Geçtiğimiz ay boyunca gündemi kaplayan iki ayrı soruşturma, Türkiye’de ‘yargı’nın bir gösteri ve güç yarıştırma alanı haline geldiğini bir kez daha gösterdi.

Kara para aklama, vergi kaçırma ve suç örgütü kurma suçlamalarıyla tutuklanan Engin Polat ve Dilan Polat hakkında yürütülen soruşturma, iktidar yanlısı medyanın büyük gayretiyle, hakkında en çok haber okuduğumuz konuların başında geldi. Bu soruşturmalarla ilgili basına yansıyan ayrıntılardan, istenildiğinde emniyet yetkililerinin ve MASAK uzmanlarının ne kadar etkili çalışabildiğini gördük. Daha da önemlisi savcılıkların başka davalarda görmeye hasret olduğumuz bir hızla iddianame yazabildiğine tanık olduk.

Osman Kavala hakkında uygulanmayan yasalara, Tahir Elçi dosyasında hem soruşturma hem de yargılama aşamasında gözlenen isteksizliğe, Can Atalay kararında ölü taklidi yaparak kararı geciktiren mahkeme heyetlerine inat, Polatların ve sonradan tutuklanan fenomenlerin yargı süreçlerinin nasıl “tıkır tıkır” işletildiğini topluca izledik. Kelepçelenmiş sanıklara soru sorabilen gazetecilerin acar yorumlarıyla, anında sızdırılan ifadelerin fenomen videoları eşliğinde sunuluşuyla, adaletin kusursuz işleyişi konusunda “rahatladık.”

Nisan ayında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başlatılan ve basında ‘Fatih Terim fonu’ olarak isimlendirilen olaylar zinciri, Türkiye’nin gündemine ‘fenomen soruşturmaları’na denk bir gürültüyle oturdu. Polat dosyasında bir ‘yargı gösterisi’ olarak şekillenen süreç, ‘Fatih Terim fonu’ soruşturmasında ‘yargı üzerinden güç gösterisi’ olarak Türkiye’de yargının genel portresini bu defa tersinden tamamladı.

Futbol ve iş dünyasının ünlü isimlerinin bir bankanın şube müdürü tarafından yüksek kazanç vaadiyle dolandırıldığı iddiası üzerine açılan davanın ilk duruşmasındaki ifadeler ve ortalığa saçılan diğer detaylar, yargı kurumunun herkese eşit mesafede olmadığını ve seçkinler arasında bile güvenilmezliğini gözler önüne serdi. İddialara göre, önce cumhurbaşkanından ve onun yönlendirdiği yürütme içinde etkili makam sahiplerinden sorunun çözümü talep edilmiş, sonuç alınamayınca yargıya başvurulmuştu.

Soruşturma sürecinde olayın odağı olan bankanın genel müdürünün ve genel müdür yardımcısının isimleri birçok ifadede yer almasına rağmen, iddianamede bu isimlere tanık, sanık ya da şikayetçi sıfatlarıyla yer verilmedi. Bu yetmezmiş gibi, BDDK kararıyla soruşturmanın ‘zimmet suçu’ndan değil, ‘nitelikli dolandırıcılık’tan açılması sağlandı. Bu tercihle yalnızca bankanın itibarı korunmakla kalmadı, alacakların bankadan tahsilinin önü de kapatılmış oldu.

Soruşturmaya ismi verilen, kamuoyuna yıllardır ‘kerameti kendinden menkul’ bir otorite olarak sunulan, ‘imparator’ unvanıyla taçlandırılan kişi de birçok ifadede adı kayıtlara geçirilmiş olmasına rağmen, iddianamede sanık, tanık ya da şikayetçi sıfatıyla adına yer verilmeyen ‘dokunulmaz seçkinler’ arasındaydı. Böylelikle toplumsal hiyerarşi ve güç dinamikleri iddianameye yansıtılmış oldu.

* * *

Anthony W. Pereira, Siyasal Adalet(sizlik): Brezilya, Şili ve Arjantin’de Otoriterlik ve Hukuk Düzeni (Political (In)Justice: Authoritarianism and the Rule of Law in Brazil, Chile, and Argentina) başlıklı kitabında, otoriterliği araştıran çalışmaların pek azında otoriter yönetimlerin hukuksal uygulamalarının incelenmiş olmasından yakınır. Bu yanlışın otoriter rejimlerde hukuka ilişkin uygulamaların tamamen ortadan kaldırıldığı varsayımından kaynaklandığını hatırlatır. Sanılanın aksine otoriter rejimlerde hukukun tamamen sıfırlanmadığının, otoriter iktidarların meşruiyetinin sağlanmasında belli oranda hukuka dayanıldığının altını çizer. Otoriter ortamlarda hukuk düzeni işliyormuş izlenimi verecek uygulamaların önemli bir yeri olduğunu özellikle belirtir.

Pereira’nın işaret ettiği en önemli nokta hukukun garantisinin mahkeme binaları ya da kurulmuş ve işlevli gibi görünen mahkeme heyetleri olmayıp yargılama süreçlerinden kaynaklanıyor oluşudur. Bu yüzden otoriter rejimlerde mahkemelerde adaletin sağlanıp sağlanmadığını anlamanın yolunun duruşmaların nasıl yapıldığının incelenmesinden geçtiğini belirtir. Ancak yargı sürecinin detaylarının incelenmesiyle, bunların yakın çekim fotoğraflarına bakılarak hukukun nasıl manipüle edildiğinin, çarpıtıldığının ve kötüye kullanıldığının görülebileceğini ifade eder.

* * *

Engin Polat ve Dilan Polat üzerinden sahneye konulan ve iktidar yanlısı medya aracılığıyla gözümüze sokulan ‘adalet gösterisi’nin sihri, ‘Fatih Terim fonu’ iddianamesine yansıyan güç ilişkilerinin ortalığa dökülüşü ile bozulmuş görünüyor. Görkemli mahkeme binalarında yürütülen ‘yargı gösterisi’nde sunulanla yetinmemek ve hukuksal özün peşinden ısrarla gitmek halkların nefes alacağı bir siyasal ortamın da garantisi oluyor.

QOSHE - Bir gösteri alanı olarak yargı - Yücel Demirer
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Bir gösteri alanı olarak yargı

13 1
02.12.2023

Geçtiğimiz ay boyunca gündemi kaplayan iki ayrı soruşturma, Türkiye’de ‘yargı’nın bir gösteri ve güç yarıştırma alanı haline geldiğini bir kez daha gösterdi.

Kara para aklama, vergi kaçırma ve suç örgütü kurma suçlamalarıyla tutuklanan Engin Polat ve Dilan Polat hakkında yürütülen soruşturma, iktidar yanlısı medyanın büyük gayretiyle, hakkında en çok haber okuduğumuz konuların başında geldi. Bu soruşturmalarla ilgili basına yansıyan ayrıntılardan, istenildiğinde emniyet yetkililerinin ve MASAK uzmanlarının ne kadar etkili çalışabildiğini gördük. Daha da önemlisi savcılıkların başka davalarda görmeye hasret olduğumuz bir hızla iddianame yazabildiğine tanık olduk.

Osman Kavala hakkında uygulanmayan yasalara, Tahir Elçi dosyasında hem soruşturma hem de yargılama aşamasında gözlenen isteksizliğe, Can Atalay kararında ölü taklidi yaparak kararı geciktiren mahkeme heyetlerine inat, Polatların ve sonradan tutuklanan fenomenlerin yargı süreçlerinin nasıl “tıkır tıkır” işletildiğini topluca izledik. Kelepçelenmiş sanıklara soru sorabilen gazetecilerin acar yorumlarıyla, anında sızdırılan ifadelerin fenomen videoları eşliğinde sunuluşuyla, adaletin kusursuz işleyişi konusunda “rahatladık.”

Nisan ayında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başlatılan ve basında ‘Fatih Terim fonu’ olarak isimlendirilen olaylar zinciri, Türkiye’nin gündemine ‘fenomen soruşturmaları’na denk bir gürültüyle oturdu. Polat dosyasında bir ‘yargı gösterisi’ olarak şekillenen süreç, ‘Fatih Terim fonu’ soruşturmasında ‘yargı üzerinden güç gösterisi’ olarak Türkiye’de yargının genel portresini........

© Evrensel


Get it on Google Play