5237 sayılı Türk Ceza Yasası’nın 22. maddesinin 6. fıkrasında; "Taksirli hareket sonucu neden olunan netice, münhasıran failin kişisel ve ailevi durumu bakımından, artık bir cezanın hükmedilmesini gereksiz kılacak derecede mağdur olmasına yol açmışsa ceza verilmez; bilinçli taksir halinde verilecek ceza yarıdan altıda bire kadar indirilebilir." hükmüne yer verilmiştir. Yani yaptığı hareketin oluşturacağı neticeyi bilmeyen ve öngöremeyen birinin verdiği zarar -ki bu zarar ölüm sonucu da doğurabilir-, kişinin kendi içsel durumu ve ailevi etkileri bakımından artık bir ceza verilmesini gereksiz kılıyorsa ceza verilmeyecektir. Ülkemizde özellikle kırsal bölgelerde rastlandığı üzere, taksirli suçlarda failin meydana gelen netice itibarıyla bizzat kendisinin ve aile bireylerinin ağır derecede mağduriyete uğradıkları görülmektedir. Söz gelimi, köylü kadınların gündelik uğraşları ve hayat zorlukları itibarıyla, sayısı çok kere üç dörtten fazlasına varan küçük çocuklarına gerekli dikkati ve itinayı gösterememeleri sonucu, çocukların yaralandıkları veya öldükleri görülmektedir. Aynı şekilde meydana gelen trafik kazalarında da benzer olaylara rastlanmaktadır. Bu gibi hâllerde ananın taksirli suçtan dolayı kovuşturmaya uğraması ve cezaya mahkûm edilmesi, esasen suçtan dolayı evladını kaybetmesi sonucu uğradığı ızdırabı şiddetlendirmekle kalmamakta, ayrıca, ailenin tümüyle ağır derecede mağduriyete düşmesine neden olmaktadır.

Söz konusu fıkraya göre, hâkim suçlunun durumunu takdir ile ceza vermeyebilir. Elbette ki hâkim bu husustaki takdirini kullanırken suçlunun ekonomik durumunu, aile yükümlerini, söz gelimi diğer çocukların bakımını göz önünde bulunduracak, ona göre hüküm kuracaktır. Ancak, dikkat edilmelidir ki, bu fıkranın uygulanabilmesi için fiilden dolayı münhasıran failin kişisel ve ailevî durumu itibarıyla zararlı netice meydana gelmiş bulunmalıdır. Böyle bir netice ile birlikte söz konusu durumlara ilişkin bulunmayan başka bir netice de meydana gelmişse fıkra uygulanmayacaktır. Fıkrada taksirli suçlar açısından bir şahsi cezasızlık hali düzenlenmiştir. Şahsi cezasızlık hallerinin bulunduğu durumlarda aslında bir suç vardır. Failin kusurlu olduğu da kabul edilebilir ancak yasa koyucu izlediği suç siyaseti gereği bu hal, cezasızlık sebebi saymış, buna bağlı olarak da 5271 sayılı CMK’nın 223. maddesinin 4. fıkrasının (a) bendinde "ceza verilmesine yer olmadığına" hükmedileceğini hüküm altına almıştır.

22. maddenin 6. fıkrasında yer alan düzenlemenin kapsamının belirlenmesi bakımından uygulamada sorunlarla karşılaşıldığı ortadadır. Bu konudaki tartışmaların genellikle, “fail ile mağdur arasındaki yakınlığın hangi düzeyde olması gerektiği” ve "olay nedeniyle failin hangi ölçüde zarar görmesi gerektiği" konularında yoğunlaştığı görülmektedir. Düzenlemeye bakıldığında; söz konusu şahsi cezasızlık nedeninin uygulanabilmesi için her somut olay açısından ayrıca değerlendirilmesi gereken iki temel koşulun bulunması gerektiğinden bahsedilebilir:

1-Basit taksirle işlenmiş bir suç bulunmalıdır: 5237 sayılı TCY’nın 22. maddesinin 6. fıkrasının ilk cümlesinde; taksirli hareket sonucu neden olunan neticeden bahsediliyor olması, söz konusu şahsi cezasızlık sebebinin sadece taksirli suçlarda uygulanabileceğini göstermektedir. Doğrudan kast, olası kast veya kast taksir kombinasyonu ile işlenen suçlarda bu hüküm uygulanamaz. Bilinçli taksirin varlığı halinde ise; aynı fıkranın “bilinçli taksir halinde verilecek ceza yarıdan altıda bire kadar indirilebilir.” şeklindeki son cümlesi uyarınca, şahsi cezasızlık hali değil, cezada indirim yapılmasını gerektiren şahsi sebep söz konusu olacaktır.

2-Meydana gelecek netice, münhasıran failin kişisel ve ailevi durumu bakımından etkili olmalıdır: Buna göre, failin taksirli hareketiyle neden olduğu netice, hem bizatihi kendisi bakımından acı ve ıstırap doğurmalı, hem de failin cezalandırılması fail ve ailesi bakımından artık bir cezanın hükmedilmesini gereksiz kılacak derecede mağduriyete yol açmalıdır. Detayına inmek gerekirse ilk olarak failin kendi taksirli eyleminden ağır düzeyde etkilenmiş olması gerekmektedir. Başka bir deyişle, failin kendi eyleminin mağduru durumuna düşmesidir. Burada failin uğradığı mağduriyet, maddi olabileceği gibi manevi de olabilir. Hangi mağduriyetin cezaya hükmedilmesini gereksiz kılacağı ise somut olaya göre belirlenmelidir.

İkinci olarak, failin taksirli eyleminden ailevi durum itibarıyla da etkilenmesidir. Bu koşul, fail ile taksirli suçun mağduru arasında belli derecedeki yakınlığı ifade etmektedir. Bu anlamda, üzerinde durulması gereken husus akrabalığın derecesinden çok aile kavramıdır. Çünkü, yasa koyucu belli derecede akrabalığı ifade eden herhangi bir kavramı değil özellikle “ailevi” kavramını tercih etmiş ve bir manada faille, mağdur arasında aynı aileden olma ilişkisini aramıştır. Bu fıkranın uygulanması bağlamında, aile kavramını çok geniş tutmanın sakıncaları yanında, bir ailenin kimlerden oluşacağının sınırlı olarak sayılması da doğru değildir. Burada yapılması gereken, fail ile mağdurun aynı aileden olup olmadığının her somut olayın özelliklerine göre ayrıca değerlendirilmesidir. Örneğin, haklarında ayrılık kararı bulunan karı-kocanın durumu veya aralarında husumet bulunan iki kardeşin durumu gibi durumlarda bu hükmün uygulanmasına gerek duyulmayacaktır.

Son olarak ise taksirli hareket sonucu ailesinden birisinin zarar görmesi nedeniyle failin ziyadesiyle etkilendiği olayda, faille ailevi ilişkisi bulunmayan başka bir kişinin zarar görmemesidir. Fail ve ailesi dışında bir kişinin de zarar gördüğü olaylarda ise bu fıkra hükmü uygulanamaz. Ancak başkalarının zarar görmesinden maksat, başkalarının dolaylı olarak etkilenmesi değil, olay sırasında bizzat zarar görmesidir. Buna göre, örneğin, kaza sırasında eşinin yanında akrabası olmayan bir kişinin de öldüğü ya da yaralandığı durumlarda fail bu fıkradan yararlanamayacak, buna karşılık sadece eşinin öldüğü durumlarda, eşinin diğer akrabalarının bu olay nedeniyle üzülecek olmaları failin bu fıkradan yararlanmasına engel teşkil etmeyecektir.

QOSHE - YAKINLARINDAN BİRİNİN ÖLÜMÜNE TAKSİRLE NEDEN OLAN KİŞİ HAKKINDA CEZAYA HÜKMEDİLMESİNİN GEREKSİZ KALACAĞI HALLER - Av. Furkan Aktı
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

YAKINLARINDAN BİRİNİN ÖLÜMÜNE TAKSİRLE NEDEN OLAN KİŞİ HAKKINDA CEZAYA HÜKMEDİLMESİNİN GEREKSİZ KALACAĞI HALLER

8 0
04.12.2023

5237 sayılı Türk Ceza Yasası’nın 22. maddesinin 6. fıkrasında; "Taksirli hareket sonucu neden olunan netice, münhasıran failin kişisel ve ailevi durumu bakımından, artık bir cezanın hükmedilmesini gereksiz kılacak derecede mağdur olmasına yol açmışsa ceza verilmez; bilinçli taksir halinde verilecek ceza yarıdan altıda bire kadar indirilebilir." hükmüne yer verilmiştir. Yani yaptığı hareketin oluşturacağı neticeyi bilmeyen ve öngöremeyen birinin verdiği zarar -ki bu zarar ölüm sonucu da doğurabilir-, kişinin kendi içsel durumu ve ailevi etkileri bakımından artık bir ceza verilmesini gereksiz kılıyorsa ceza verilmeyecektir. Ülkemizde özellikle kırsal bölgelerde rastlandığı üzere, taksirli suçlarda failin meydana gelen netice itibarıyla bizzat kendisinin ve aile bireylerinin ağır derecede mağduriyete uğradıkları görülmektedir. Söz gelimi, köylü kadınların gündelik uğraşları ve hayat zorlukları itibarıyla, sayısı çok kere üç dörtten fazlasına varan küçük çocuklarına gerekli dikkati ve itinayı gösterememeleri sonucu, çocukların yaralandıkları veya öldükleri görülmektedir. Aynı şekilde meydana gelen trafik kazalarında da benzer olaylara rastlanmaktadır. Bu gibi hâllerde ananın taksirli suçtan dolayı kovuşturmaya uğraması ve cezaya mahkûm edilmesi, esasen suçtan dolayı evladını kaybetmesi sonucu uğradığı ızdırabı şiddetlendirmekle kalmamakta, ayrıca, ailenin tümüyle ağır derecede mağduriyete düşmesine neden olmaktadır.

Söz konusu fıkraya göre, hâkim suçlunun durumunu takdir ile ceza vermeyebilir. Elbette ki hâkim bu husustaki takdirini kullanırken suçlunun ekonomik durumunu, aile yükümlerini, söz gelimi diğer çocukların bakımını göz önünde bulunduracak, ona göre hüküm kuracaktır. Ancak, dikkat edilmelidir ki, bu fıkranın uygulanabilmesi için fiilden dolayı münhasıran failin kişisel ve ailevî durumu itibarıyla zararlı netice meydana gelmiş bulunmalıdır. Böyle bir netice ile birlikte söz konusu durumlara ilişkin bulunmayan başka bir netice de meydana gelmişse fıkra uygulanmayacaktır. Fıkrada........

© Günışığı Gazetesi


Get it on Google Play