“Düştüm mapus damlarına öğüt veren bol olur / Toplasam o öğütleri burdan köye yol olur” şarkının devamı kendi adıma itici olsa da, özellikle bu kısmı bir hayli gerçekçi. Zira mahpus damına ben de düştüğümde tanımadığım akrabalar, çok uzaktan eşler dostlar, velhasılı 7 sülale, milyon katman kim varsa “akıl” vermişti. Değil buradan köyüme, toplasan 7 kere dünyayı dolanırdım o akıllarla.

Hiç sevmem ama iyi bir ironidir. Stalingrad yenilgisinde Hitler ve kurmaylarının harita başında strateji planı yaptığı sırada bir kurmayının parmakla haritada yer gösterip; “Şuradan girseydik ve şurayı alsaydık, önümüzü kesemezlerdi” dediği söylenir. Ve Hitlerin ise dönüp; ‘Evet, bilmem kim; oralar parmakla alınsaydı, biz de ordan başlardık ama ne yazık ki askerler cephede savaşıyor’, dediği söylenir.

Öyle öyle ne yazık ki, şövalyelik tweet üzerinden alınsaydı, o unvanı kılıç sallamadan hak edecek nice “güzel” insan var ama gel gör ki, yel değirmenlerine karşı sahada savaşan “askerler”.

O yüzden hamaset sanal ortamlarda değil meydanlarda belli olur asıl.

Gariptir ki acısı olan Kürtler, ölen Kürtler, direnen Kürtler, bedel ödeyen Kürtler, hak hukuk diyen Kürtler, ee buna karşı “ille de barış, ille de barış” diyen Kürtler ama gel gör ki akıl veren saha yüzü görmeyen ‘komutanlar.’ Bir ara Anadolu faşizmi denilen ve sadece Kürtleri kapsayan bir ırkçılık tanımına denk gelmiştim, evet tam olarak şu an yaşadığımız o; Bütün halklara özgürlük, Kürtler hariç!

Kimse bir ateşin düştüğü yeri nasıl yaktığını bilemez, dilerim bilmez de, ama öyle herkesin dayanabileceği türden değil! Kürtler ölümden kaçarken ama dünyanın neresinde olursa olsun ölüm onları bulurken, sürgün, işkence, tecrit ‘kaderleri’ olurken, tanrılara inat direnen ve bunu dünyaya gösteren bu halka öfke duymak kimsenin ne hakkı, ne haddi zannımca.

Ve bilmiyorlar ki eğer bu halk isyan etmeyi bilmeseydi, kaç yüz yıl önce yok olacaktı, haberleri dahi yok! Nitekim kimseye bir borçları ya da minnetleri de yok, kaybettiklerinedir ne varsa… Kürtler, kart-kurt iken bir halk, bir dil, bir ulus olmak için milyon kere öldüler… Kobanê savaşına yansıyan bir cümle, Kürtlerin ta kendisiydi; DAİŞ’lilerin birbirlerine yazdıkları; “Dün gece 45’ini… Sabah yine geldiler” sözleri ne trajik, ne direniş ama değil mi! Evet, işte “Düştü düşecek” denilen bir kentin, bir gece de kaç yüz insanın ölümüyle geri alındığını böyle öğrenmiş olduk biz de.

Nitekim düşmedi de! İttifakı, koalisyonu, bilmem kimi, bilmem neyi, her kimse yanında yöresinde olan Kürtlerin, verdiği bedeli bilerek ordalar, yani karakaşları, kara gözleri için değil sanırım.

Öz güç denilen de o; yani bugün Paris’i saran da, Amed’de zamanında gördüğümüz de, Sine’de dinmeyen de, Kobanê’de düşmeyen de o. Dört parçanın ve belki de artık bir parçası Avrupa olan ‘sürgün vatan’ın çocukları, kadınları ve erkekleri can verdi, can veriyor özgürlük için.

Kürtler ‘kuzu’ değiller, boğazlansınlar! Fotoğraflardan tek tek eksilirken sevdiklerimiz, sakin kalmamızı kimse beklemesin. Metanetle karşılamayı, “Kader” dememizi, beklemesin. Hayır, bu faşizmdir, soykırımdır, katliamdır! demek lazım en azından ve hiç değilse(!)

Lakin bilmekte de fayda var, eksik de olsa, demokrasi nedir onu da biliyor Kürtler. Politik ve ahlaki bir toplum nasıldır, onun yolunu gösterenleri de var, ancak öz savunma nedir, hakkını aramak nedir, kendi kaderini nasıl tayin edersin, bunları da öğrendiler zamanla.

Bir diplomasi eksikliği vardı, o da çözülüyor işte! Çünkü duyguları güçlü olan bir halkın diplomasi ile “sabretmeyi” öğrenmesi hiç de kolay değil. Her gün ölürken, işkence edilirken, tecrit altında tutulurken, ‘ölümden geçmek’ ve ‘yoldaşlarını düşünmemek’ kolay olmasa gerek.

Ancak başaran var elbette. Yoldaşları katledilirken, ertesi gün bir halkın acısı, kaderi, iradesi ve direnişini omuzlayıp halkı ve en çok da yoldaşları için masaya oturan var. Çünkü öncü olmak, öncü olmayı başarmak böyle bir şey sanırım…

Velhasılı nerde, nasıl durması gerektiğini de biliyor böylece! Ha durum değişmiyor mu bazen, çoğunlukla değişiyor. Çünkü dost kadar, ‘düşman’ da aynı yolu yürüyor ve bazen tanımak imkânsız olabiliyor ve bir kıvılcım bazen ne yangınlar çıkarır, hiç kimse tahmin bile edemez. Ama ille de uyanmak, uyanık olmak, kendini bilmek ve özellikle tarihi unutmamak gerekir. Ve bazen de birçok bedelle kazanılmış bir hakkı, bir ırkçının parmak işaretine bırakmamak, kapılmamak da büyük sorumluluk, bunu da bilmek gerek! Zor, çok zor ama gerekiyor da…

Ve… Ve, ee, ama, fakat, lakin, çünkü de dememek lazım artık… Tarafların net olduğu bir kavgada suskunluk, taraf tutmaktır. Hele güçler eşit değilse, kendini tarafsız olarak gören ya da demokratım ama Kürtlere kadar değil diyen, tam olarak ‘gücü olan’ın tarafındadır. Zira kavgada net olanın ne aması, ne fakatı vardır. Nitekim öyle yazan, çizen ve Kürtlerle aynı kavgada olan direnişçileri, sosyalistleri, demokratları da var bu toprakların ve sözleri değil ‘kışkırtmak’, bilakis cesaret veriyor. Nitekim Rojava’da omuz omuza olan da, Türkiye’de eylemde sırt sırta olan da, Avrupa’da birlikte bayrak tutan da ve yarın eşit ve özgür bir dünyayı Kürtlerle birlikte kuracak olan da onlar… Ama ötesinin ‘akıl’ veren sözlerinin, saha göründüğünde, haritada yer gösteren komutanın parmağı gibi bir anlam ifade etmeyeceğini de bilmek gerek.

Yeni bir yıla girerken, 2023 bütün dünya halklarına özgürlük yılı olsun dilerim ama en çok da 4 parçada ölümüne direnen Kürtler için olsun!

“Tekmil ufuklar kışladı
Dört yön, on altı rüzgar
Ve yedi iklim beş kıta
Kar altındadır.

Kavuşmak ilmindeyiz bütün fasıllar
Ray, asfalt, şose, makadam
Benim sarp yolum, patikam
Toros, Anti-toros ve asi Fırat
Tütün, pamuk, buğday ovaları, çeltikler
Vatanım boylu boyunca
Kar altındadır.

Dövüşenler de var bu havalarda
El, ayak buz kesmiş, yürek cehennem
Ümit, öfkeli ve mahzun
Ümit, sapına kadar namuslu
Dağlara çekilmiş
Kar altındadır.” ‘düşenlere’ ve dövüşenlere…

Balıkesir Üniversitesi Kamu Yönetimi ve Siyaset Bilimi Mezunu. Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde Siyaset Bilimi Yüksek Lisans yaptı. 2015’te başladığı gazeteciliğe Özgür Gündem, Özgürlükçü Demokrasi Gazetesi’nde ve şimdilerde Yeni Yaşam Gazetesi’nde devam ediyor. Özgür Blog’ta başladığı yazılara 2019’dan beri Gazete Karınca’da devam ediyor.

Çok istediği halde henüz bir akademik bir çalışması bulunmayıp, gazeteciliğe ise asistanlık başvurusu dosyasına “tehlikeli” yazıldığı için karar verdi.

QOSHE - Toplasam o öğütleri, burdan Şanzelize’ye yol olur - Reyhan Hacıoğlu Kimdir?
menu_open
Columnists . News Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Toplasam o öğütleri, burdan Şanzelize’ye yol olur

19 10 1
26.12.2022

“Düştüm mapus damlarına öğüt veren bol olur / Toplasam o öğütleri burdan köye yol olur” şarkının devamı kendi adıma itici olsa da, özellikle bu kısmı bir hayli gerçekçi. Zira mahpus damına ben de düştüğümde tanımadığım akrabalar, çok uzaktan eşler dostlar, velhasılı 7 sülale, milyon katman kim varsa “akıl” vermişti. Değil buradan köyüme, toplasan 7 kere dünyayı dolanırdım o akıllarla.

Hiç sevmem ama iyi bir ironidir. Stalingrad yenilgisinde Hitler ve kurmaylarının harita başında strateji planı yaptığı sırada bir kurmayının parmakla haritada yer gösterip; “Şuradan girseydik ve şurayı alsaydık, önümüzü kesemezlerdi” dediği söylenir. Ve Hitlerin ise dönüp; ‘Evet, bilmem kim; oralar parmakla alınsaydı, biz de ordan başlardık ama ne yazık ki askerler cephede savaşıyor’, dediği söylenir.

Öyle öyle ne yazık ki, şövalyelik tweet üzerinden alınsaydı, o unvanı kılıç sallamadan hak edecek nice “güzel” insan var ama gel gör ki, yel değirmenlerine karşı sahada savaşan “askerler”.

O yüzden hamaset sanal ortamlarda değil meydanlarda belli olur asıl.

Gariptir ki acısı olan Kürtler, ölen Kürtler, direnen Kürtler, bedel ödeyen Kürtler, hak hukuk diyen Kürtler, ee buna karşı “ille de barış, ille de barış” diyen Kürtler ama gel gör ki akıl veren saha yüzü görmeyen ‘komutanlar.’ Bir ara Anadolu faşizmi denilen ve sadece Kürtleri kapsayan bir ırkçılık tanımına denk gelmiştim, evet tam olarak şu an yaşadığımız o; Bütün halklara özgürlük, Kürtler hariç!

Kimse bir ateşin düştüğü yeri nasıl yaktığını bilemez, dilerim bilmez de, ama öyle herkesin dayanabileceği türden değil! Kürtler ölümden kaçarken ama dünyanın neresinde olursa olsun ölüm onları bulurken, sürgün, işkence, tecrit ‘kaderleri’ olurken, tanrılara inat direnen ve bunu dünyaya gösteren bu halka öfke duymak kimsenin ne hakkı, ne haddi zannımca.

Ve bilmiyorlar ki eğer bu halk isyan etmeyi bilmeseydi, kaç yüz yıl önce yok olacaktı, haberleri dahi yok! Nitekim kimseye bir borçları ya da minnetleri de yok, kaybettiklerinedir ne varsa… Kürtler, kart-kurt iken bir halk, bir dil, bir ulus olmak için milyon kere öldüler… Kobanê savaşına yansıyan bir cümle, Kürtlerin ta kendisiydi; DAİŞ’lilerin........

© Gazete Karınca


Get it on Google Play