Devletimizin Kuzey Siyaseti İlham Alınan Kavrama Dair
Yazının başlığını ilginç bir eserden ilham alarak oluşturdum. Cengiz Orhonlu’nun çok kıymetli eseri “Osmanlı İmparatorluğu'nun Güney Siyaseti- Habeş Eyaleti” bir çok yönden ilham verici ve perspektif kazandırıcı. İstanbul’un entegre, bilinçli ve Güneyin tamamını kapsayan ana siyaseti nasıldı hala araştırmaya muhtaç bir konu. Ancak, İmparatorluğun en güçlü döneminde Kölemen Devletiyle iki büyük savaş yapması fazlasıyla ilgiyi hak ediyor. En fazla dikkati çeken yönü ise Kölemen Devleti bizatihi büyük devlet olmakla birlikte, savaşı. Asıl nedeninin daha çevrede ve başka bir küresel gücün (Hatta Uluslararası Çin Televizyonuna göre ilk gerçek küresel güç olan Portekiz’in) Hint Okyanusu ve Doğu Afrika açıklarında yürüttüğü deniz harekatı ve katliamları ile sömürge stratejisinin yarattığı risklere karşı müdafaa hattı oluşturmak olduğunu anlıyoruz. Ridaniye Savaşı sonrasında Mısır ve Kızıldeniz üzerinde tesis edilen tersane ve baruthane gibi kurumsal yapıların oluşturulması (Özellikle Pargalı İbrahim Paşa tarafından) ile Hint Okyanusu mücadelesinde süreklilik sağlanması hedeflenmiştir. Kanuni döneminde artık denizcilerimiz Hint Okyanusundan gelecek Portekiz donanmasına karşı Körfezden ve Kızıldeniz’den açığa çıkmaya başlarlar. İmparatorluk okyanustan ziyade Mısır güneyi ve Sudan’ın kuzeyini elde tutmaya çalışır, 1554’te Habeş Eyaleti kurulur. Habeş Beylerbeyliği üzerinden Afrikadaki Emirlikler ile temas kurulur. Bu Güney Siyasetini bir mukayese unsuru olarak dikkatinize sunuyorum. Zira aslında bu dönem oluşturulmaya çalışılan strateji yakın güçler üzerinde hakimiyet kurmaktan ziyade bu güçlerin ötesindeki bölgelerden gelen küresel risklerin bertaraf edilmesine matuftur. Eğer Fatih ayarında büyük siyasi dehalar olsaydı, burası üzerinden bir küresel mücadeleye giriş de mümkün olabilirdi. Ancak, Osmanlı gücünün başka birçok yapısal nedenle bu tarz bir mücadeleye girmesi mümkün görünmemektedir. Ancak, yine de İmparatorluğun Güney Siyaseti büyük stratejik atıflar içermesinden dolayı önemlidir, ders alınmalıdır, başka hakimiyet alanlarındaki stratejik yaklaşımlar açısından bir modeldir.
Nitekim Kuzey Siyaseti adı konmamış da olsa Osmanlı gücünün devlet teşkilatlanmasını tamamlanmasından itibaren vardır ve dikkate de alınmıştır. Dönemin Lehistan İmparatorluğunun elçileri 1414’te Bursa’da 1. Mehmet tarafından kabul edilirler. 1533 yılında ise ebedi dostluk ahitnamesi imzalanır. Dönemin Avrupa ordularıyla kıyasıya bir savaş halinde olan ve hızla Balkan coğrafyasında ilerleyen Osmanlı Devleti açısından bir Batılı güçle barış tesis etmesi, özellikle Lehistan’ın konumu itibarıyla Balkanlardaki kazanımlarını Kuzey jeopolitiği içinde koruması, daha ilerleyen tarihlerde de Avrupa ve hatta güçlenen Rusya’ya karşı bir denge unsuru olması açısından kıymetli bulunmuştur. İstanbul nizamının temsilcileri bu bakış açılarını yaklaşık üç yüzyıl devam ettirirler. Tabi ki bu yaklaşım karşılıklıdır. Osmanlı liderliği Polonya yani Lehistan liderliği ile siyasi uyum içindedir; Bursa’da 1. Mehmet Lehistan’da ise 1. Yagiellon ülkelerinin askeri güvenliği için aynı siyasi perspektife sahiptirler. Nitekim Leh Kralı Osmanlı’ya karşı kendisini savaşmaya teşvik eden Macar Kralına barış yapması için yardımcı olmayı tavsiye etmiştir. Bu perspektif bu geniş coğrafyanın güç devingenliği ve çatışmaları içerisinde benimsenebilecek en makul siyasettir. Nitekim 1683’te Kara Mustafa Paşanın kalabalık ordusunu arkadan vuran Avrupa Armada’sının komutanı J. Sobiesky aslında kendi ülkesine kötülük yapmış, Lehistan’ın ortadan kaldırılmasıyla sonuçlanacak süreci başlatmıştır. Buna rağmen bizim tarafta Kuzey ve Avrupa dengesi için Lehistan’ın varlık göstermesine itina gösterilmiştir. 1622 Hotin Seferi öncesinde devlet erkanının Lehistan’ın varlığını devam ettirmesi yönünde Padişaha ayak diremesini hatırlatalım. Ancak farklı nedenlerle, İstanbul nispeten geç tarihte oluşan Rus Gücünü takdir etmede zafiyet göstermiş, Asya steplerindeki cevval Tatar ve Türk unsuruyla entegrasyona götürecek bir siyaset üretmek mümkün olmamıştır.
Bu uzun girişi Kuzey Siyasetimize ilişkin bilgi vermek kadar, bu tarz kuzey, güney, doğu, batı şeklinde bölümleme ve tasvirinin ne anlama geldiğine dair bir modellemenin anlatımı için yaptım. Bu tarz tasnifler ilk başta bir merkez ülkeyi, merkez gücü akla getiriyor. Bu merkez güç bağımsız, siyasi erişim düzeyi yüksek, uzun erimli stratejik bakış açısına sahip, yakın ve uzak çevresini kendi vizyonu çerçevesinde bütünleştirebilen ve ayrıştırabilen bir kabiliyete sahip olmalıdır. Bu konsepte uygun düşündüğümüzde tanımlanan geniş bölge içindeki güçlerin tekil ve zati değerlerinden fazla itibari, bölgesel kurguyu tamamlayıcı değerleri olacaktır. Merkez ülkenin siyasi tasarımı bu değerleri bölgesel aktörlere tercihen rızaya dayalı olmazsa zora dayalı olarak empoze eder. Nihai olarak şunu da vurgulayalım ki, bu bir anlamda akla, rasyonaliteye ve duygusal olgunluğa -ki bu devletlerde itidal çizgisinde olabilmeyi ifade eder- dayanır. Bu yüzden de özellikle büyük hedeflere matuf siyasetin uygulanmasında ara........
© Haber7
visit website