Geçen hafta sonu Berlin’de gerçekleşen ve Kürdistan kadın hareketi tarafından organize edilen konferansın yankıları sürüyor. Dünyanın 42 ülkesinden 800 kadını bir araya getiren konferansta, farklı kadınlar ve kadın hareketleri, kadınların hem yerel hem de ulus ötesi bir düzeyde dünyayı değiştirecek bir güç olmalarının imkanlarını tartıştılar. Birbirlerinin mücadeleleri ve bu mücadeleler çevresinde ürettikleri diller ve sloganlarla tanıştılar. Konferans esnasında özgürleştiler, özgürleşmelerini birbirlerine bulaştırdılar. Bu yazıda konferansın bana göre en anlamlı anlarından bir kesit sunmak istedim. Bu anların kadın birikiminin kolayca anlatılması mümkün olmayan tarihinin vücut bulmuş halleri olduğunu düşünüyorum. Her an arkasına inanılmaz bir emek, bedel ve direnç gücünü alıyor ve kadınların maneviyatı diyebileceğimiz bir atmosferi yaratıyor. Başka kadınların başka yerlerde İran’da, Sudan’da, Hong Kong’da, Şengal’de, Rojava’da, Latin Amerika’da, New York sokaklarında, Uganda’da, Gana’da hali hazırda hayatta kalmakla özgürleşmenin ister istemez aynılaştığı bu vahşi dünyanın her yerinde yarattığı izleri derinleştiriyor.
Bir kere Kürdistan Kadın Hareketi dışında dünyada hiç bir kadın hareketi Berlin’in ortasında böyle bir konferansı sadece öz gücüne dayanarak düzenleyemezdi. Konferansa katılan kadınların büyük bir çoğunluğu hareketi birebir tanıyor, hareketin çizgisine güven duyuyor, mücadelesine saygı duyuyordu. Konferans bu anlamıyla Kürt Özgürlük Hareketi’ne topyekûn savaş açmış NATO’nun yuvasında, kadın gücüyle NATO’ya meydan okuyordu. Konferansı yine büyük çoğunluğu Kürtlerden oluşan ama yanında Almanyalı dostlarını da almış gönüllü ve kolektif bir emek örgütlemişti. Yüzlerce konuk Kürt ailelerin evlerinde kalıyor, genç Kürt kadınları konferansın güvenliğini sağlıyor, Berlin kadın meclisi destan yemekleri, çayları, kahveleri tedarik ediyor, bir ordu tercüman konferansı anında 8 dile çeviriyordu. Bütün bu boyutlarıyla konferans Kürt kadın hareketinin dünyada edinmiş olduğu örgütlenme kapasitesini icra etmesi açısından eşsizdi.
İkinci olarak konferansa katılan ve Guatemala’yı, Arjantin’i, Kolombiya’yı birer yerleşimci sömürge gücü olarak kabul ederek halklarının ve topraklarının yerel isimlerini tılsım gibi defalarca tekrar ederek karşılaştıkları tüm yıkıma rağmen onlara tekrar can veren yerli kadınlar ihtişamlı yerel kıyafetleri ile birlikte dillerinin sadeliğiyle konferansa damga vurdu. Kadının bedeninin, halkın ortak toprağının, doğanın ve tarihin nasıl da aynı anda aynı sömürgeci ve kapitalist manevralarla yok edildiğinin tanığı ve bilgesiydiler. Hiç bir dolambaçlı kelime kullanmadan kadın özgürleşme mücadelesi ile halkların hayatta kalma mücadelesinin birlikte örüldüğünü ve bunu sürdürme ilhamının da havanın, suyun, toprağın, ateşin gücünden, esinin ise analar ve atalardan geldiğini anlattılar. Salonun bir yanda Nagihan Akarsel bir yanda Jina Amini posteri asılı kürsüsünde kendi arkadaşlarının, yoldaşlarının devletler ve şirketler tarafından katline ağladılar. Cezaevlerinde olan kız kardeşlerinin isimlerini andılar.
Üçüncü olarak konferansta emperyalizmin artık sadece ABD’ye ait bir olay olarak ele alınamayacağı, Rusya’nın, Çin’in, Hindistan’ın, Türkiye’nin veya Brezilya’nın da birer emperyalist güç ve birikim odağı olduğu sıkça dile geldi. Kadın Hareketi’nin jeopolitik analizlerden kaçınamayacağı, ataerki, kapitalizm ve emperyalizmin mücadele eden kadınları kriminalize edişi ve devlet şiddetini meşrulaştırıp (güvenlik adı altında), direnenlerin öz savunmasını yasa dışı ilan etmesinin (terörizm adı altında), feminist bir mesele olduğunun altı çizildi. Kürdistanlı, siyah, yerli, göçmen kadınların cezaevlerine gittikçe daha fazla oranda atılması ile jeopolitik güçlerin sermeye ve devleti güçlendirme girişiminin bağlantısı ifşa edildi. Böylelikle kadın hareketlerinin artık dünyayı değiştirmeye aday birer güç olması gerekliliği konusundaki görüşte pekiştirildi.
Kimi zaman sözler yere döküldü. Kimi zaman dans edildi. Kimi zaman birbirinin dilini bilmeyenler sloganlarla anlaştılar.
Birimiz daha eksilmeyeceğiz hareketi coşkusuyla ve dinmeyen alkışlarıyla, video mesajla toplantıya katılan Ezidi Kadınların Özsavunma örgütü YBŞ upuzun saçları ve üniformasıyla, ABD’den gelen Jade Daniels kitleyi dans ettiren beden ritmiyle, kadınların daha henüz sınırlarını keşfetmedikleri bedenlerinin nelere kadir olduğunu sergilediler. Zorla, tahakkümle, işkenceyle, acıyla, cinayetle saf et haline getirilmiş annelerinin et bilgisiyle, yepyeni bedenleşmelerine ve figürleşmelerine bizi tanık ettiler.
Velhasıl konferans yeni bir devrim dilini müjdeledi. İran’da kadınlar JİN JİYAN AZADİ sloganının içini kanlarıyla canlarıyla dolduruyorlar. Berlin’den onlara bir kız kardeş selamı çakıldı. Tüm ulus devlet rejimlerini, faşizmi korkuyla titretmeye bir ant içildi. Bundan sonrası bu çizgide birleşen kadın hareketlerinin hararetli tartışmalarla ortaya çıkartacakları bir yol haritasını ve sürdürülecek birliğin altyapısını inşayı gerektiriyor. Hepimize Serkeftin.
2005-2016 yılları arasında Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde öğretim görevliliği yaptı. Şu anda Berlin’de yaşamaktadır. Nokta dergisi ve Özgür Gündem gazetelerinde köşe yazarlığı yaptı. Mother, Politician, Guerilla: Women’s Political Imagination in the Kurdish Movement kitabı yakında İngilizce olarak Fodham University Press tarafından yayınlanacaktır.
2. Uluslararası Kadın Konferansı
Geçen hafta sonu Berlin’de gerçekleşen ve Kürdistan kadın hareketi tarafından organize edilen konferansın yankıları sürüyor. Dünyanın 42 ülkesinden 800 kadını bir araya getiren konferansta, farklı kadınlar ve kadın hareketleri, kadınların hem yerel hem de ulus ötesi bir düzeyde dünyayı değiştirecek bir güç olmalarının imkanlarını tartıştılar. Birbirlerinin mücadeleleri ve bu mücadeleler çevresinde ürettikleri diller ve sloganlarla tanıştılar. Konferans esnasında özgürleştiler, özgürleşmelerini birbirlerine bulaştırdılar. Bu yazıda konferansın bana göre en anlamlı anlarından bir kesit sunmak istedim. Bu anların kadın birikiminin kolayca anlatılması mümkün olmayan tarihinin vücut bulmuş halleri olduğunu düşünüyorum. Her an arkasına inanılmaz bir emek, bedel ve direnç gücünü alıyor ve kadınların maneviyatı diyebileceğimiz bir atmosferi yaratıyor. Başka kadınların başka yerlerde İran’da, Sudan’da, Hong Kong’da, Şengal’de, Rojava’da, Latin Amerika’da, New York sokaklarında, Uganda’da, Gana’da hali hazırda hayatta kalmakla özgürleşmenin ister istemez aynılaştığı bu vahşi dünyanın her yerinde yarattığı izleri derinleştiriyor.
Bir kere Kürdistan Kadın Hareketi dışında dünyada hiç bir kadın hareketi Berlin’in ortasında böyle bir konferansı sadece öz gücüne dayanarak düzenleyemezdi. Konferansa katılan kadınların büyük bir çoğunluğu hareketi birebir tanıyor, hareketin çizgisine güven duyuyor, mücadelesine saygı duyuyordu. Konferans bu anlamıyla Kürt Özgürlük Hareketi’ne topyekûn savaş açmış NATO’nun yuvasında, kadın gücüyle NATO’ya meydan okuyordu. Konferansı yine büyük çoğunluğu Kürtlerden oluşan ama yanında Almanyalı dostlarını da almış gönüllü ve kolektif bir emek örgütlemişti. Yüzlerce konuk Kürt ailelerin evlerinde kalıyor, genç Kürt kadınları konferansın........
© Gazete Karınca
visit website