Son birkaç yıldır okur olduğunu söyleyemeyeceğimiz yetişkinlerin çocuk edebiyatı yazarlarını ve eserlerini yargılaması moda oldu. Bahsettiğim, bir eleştiri sunmak noktasına bile gelemeyecek düzeyde bir yaklaşım. Aslına bakarsanız daha en baştan bir yanlışla başlıyor bu hikâye. Okurluk tecrübesi yetersiz yetişkinler (kitap okumadıklarını kendileri beyan ediyorlar çoğu zaman) edebiyatı çocukların hayatına yerleştiremiyor. Edebiyat kitaplarını eğitsel amaçlı kitaplardan ayırmayı beceremiyorlar. Türkiye’de çocuk edebiyatında en çok karmaşa yaşanan konulardan biri bu. Eğitsel bir kitap anlatacaklarını öyküyle anlatabilir örneğin, ama bu, o öykünün edebi nitelik taşıdığı anlamına gelmez. Ya da o kitabın bir edebiyat kitabı olduğunu göstermez.

Hâkim algıda yanılgı içeren bir soru var: Çocuk, bir romanı okuduğunda ondan ne fayda sağlayacak?

Ebeveynin, okulların veremediklerini kitaplar versin isteyen bir akıl işleyişi söz konusu. Edebiyatın işlevi bu değildir. Arjantinli yazar Borges’e sormuşlar, “Edebiyat ne işe yarar?” diye. Borges’in kendisini tedirgin eden ve gereksiz bulduğu bu soruya yanıtı müthiş… “Kanarya’nın ötüşü ya da çok güzel bir günbatımı ne işe yarar diye sormak kimin aklına gelir!”

Edebiyat kendimizi, kendi dünyamız dışında başka dünyaları ve insanları keşfetmenin başlangıcıdır. Edebiyat kitaplarının, hayatı, insanı, gezegeni anlamak için birincil araç olduğunu söyleyebilirim. Kabul etmeyi, anlamayı, çözmeyi, reddetmeyi, teslim olmamayı deneyimlediğimiz yerlerdir roman ya da edebiyat kitabı sayfaları. Edebiyat uyuşukluğa kapılmayı, insanın kendi kendini tüketmesini, teslimiyet bayrağını çekmeyi engeller. Tüm bunlardan sonra yararcı doğrulamalara gerek var mı? “Alberto Manguel de benzer bir yaklaşıma sahip. “Edebiyat dogma değildir: Sorular sorar, kesin yanıtlar vermez,” der.

Edebiyatı tanımayan yetişkinlerin cüreti de kendileri kadar iddialı oluyor. Çocuklar adına en doğru seçimleri yaptıklarını düşünüyorlar, cümleleri cımbızlıyorlar, keyif için okumaktan alıkoyuyorlar, yazarlarla ilgili yargı dağıtıyorlar, yalnızca kendi doğrularını görmek istiyorlar.

Seçmek ile önermek arasındaki farkın ayırdında olmadıklarını söylememe gerek var mı! Seçmek, daha kelime olarak bile şöyle tınlıyor: “Ben senin için yaptım.” Neden biri ya da birileri okunacak kitapları seçsin ki! Öneriler sunulması her zaman daha kıymetli olandır ve tercih edilen olmalıdır.

Hem yetişkinler hem de çocuklar için yazan Neil Gaiman, “Çocuklara göre kötü yazar diye bir şey yoktur çünkü bütün çocuklar farklıdır. İhtiyaç duydukları hikâyeleri bulurlar ve o hikâyelerin içine girerler,” diyor. Anlayacağınız kitaplar okurlarına emanet. Ne çocukların ne de kitapların okur olmayanın, edebiyatı tanımayanın faydacı yaklaşımlarına ihtiyacı var.

QOSHE - Şu edebiyatı nereye koyacağız? - Burcu Aktaş
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Şu edebiyatı nereye koyacağız?

37 1
03.02.2024

Son birkaç yıldır okur olduğunu söyleyemeyeceğimiz yetişkinlerin çocuk edebiyatı yazarlarını ve eserlerini yargılaması moda oldu. Bahsettiğim, bir eleştiri sunmak noktasına bile gelemeyecek düzeyde bir yaklaşım. Aslına bakarsanız daha en baştan bir yanlışla başlıyor bu hikâye. Okurluk tecrübesi yetersiz yetişkinler (kitap okumadıklarını kendileri beyan ediyorlar çoğu zaman) edebiyatı çocukların hayatına yerleştiremiyor. Edebiyat kitaplarını eğitsel amaçlı kitaplardan ayırmayı beceremiyorlar. Türkiye’de çocuk edebiyatında en çok karmaşa yaşanan konulardan biri bu. Eğitsel bir kitap anlatacaklarını öyküyle anlatabilir örneğin, ama bu, o öykünün edebi nitelik taşıdığı anlamına gelmez. Ya da o kitabın bir edebiyat kitabı olduğunu göstermez.

Hâkim algıda yanılgı içeren bir soru var: Çocuk, bir romanı okuduğunda ondan ne fayda sağlayacak?

Ebeveynin, okulların veremediklerini kitaplar versin isteyen bir akıl işleyişi söz........

© Gazete Duvar


Get it on Google Play