeyen insanlar olduk.. İnsanı delik deşik eden konuşmalara koşuyoruz. İlle de söze kavuşturmak istiyoruz bir şeyleri.. Dilin barbar bağırtılarına çeken, gürültüde konuşmaya zorlayan.. İnsandan sadece bir ağız olmasını isteyen, kesik kulak bir zamanda yaşıyoruz. Susmanın şiddetiyle bağdaşmayan şu konuşma zorbalıkları.

Susmak bir hak değildir, bir durumdur; olgunluk belirtisi. Konuşmanın sağaltıcılığına bütünüyle ikna edildik belki de. Konuşmak boşalmak mıdır? Boşalmak bu kadar önemli midir? Konuşmak susuşları kelimelerle süslemek gibi bir şey.

Oysa susuşların süslemelere ihtiyacı yok. Peygamber aleyhiiselam ‘ya hayır söyle ya sus’ diyor. Susmak, hep değilse de, en azından bazen susmak.. Susmanın güzelliğini yaşamak. Kelimeleri onarmak, temizlemek, gönül kirinden arınmak.

Kan kaybından ölecek değiliz, susunca! Bir süre boşalmayız, azıcık dolarız, hatta artarız bile. Belki yeni ve bambaşka kelimelere çoğalırız.. Susuşları süslemeyen, kesip biçmeyen.. Yanan yüreklere çiseleyen kelimelere.

QOSHE - Susmanın güzelliğini yaşamak - Mustafa Yürekli
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Susmanın güzelliğini yaşamak

12 17
02.04.2024

Sustuğumuz yerler vardır hayatta. En çok da oralarda, sesin yok olduğu. Sözün hükmünü yitirdiği.. Çığlık atma arzularının dahi yavaşça boğulduğu.. Hayatın o karanlık ve bulanık yerlerinde.. Kanadıkça, kanarız!

İÇ KANAMA MERKEZLERİ

Her şey kalkıp gider. Uzaklaşır. Tanıdık bir yapışkanlık kalır geriye. Dünyaya yapışıp kalmışızdır; ağa düşmüşüzdür, çırpınıyoruzdur. Kirli, kokmuş, yapışkan bir karanlıktır o geriye kalan. Pıhtı gibi.

Ağzımızın olmasının hiçbir şeye yaramadığı yerlerdir bunlar. Kendimize dahi anlatamadığımız bir yabaniliği.. Uzaklığı, bir başkasına anlatmaya çabalamak.. İnsanlar arasındaki saçma mesafeleri, çılgın yakınlıkları..

Aslında konuşmaya benzer şeyler yapmanın bir anlamı kalmamıştır. Bu koyu yapışkan susma yerlerinden.. Bir kelime çekip çıkarmak için.. Dişimizle bir harf sökmek için boşuna uğraşırız.

Güçsüzlüğümüzü anlarız; çaresiz susarız boylu boyunca. Göz yaşı dökmesek de, kızarmış gözlerle, içten kanarız. Neyse ki kanarız! Bu da bir işarettir hayatta olduğumuza.

Yıllar geçip gitmiştir; yüzümüzden mevsimler geçmiştir. Ellerimizden, yüzümüzden ve ayaklarımızdan sular yürümüştür toprağa; kulaklarımız doğru yanlış türlü sesler işitmiştir. Gözlerimiz güzel çirkin çok şeyler görmüştür,.........

© Haber7


Get it on Google Play