Sen mefahir goygoycususun tosunum, geçmiş zaman hikayeleri anlat.

Tarih dediğin insan tarafından çamuru karılmış kerpiç evler denizi gibi bir şeydir; insanı denklemden çektiğinde tarihten geriye nesnel-fiziksel zaman kalır.

Bunu bilmek yetmez: Tarih, sürekli çalkalanan o aynı deniz değil, insanoğlunun kısmen iradî, kısmen zarurî istihâle ve başkalaşma sürecidir ki, tekno ilerleme denen şey, tarihi “oyuncakların mükemmelleşmesi olarak indirgeyen”, göze görünür olana iltifatı bol bir ergen tahkiyesidir.

Oysa Tarih, göze görünmeyenin yoğurulduğu, dönüp de insanı yeniden yoğuran bambaşka mayaların ve mayalanma ve çürümenin iç içe seyrettiği insanî varoluşun dönüşüm mecrâıdır.

Tarih yeni bir insanın yaratılması, o yeni insanın insanî her şeyi yeniden yaratması çift yönlülüğü içinde yol alan beşerî bir üründür.

Tanrı’nın insana bahşettiği her üstün meziyetin kendisinde görünür hale gelmekle kalmadığı, dönerek yeni insanî kapasitelerin yaratılmasına açık, insana tanrısal bir inayetle bahşedilmiş kendi kendini bambaşka yaratma kudretiyle yaratılan bir oluş sürecidir Tarih.

Bu, kesintisiz bir yücelme süreci değil yücelme ölçüsünce gerileme ve aşağılıklaşma potansiyelini realize eden çift tabiatlı bir gerçeklik alemi demektir. Tarih, fânî olanın dinelmesi, ıssız ve izsiz bir yola girip cangılda şenlik kurması, tabiat karşısındaki sınırlılıkların aşılması, başka fânîlerin bu şenliği devralması, daha başkalarının şenlik yıkıcı saldırısı… ile yürüyen moral zamanlılığımızdır.

TARİH: NESNEL-FİZİKSEL vs İNSANÎ-MORAL ZAMAN
Tarihin varoluşumuza tabiattan daha mühim bir çerçeve çizdiğini ve aslında hem insan olmaklığımızdan kaynaklanan bir fenomen alanı hem de insan olmaklığımızı kayıt altına alan bir taayyün (belirlenim) alemi teşkil ettiğini anlayabilmek, Tarih Felsefesi’nde emeklemeye başlamış bir mübtedî için bir hayli buluğ (erginlik) nişanesidir.

Tarihi, dışımızda akıp giden tabiata ait bir somut/nesnel zaman süresi olarak gören, yani ona insanî varoluşumuzun kendisi olarak değil de nesnelere ait “tarih dışı” bir at gözlüğü ile bakarak aslında hakikatini kavramaktan aciz bir zihin hali, bu suretle aşılmış olacaktır.

Bununla birlikte, bir adım daha atarak tarihin neyin tahakkuku olarak yol aldığını sormak zihnin o buluğ halinden gençliğin dinamik evresine adım atmaktır. Genç insan bu soruyu sorabilmiş ama “delikanlı acemiliği ve aceleciliğiyle” hayatını adamaktan çekinmeyeceği çeşit türlü hülyalar ve ülkülerin tarihde de at koşturduğunu vehmetmeye meyyal premordial bir irâdî muvaffakiyet zemini sanmaya adım atmak âfâkiliğine kapılmakla muallel bir zihin zaafına düçardır. Oysa tarih, ne kahramanların baştan planlanmış zafer hikayesi ne milletlerin derin arzularına bir dilber naz ve bikri ile kendisini teslim eden bir fetih veya devlet kuşu bahtiyarlığı alanıdır.

Tarih, zamanı ince düğümlerle kat kat ören ortak insan olma biçimlerimizin, ham arzularımızı sabırla dizginleyerek “boşu boşuna yaşamadığımız” umudunu yücelten inançlılıklarımızın ya da tam aksine inançsızlıklarımızın, birbirimize yönelmiş dürüstlük ya da sahtekarlıkla icra olunan eylemlerimizin buluşması ile gerçekleşen “organize olma imkan ve kabiliyetleri”nin hayata yön verdiği bir insanî tecrübeden ibarettir.

Neler neler arzulayıp hangi zaferlerin düşüyle sarhoş olmaya meyyal olduğunuza değil, hangi organize olma ilke ve biçimlerinin ötekilere galebe çalarak insanoğlunu çekip çevirdiğine bakın. İmparatorlukları yıkıp tarihe gömen şeyin, dışarıdan hücum eden kuvvetler değil, insan olmaklığımıza, umutlarımıza ve eylemlerimize yeni bir anlam ve yepyeni bir varoluş evreni bahşeden o yepyeni organize olma ilke ve biçimlerinin içimizde vuran bir yeni nabız olarak yaygınlaşmasıdır.

Zamanın ruhu denen şey, tabiatın nesnel ve somut zamanlılığından dinelerek ruhlarımızı dolduran objektif bir zorunluluk değil, delikanlı hafakanları aşıp durulmuş, aklın ve basiretin eski tecrübeleri tahkik ve tenkidi ile yoğurulmuş yeni bir varoluş tasavvurunun doğuşu ile beşerî/sübjektif/tarihsel yani moral zamanlılığımızda, radikal bir kopuş ile herşeyi baştan tarif eden ve birbiriyle yepyeni bağlar kurup yeniden hayat nabzı vurmaya başlayan yepyeni bir organize olma ilke ve biçiminin her ânımıza sirayet eden nefhasıdır. Onunla dirilemeyen, candan âzade bir ten olarak çürüyüp kokuşmaya, dağılıp yok olmaya mahkumdur.

Zamanın ruhu denen şey, ne uğruna hayat sürüp ne umabileceğimizi ve buna vasıl olmak için hangi vasıtaları nasıl kullanacağımızı, bütün bunları nasıl ve ne büyüklükte bir organize olma marifetiyle tahakkuk ettireceğimizi bize ilkâ, ilham ve dikte eden o diriltici ya da kahhar, o davetkar çağrı ya da çaresiz bırakan icbar, o merhametle kuşatan ya da gaddar nefhadır.


İşte bütün bunların, içinde bir tohum olarak dürülüp saklandığı o kısa özet:

"...tarih denen şeyin bir "organize olma ilke ve biçimleri" rekabeti olduğuna inanıyorum, daha doğrusu majör tarih böyle. Minör düzeyde tarih ise "organize olma fırsatı bulamamış arzular" çöplüğü... İnsanlar, organize olmakta olan majör senaryoları keşfetmekte mahir; hayatın tam burasında, kendisine lütfedilen figüranlığın keyfini sürmek yönündeki seçimler, hayat suyumuzu nasıl "majör tarihin değirmenine akıtıp israf ettiğimiz"in mebzul örnekleri ile dolu."

QOSHE - Moral Zaman Olarak Tarih - Vehbi Başer
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Moral Zaman Olarak Tarih

3 36
29.12.2023

Sen mefahir goygoycususun tosunum, geçmiş zaman hikayeleri anlat.

Tarih dediğin insan tarafından çamuru karılmış kerpiç evler denizi gibi bir şeydir; insanı denklemden çektiğinde tarihten geriye nesnel-fiziksel zaman kalır.

Bunu bilmek yetmez: Tarih, sürekli çalkalanan o aynı deniz değil, insanoğlunun kısmen iradî, kısmen zarurî istihâle ve başkalaşma sürecidir ki, tekno ilerleme denen şey, tarihi “oyuncakların mükemmelleşmesi olarak indirgeyen”, göze görünür olana iltifatı bol bir ergen tahkiyesidir.

Oysa Tarih, göze görünmeyenin yoğurulduğu, dönüp de insanı yeniden yoğuran bambaşka mayaların ve mayalanma ve çürümenin iç içe seyrettiği insanî varoluşun dönüşüm mecrâıdır.

Tarih yeni bir insanın yaratılması, o yeni insanın insanî her şeyi yeniden yaratması çift yönlülüğü içinde yol alan beşerî bir üründür.

Tanrı’nın insana bahşettiği her üstün meziyetin kendisinde görünür hale gelmekle kalmadığı, dönerek yeni insanî kapasitelerin yaratılmasına açık, insana tanrısal bir inayetle bahşedilmiş kendi kendini bambaşka yaratma kudretiyle yaratılan bir oluş sürecidir Tarih.

Bu, kesintisiz bir yücelme süreci değil yücelme ölçüsünce gerileme ve aşağılıklaşma potansiyelini realize eden çift tabiatlı bir gerçeklik alemi demektir. Tarih, fânî olanın dinelmesi, ıssız ve izsiz bir yola girip cangılda şenlik kurması, tabiat karşısındaki sınırlılıkların aşılması, başka fânîlerin bu şenliği devralması, daha başkalarının şenlik yıkıcı saldırısı… ile yürüyen moral zamanlılığımızdır.

TARİH: NESNEL-FİZİKSEL vs İNSANÎ-MORAL ZAMAN
Tarihin varoluşumuza tabiattan daha mühim bir çerçeve çizdiğini ve aslında hem insan olmaklığımızdan kaynaklanan bir fenomen alanı hem de insan olmaklığımızı kayıt........

© Fikir Coğrafyası


Get it on Google Play