Güney Afrika Cumhuriyeti’nin, “Gazze’deki Filistin halkına soykırım yaptığı” gerekçesiyle İsrail hakkında açtığı dava, Lahey’deki Uluslararası Adalet Divanı’nda görülmeye başlandı. Güney Afrika, İsrail’in resmî olarak “apartheid devleti” (Güney Afrika’da 1948-1994 yılları arasında resmî devlet politikası olarak uygulanan ırkçı ayrımcı sistem. Çev. notu) olarak sınıflandırılması çağrısında bulunan ilk ülkelerden biriydi. Dava ile birlikte gözler yeniden Güney Afrika ile İsrail arasındaki ilişkilere döndü. Cape Town’da yaşayan serbest yazar İlham Rawoot, The New Arab için iki ülke arasındaki gelgitli ilişkileri değerlendirdi. Yazıdan bölümler aktarıyoruz:

“Güney Afrika’nın İsrail’e karşı tutumu ilk bakışta yönetiminin Filistin mücadelesine sempati duyduğunu gösteriyor.

Güney Afrika hükümeti İsrail’in Gazze’deki eylemlerini “soykırım” ve “holokost” olarak nitelendirirken, Güney Afrika Devlet Başkanı Cyril Ramaphosa COP28’de yaptığı konuşmada şunları söylemişti: “Güney Afrika Gazze’de yaşanmakta olan acımasız trajedi karşısında dehşete düşmüştür. Masum Filistin halkına karşı yürütülen savaş, derhal sona erdirilmesi gereken bir savaş suçudur.”

Bununla birlikte daha derine inildiğinde Güney Afrika’nın İsrail ile bazı alanlarda güçlü ilişkiler sürdürdüğü de görülüyor. Güney Afrika ve İsrail arasındaki ticaret 2021 yılında 285 milyon dolar ile İsrail’in Sahra Altı Afrika ile yaptığı toplam ticaretin üçte birine denk geliyordu. Pretoria (Güney Afrika’nın yürütme başkenti), sivil toplumun baskısına rağmen İsrail ile ekonomik ilişkilerini koparmayı reddetti. Cumhurbaşkanı, Kasım ayında parlamentonun ezici bir çoğunlukla İsrail büyükelçisini sınır dışı etme kararı almasına rağmen bunu yapmayı da reddetmişti.

İki ülke ilişkilerinin geçmişi bilinmeden Güney Afrika’nın çelişkili gibi görünen yaklaşımı anlamsız görünebilir. Güney Afrika’da hem Apartheid öncesi hem de sonrası siyasi yelpazenin uç noktalarında yer alan grupların Filistin ve İsrail ile güçlü bağları bulunuyor.

Güney Afrika Apartheid Başbakanı Pieter Willem Botha 1980’lerin başında dönemin İsrail Savunma Bakanı Ariel Sharon ile yakın müttefikliğini sürdürürken, Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) direniş grubu Afrika Ulusal Kongresi (ANC) ve lideri Nelson Mandela’nın giderek daha güçlü bir destekçisi haline geldi.

Mandela 1990 yılında hapisten çıktıktan sonra görüştüğü ilk liderlerden biri, yakın arkadaşı ve sırdaşı olan, Mandela’nın ‘silah arkadaşım’ dediği ve Oslo anlaşmalarından önce danıştığı FKÖ lideri Yaser Arafat’tı. Mandela’nın Filistin’le ilgili sözleri saymakla bitmez; en ünlüsü ise dünyanın dört bir yanında posterleri süsleyen “Filistinlilerin özgürlüğü olmadan bizim özgürlüğümüz eksik kalır” sözüdür.

Çok da eski olmayan zamanlarda her şey çok farklıydı. 1970’ler ve 1980’ler boyunca Güney Afrika, Avrupa ülkelerinin İsrail’e gizli ve karmaşık bir sistem içinde silah satmasına aracılık etti.

Yaklaşık 20 yıllık bir süre boyunca Apartheid rejimi ve Tel Aviv önemli ortaklardı. Bu ortaklık ticari bağlardan nükleer silah işbirliğine kadar uzanıyordu. Apartheid Guns and Money kitabının yazarı Hennie van Vuuren, “Bu işbirliği, uzun menzilli füzeler de dahil olmak üzere ileri silah sistemlerinin geliştirilmesi ve test edilmesine yönelik ortak projeleri de kapsıyordu. Güney Afrika ile İsrail, ortak ideolojik ve ekonomik çıkarlarla birbirine bağlanmış sıkı müttefiklerdi.” diyor.

Kitabında Güney Afrika ve İsrail’in o dönemdeki benzerliklerine de yer veren van Vuuren, her iki ülkenin de komşuları tarafından tecrit edildiğini, son derece militarist olduklarını ve ayrımcılık sistemlerini Kutsal Kitap metinlerine dayandırdıklarını, bunun da onları “sıkı dostlar” haline getirdiğini belirtiyor. Hatta Güney Afrika ve İsrail apartheid sistemleri, İsrail uluslararası alanda Güney Afrika’daki apartheid’e karşı olduğunu ısrarla belirtmesine rağmen, birbirlerini örnek almışlardı.

‘Apartheid’ın mimarı’ olarak da bilinen Başbakan Hendrik Verwoerd 1961 yılında “İsrail yeni anti-apartheid tutumunda tutarlı değil. İsrail, orada bin yıldır yaşayan Arapları yerinden etti. İsrail, Güney Afrika gibi bir apartheid devletidir” demişti.

Bugün Güney Afrika’da hem İsrail yanlısı lobi hem de Filistin yanlısı hareketler önemli ölçüde büyük ve Filistin yanlısı yürüyüşler 200 bin kişiyi bir araya getiriyor. Bu gruplar birbirlerine karşı açıkça düşmanca bir tutum içindeler. 7 Ekim’den bu yana protestocular öfkeli protestolarda sık sık karşı karşıya geldiler.

Güney Afrika Yahudi toplumu büyük ölçüde İsrail yanlısı ve bu İkinci Dünya Savaşı sonrası Yahudiler ile Apartheid hükümeti arasındaki ilişkiye bağlanıyor. Özgür Filistin için Güney Afrikalı Yahudiler’in (SAJFP) grubunun sözcülerinden Jo Bluen “Güney Afrika’daki Yahudilerin çoğu Holokost’tan kurtuldu ya da Doğu Avrupa’dan kaçtı ve şimdi başka bir soykırımcı faşist devlete geldiler ve bu yollardan geçip de Filistin yanlısı olmamak beni öfkelendiriyor” diyor.

Avrupa’da yeterince beyaz bulunmayan Yahudiler, Güney Afrika’ya geldiklerinde, Apartheid hükümeti tarafından ‘beyaz’ kabul edilmişlerdi. Bu yüzden çoğu Yahudi buna ve dolayısıyla Apartheid hükümetinin İsrail yanlısı duruşuna uyum sağladı.

Güney Afrika yönetiminin İsrail’e verdiği büyük tavizler nedeniyle ülkedeki İsrail yanlısı Yahudi cemaati giderek daha da militerleşiyor. Herzlia gibi Yahudi okulları aktif olarak İsrail Silahlı Kuvvetleri için asker topluyor. Okul İsrail milli marşıyla açılıp kapanıyor ve Yahudi ulusal Fonu için para toplanıyor.

Güney Afrikalılar uzun yıllardır İsrail ordusunda görev yapıyor ki bu Güney Afrika yasalarına göre yasadışı. Hatta Herzlia’dan mezun olanların beşte biri mezuniyetlerinin hemen ardından İsrail ordusuna yazılıyor.

2009 yılında Güney Afrika’da televizyonda yayınlanan Carte Blanche adlı araştırmacı gazetecilik programı, İsrail’in iç güvenlik servisi Shin Bet görevlilerinin Güney Afrika havaalanlarında yolcuları alıkoyması skandalını ortaya çıkarmıştı. İsrail güvenlik personeli bazen Yahudi okullarında ve diğer Yahudi kurumlarında da görev yapıyor.

Filistin Dayanışma Komitesi Başkanı Martin Jansen bunu birkaç nedene bağlıyor. Bunlardan biri, Güney Afrika’nın İsrail ve Filistin liderliği arasında arabulucu rolü oynamak istemesi. 1994’teki ilk demokratik seçimlere yol açan kendi iç arabuluculuk deneyiminden bu yana oynadığı bir rol bu.

Bir diğer neden ise iktidar partisi ANC’nin daha da sağa kayması ve Güney Afrika hükümetinin İsrail’e karşı daha somut önlemler almasını engelleyen, madencilik sektörü de dahil olmak üzere önemli ticari ve ekonomik bağların bulunması.

Güney Afrika ve İsrail’in ilişkileri hem tarihsel olarak hem de günümüzde, Güney Afrika hükümetinin İsrail’i kınamaktan eylemlerini görmezden gelmeye kadar değişen karmaşık bir ilişkidir.

Belki de devam etmekte olan Gazze savaşı, Güney Afrika’nın İsrail konusunda nerede durduğuna ve Filistin dayanışması mirasının diğer çıkarları dengeleme arzusunun önüne geçip geçmediğine karar vermesi için bir dönüm noktası olacaktır.

Güney Afrika tüm dünyada iyi bilinen tarihi nedeniyle, önce Afrika’da Afrika Birliği’nde ve daha sonra Birleşmiş Milletler’de örnek teşkil edebilir. Ekonomik ve siyasi gücün ötesinde Güney Afrika’nın gücü burada yatıyor. Pretoria hükümeti bunu yaparsa, tüm dünyada domino etkisi yaratabilir.”

Bu yazı ilk kez 12 Ocak 2023’te yayımlanmıştır.

QOSHE - Güney Afrika-İsrail: Bir aşk ve nefret ilişkisi - Fikir Turu
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Güney Afrika-İsrail: Bir aşk ve nefret ilişkisi

5 0
12.01.2024

Güney Afrika Cumhuriyeti’nin, “Gazze’deki Filistin halkına soykırım yaptığı” gerekçesiyle İsrail hakkında açtığı dava, Lahey’deki Uluslararası Adalet Divanı’nda görülmeye başlandı. Güney Afrika, İsrail’in resmî olarak “apartheid devleti” (Güney Afrika’da 1948-1994 yılları arasında resmî devlet politikası olarak uygulanan ırkçı ayrımcı sistem. Çev. notu) olarak sınıflandırılması çağrısında bulunan ilk ülkelerden biriydi. Dava ile birlikte gözler yeniden Güney Afrika ile İsrail arasındaki ilişkilere döndü. Cape Town’da yaşayan serbest yazar İlham Rawoot, The New Arab için iki ülke arasındaki gelgitli ilişkileri değerlendirdi. Yazıdan bölümler aktarıyoruz:

“Güney Afrika’nın İsrail’e karşı tutumu ilk bakışta yönetiminin Filistin mücadelesine sempati duyduğunu gösteriyor.

Güney Afrika hükümeti İsrail’in Gazze’deki eylemlerini “soykırım” ve “holokost” olarak nitelendirirken, Güney Afrika Devlet Başkanı Cyril Ramaphosa COP28’de yaptığı konuşmada şunları söylemişti: “Güney Afrika Gazze’de yaşanmakta olan acımasız trajedi karşısında dehşete düşmüştür. Masum Filistin halkına karşı yürütülen savaş, derhal sona erdirilmesi gereken bir savaş suçudur.”

Bununla birlikte daha derine inildiğinde Güney Afrika’nın İsrail ile bazı alanlarda güçlü ilişkiler sürdürdüğü de görülüyor. Güney Afrika ve İsrail arasındaki ticaret 2021 yılında 285 milyon dolar ile İsrail’in Sahra Altı Afrika ile yaptığı toplam ticaretin üçte birine denk geliyordu. Pretoria (Güney Afrika’nın yürütme başkenti), sivil toplumun baskısına rağmen İsrail ile ekonomik ilişkilerini koparmayı reddetti. Cumhurbaşkanı, Kasım ayında parlamentonun ezici bir çoğunlukla İsrail büyükelçisini sınır dışı etme kararı almasına rağmen bunu yapmayı da reddetmişti.

İki ülke ilişkilerinin geçmişi bilinmeden Güney Afrika’nın çelişkili gibi görünen yaklaşımı anlamsız görünebilir. Güney Afrika’da hem Apartheid öncesi hem de sonrası siyasi yelpazenin uç noktalarında yer alan grupların Filistin ve İsrail ile güçlü bağları bulunuyor.

Güney Afrika Apartheid Başbakanı Pieter Willem Botha 1980’lerin başında dönemin İsrail Savunma Bakanı Ariel Sharon ile yakın müttefikliğini sürdürürken, Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) direniş grubu Afrika Ulusal Kongresi (ANC) ve lideri Nelson Mandela’nın giderek daha güçlü bir destekçisi haline geldi.

Mandela 1990 yılında hapisten çıktıktan sonra görüştüğü ilk liderlerden biri, yakın arkadaşı ve sırdaşı olan,........

© Fikir Turu


Get it on Google Play