İsmet Özel’in kendi kurucusu ve başkanı olduğu İstiklal Marşı Derneği’nin web sitesinde yayınladığı “UTANÇ İMANDANDIR” başlıklı yazıyı, temel dil bilgisi, anlatım bozuklukları ve mantık hataları açısından analiz ettiğim yazıma Özel hayranlarından beklediğim tepkiler geldi.

Kaleme aldığım yazıda, Özel’in bütün fikirlerini, karakterini, geçmişini, şiirini, edebiyata katkılarını eleştirmemiştim.

Eleştirilerim sadece son yazısındaki dil, anlam ve mantık hataları ile ilgiliydi.

Yazısının muhtevasına da doğrudan bir eleştiri getirmemiştim.

Yani eleştirilerimin neredeyse tamamı usule yönelikti, esasa değil!

Sadece son yazısından örneklerle Özel’in nesrini zayıf bulduğumu ifade etmiştim.

Maalesef ülkemizde insanların meşhur siyasiler, sanatçılar ve düşünürlerle ilgili kanaatleri, “tapma” ya da “düşman olma” kutuplarından birinde şekilleniyor.

Bu iklimde “tenkit” sadece tek bir anlama geliyor: düşmanlığın ilanı!

İnsanlar sevdikleri ile kendilerini adeta özdeşleştiriyorlar.

Hele İsmet Özel söz konusu olduğunda iş tamamen bir “fanatizme” inkılap ediyor.

Fanatikleri, kafalarında bir tür dokunulmazlık yahut “her türlü eleştiriden muafiyet” zırhı giydirdikleri üstatlarına yönelik bir tenkit duyduklarında dehşete kapılıyorlar.

Üstatlarına yöneltilen tenkitleri bizzat kendilerine yapılmış hakaretler gibi algılıyorlar.

Malumu ilam etmek olsa da tekrarlayalım: İsmet Özel hiç bir yazısı eleştirilemeyecek layüsel bir tanrı, bir peygamber yahut dini bir şahsiyet değil.

Eleştiri de düşmanlık değil…

Münekkit bir yazıyı, o yazının yazarın yok olup yerin dibine girsin diye tenkit etmez.

Bu basit kaideyi içselleştiremeyecek kadar duygusal bir toplumuz.

Özellikle meşhur kimselere, doğrularını yanlışlarını tartarak kıymet biçmeyi başaramıyoruz.

Maalesef sevdiklerini dokunulmaz kılıp tanrılaştırma hevesi de, toplumumuzda yaygın bir maluliyet.

Bu maluliyet bir yönüyle düşük zekaya işaret ediyor… Yahut zihinsel tembelliğe…

İsmet Özel’in tek bir yazısındaki bariz dil hatalarını tespit edip eleştirdim.

O yazının insicamsız fikirlerle, mantık hatalarıyla ve kötü ifade edilmiş, tutarsız cümlelerle dolu olduğunu gösterdim.

Bu gösterdiğim kusurları kimse inkar edemedi zaten.

İsmet Özel fanatikleri bile…

Öyle olunca üstatlarını temize çıkarma adına bir takım argümanlar üretmeye başladılar.

Bunları başlıklar altında toplayalım.

İsmet Özel’in, yazdıklarında "sağlıklı neden-sonuç ilişkileri", "anlam bütünlüğü" ve tutarlılık aranması gereken bir “akademisyen” olmadığını ileri sürenler çıktı!

Sanki anlamlı, tutarlı, mantıklı şeyler söylemek sadece akademisyenlerin harcıymış gibi!..

Sanki bir “fikir adamı” olma iddiasıyla kalem oynatan birinin böyle bir mesuliyeti yokmuş gibi.

Sanki İsmet Özel’in istediği kadar anlamsız/mantıksız cümle kurma ve kendisiyle çelişme özgürlüğü varmış gibi.

Ölü olsun diri olsun bazı “tapılırcasına” sevilen siyasetçilerin fanatikleri de tıpkı İsmet Özel'in hayranları gibi marazi bir sevgiyle seviyorlar liderlerini. Ne hata yaparsa yapsın, ne kadar kendisiyle çelişirse çelişsin, ne kadar tutarsızlık sergilerse sergilesin değeri azalmıyor gözlerinde...

Çünkü onların “tanrısal bir dokunuşla seçilmiş”, “özel” kişiler olduğuna inanıyorlar…

Zihinlerinde layüsel bir makama oturttukları şahsiyetlerin hatalarını fark edip gösterenleri “nasipsizlikle”, olmadı “hasetçilikle”, o da olmadı “ihanetle” itham ediyorlar.

Halbuki “nasipli olmak” belki de sadece kesin inançlı kimselere anlamlı gelecek bir ifade.

İlahi bir ışıkla donandığına inanılan liderin/şeyhin/üstadın kıymetini görüp, kendileri gibi takdir etmenin bir “nasip meselesi” olduğu fikrine ancak kült mensupları itibar eder.

Haset ithamı daha da garip!

Bu mantığa göre münekkidin yegane motivasyonu “haset” olmalı!

Öyle ya! Bir insan haset etmese yüce üstadı niye eleştirsin?!..

Birçok sahtekâr siyasetçinin tabii bir iç güdü ile keşfettiği bir zaaf bu: Asıl mühim olan ne söylediğin değil, insanlarda hangi hissi uyandırdığın... Hatta ne yaptığın bile önemsiz, ne hissettirdiğin yanında.

İnsanların fanatiği haline geldikleri şöhretleri, kendilerini “iyi hissettirdiği için” el üzerinde tutuyorlar.

İsmet Özel hayranları özelinde bu derin bir aşağılık kompleksini işaret ediyor.

Batının gücü, refahı, teknolojisi, ilerlemesi karşısında kayda değer bir varlık gösterememenin derin ezikliğini hissedenler, İsmet Özel’in bütün bunları çok yüksek perdeden, çok öz güvenli bir tavırla aşağılayan, değersizleştiren, anlamsızlaştıran sesi ile rahatlıyor, kendilerini iyi hissediyorlar.

Dindar kimliklerini belli etmeye çekinenler, ideolojilerinden bir türlü emin olmayanlar, inandıklarını “ötekilere karşı” çatır çatır savunacak öz güveni geliştiremeyenler, kendileri adına bunu yapan, çekindikleri kim varsa hepsine meydan okuyan şairi coşkuyla bağırlarına basıyorlar.

Bu başlıkta toplanan eleştirileri yönetenler aslında, bizi iyi hissettiren adamın büyüsünü bozup “hislerimizle oynama”, “zihin konforumuza dokunma” demiş oluyorlar.

Bu argümana İsmet Özel’in kendisi ne derdi bilmiyorum ama ben onun yerinde olsam bunu hakaret kabul ederdim.

Öte yandan şunu da kabul etmek lazım ki şiirde ilk aranan şey insicam, tutarlılık, mantık değil. Mühim olan, -ipe sapa gelmez sözler üzerinden olsa bile- hisleri tetikleyebilmek… insanların duygu durumlarını değiştirebilmek…

Toplumumuzda uzun asırlardır siyaset, din ve şiir maalesef iç içe geçmiş vaziyette.

Şah İsmail, Fatih Sultan Mehmet, Yavuz Sultan Selim, Kanuni Sultan Süleyman gibi tarihimizin bir çok siyasi lideri aynı zamanda şair.

En önde giden ideologlarımız (Necip Fazıl, Nazım Hikmet, Atsız, Sezai Karakoç vs.) hep şair.

Modern dönemde de tablo fazla değişmedi.

Modern dönem siyasetçilerimiz Bülent Ecevit, Muhsin Yazıcıoğlu şair.

Sadece siyasiler mi? Din adamları da şair!..

Fethullah Gülen de şiir yazıyor, Mesihliğini ilan eden Hasan Mezarcı da…

Şairlerin "ötelerden" bu dünyaya sezgi yoluyla haberler taşıyan bir çeşit "kam" yahut "şaman" oldukları fikri, toplumsal bilinç altımızda yaşıyor.

O koca koca profesörlerin, kanaat önderlerinin, heveskar İslamcıların, İsmet Özel'in nesirlerindeki tutarsızlık ve dağınıklığı görüp kabul etmeleri halinde ödeyecekleri çok ağır bir bedel var: Seneler boyu akıllarına ve kalplerine doldurdukları, hisli ama tutarsız, heyecan verici ama anlamsız, iyi hissettirici ama mantıksız sözlerin zayıflığını, dolayısıyla kendi zayıflıklarını teslim etmek.

Gelen diğer itirazlar ve tepkileri bu başlıkta toplamak mümkün. Onlardan örnekler paylaşmayacağım. Çoğu kırık dökük, imlası bozuk, anlamsız, hakaretamiz cümleler... Ad hominem safsatasının nadide numuneleri. Yazanların akıllarıyla değil hisleriyle “tutuldukları” şair üstatlarını eleştiren bir hadsize kapasiteleri ölçüsünde had bildirme çabaları... Ciddiye alınacak şeyler değil…

Tenkidin kıymeti, münekkidin kimliğine bakarak tayin edilmez. Eğer münekkit bir haksızlık yaptıysa, yanlış bir şey söylediyse, değerlendirmesi sathi kaldıysa bunlar tespit edilir, ortaya konulur.

Tenkidin olmadığı bir yerde akıl ve itidal sahadan çekilir. Geriye sadece nefret ve hayranlık hislerinden tutulup manipüle edilen kalabalıklar kalır. Duygusal, dizginlerini tamamen hislerine teslim etmiş, biraz olsun iyi hissedebilmek için her tavizi vermeye hazır bir toplumda “his manipülasyonuna” soyunanlara geniş bir alan açılır.

Pek çok insan anlamıyor: sadece hisleriyle hareket eden bir kitleyi aldatmak, elde etmek, manipüle etmek dünyanın en kolay işi.

Bu tuzağa düşmemek için nitelikli münekkitlere ve tenkitlerine çok ihtiyacımız var.

Tenkidin kalitesinin artması da yine nitelikli karşı tenkide bağlı.

Eleştirilerimde haksızlık, tutarsızlık, mantık hataları yaptığımı düşünenler hatalarımı ortaya koyarlarsa onlara minnettar olurum.

Ama sen bizim fanatiği olduğumuz üstada nasıl laf edersin türünden mızmızlanmalar tenkit falan değil. Kimse kusura kalmasın.

QOSHE - Kimse Kral Çıplak Demezse - Salih Cenap Baydar
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Kimse Kral Çıplak Demezse

4 0
26.11.2023

İsmet Özel’in kendi kurucusu ve başkanı olduğu İstiklal Marşı Derneği’nin web sitesinde yayınladığı “UTANÇ İMANDANDIR” başlıklı yazıyı, temel dil bilgisi, anlatım bozuklukları ve mantık hataları açısından analiz ettiğim yazıma Özel hayranlarından beklediğim tepkiler geldi.

Kaleme aldığım yazıda, Özel’in bütün fikirlerini, karakterini, geçmişini, şiirini, edebiyata katkılarını eleştirmemiştim.

Eleştirilerim sadece son yazısındaki dil, anlam ve mantık hataları ile ilgiliydi.

Yazısının muhtevasına da doğrudan bir eleştiri getirmemiştim.

Yani eleştirilerimin neredeyse tamamı usule yönelikti, esasa değil!

Sadece son yazısından örneklerle Özel’in nesrini zayıf bulduğumu ifade etmiştim.

Maalesef ülkemizde insanların meşhur siyasiler, sanatçılar ve düşünürlerle ilgili kanaatleri, “tapma” ya da “düşman olma” kutuplarından birinde şekilleniyor.

Bu iklimde “tenkit” sadece tek bir anlama geliyor: düşmanlığın ilanı!

İnsanlar sevdikleri ile kendilerini adeta özdeşleştiriyorlar.

Hele İsmet Özel söz konusu olduğunda iş tamamen bir “fanatizme” inkılap ediyor.

Fanatikleri, kafalarında bir tür dokunulmazlık yahut “her türlü eleştiriden muafiyet” zırhı giydirdikleri üstatlarına yönelik bir tenkit duyduklarında dehşete kapılıyorlar.

Üstatlarına yöneltilen tenkitleri bizzat kendilerine yapılmış hakaretler gibi algılıyorlar.

Malumu ilam etmek olsa da tekrarlayalım: İsmet Özel hiç bir yazısı eleştirilemeyecek layüsel bir tanrı, bir peygamber yahut dini bir şahsiyet değil.

Eleştiri de düşmanlık değil…

Münekkit bir yazıyı, o yazının yazarın yok olup yerin dibine girsin diye tenkit etmez.

Bu basit kaideyi içselleştiremeyecek kadar duygusal bir toplumuz.

Özellikle meşhur kimselere, doğrularını yanlışlarını tartarak kıymet biçmeyi başaramıyoruz.

Maalesef sevdiklerini dokunulmaz kılıp tanrılaştırma hevesi de, toplumumuzda yaygın bir maluliyet.

Bu maluliyet bir yönüyle düşük zekaya işaret ediyor… Yahut zihinsel tembelliğe…

İsmet Özel’in tek bir yazısındaki bariz dil hatalarını tespit edip eleştirdim.

O yazının insicamsız fikirlerle, mantık hatalarıyla ve kötü ifade edilmiş, tutarsız cümlelerle dolu olduğunu gösterdim.

Bu gösterdiğim kusurları kimse inkar edemedi zaten.

İsmet Özel fanatikleri bile…

Öyle olunca üstatlarını temize çıkarma adına bir takım argümanlar üretmeye başladılar.

Bunları başlıklar altında toplayalım.

İsmet Özel’in, yazdıklarında "sağlıklı neden-sonuç ilişkileri", "anlam bütünlüğü" ve tutarlılık aranması gereken bir “akademisyen” olmadığını ileri sürenler çıktı!

Sanki........

© Fikir Coğrafyası


Get it on Google Play