Enflasyon belası herkesi vurmaya devam ediyor.

Ama sorun olan kısım enflasyon ile samimi mücadele edilemeyen bir yaklaşımın tercih edilmesi…

Kiracılar ile ev sahiplerini karşı karşıya getiren yüzde 25 zam sınırlaması nasıl ki aldığı evin kredisini öderken, kiracısına piyasa rayici oranında zam yapamadığı için ev sahiplerini zarara uğratıyorsa, yabancılara vatandaşlık karşılığı konut satışı ortaya çıkan konut fiyatlarındaki kontrolsüz artışın insanların konut sahibi olamaması nedeniyle zarara uğratıyor.

Yani kimse memnun değil.

Hâlbuki her şey ayan beyan ortaya dökülse:

Biz Trump’a ülkemizin itibarını yerle bir etmemesi için kafa tuttuk, sonra kasadaki dolarları ekonomimizin güçlü olduğu algısını vermek adına piyasaya sürerek rezerv erittik

Bu nedenle artık döviz şoklarına dayanaksız hâle geldik.

Bir de üstüne pandemi sorunlarını aşmak için basılan paraların yarattığı küresel enflasyonu düşürmek adına ABD’nin faiz artırımı gelmesin mi?

Bir de bu durum seçime yakın olmasın mı?

Ne yapacağız, tabii ki de ekonominin iyi olduğu algısını vermek için 15 yılda biriktirdiğimizi seçime kadar yiyecek, yapısal düzenlemeleri umursamayacak bir ekonomik yaklaşımı esas alacağız.

Vatandaşımız bizim yüceliğimizi ve iş bitiriciliğimizi bilir.

Türkiye’de her sorunun hakkından ancak biz geliriz.

Bu nedenle neymiş rasyonel piyasa refleksi, doları da yakarız, TL’yi de değersizleştirecek düşük faiz politikalarına yapısal reformlara girişmeden yöneliriz, sonra da dolar eksikliğimizi gidermek için dövizle konut satışından vatandaşlık veririz.

Ne olacak sanki?

Diyebilirlerdi ama demediler.

Çok görmeyelim ama, tabii ki iktidar olduğu için vatandaşın ekseriyetle oyunu alması nedeniyle ne yapsa hakkıdır, hukukudur.

İsterse 20 yıllık birikimi kullanır, ülkenin geleceğini birkaç yılda heba eder, isterse dün kavga ettikleriyle bugün barışır, kaybedilen yılların faturasını hasır altı eder.

Kim soracak sanki…

Neyse ne…

Ülkemizin çarpıklıklarına odaklanmanın getirdiği yorgunluğa kapılmadan bugünün sorunlarına odaklanarak çözüme kafa yoralım artık.

İşte o çözüm arayışının biri de Ankara Ticaret Odası’nda 60.Komite olarak görev yapan Restoran, Lokanta, Kafe Hizmetleri Meslek Komitesi’nin Başkanı Abdurrahman Işıksever ve Yönetim Kurulu Üyelerinden geldi.

Hizmet sektörünün en önemli istihdam kaynaklarından biri olan bir alanda çalıştıklarını belirten Işıksever, pandemi dönemindeki vergi borçlarını ödemeye çalışan birçok işverenin artan zamlar nedeniyle artık bir bir kapatmaya başladığına değindi.

Işıksever, pandemi teşviklerinin 2023 yılında sonlanmasının yanında artan maliyetlerin yanında her zamanki müşterilerinin alım gücünün azalmasıyla sektörün büyük bir daralma içine girdiğini dile getirdi.

Zorlu bir sektör gerçekten, kendi içinde de birçok dinamik barındırıyor.

Birçok eleştirinin yanında sektörde çalışan işgücünün büyük çoğunluğunun herhangi bir eğitim almadığından da yakındı Işıksever

İşgücünün nitelikli olmasının sektörü daha profesyonelleştireceğini belirterek Mesleki Yeterlilik Kurumu’na çağrıda bulundu ve garson, komi, karşılama elemanı vb. iş gücünün eğitiminin sertifikalandırılmasını talep etti.

KDV oranlarındaki karışıklık nedeniyle muhasebe kayıtlarının tutmanın zorlaştığını dile getiren Işıksever yasal düzenlemeler konusunda fikirlerinin alınmasının sektörde daha etkili kararlar verilmesini kolaylaştıracağının da ayrıca altını çizdi.

Uzun bir konuşma yaptık.

Işıksever, şirketlerin müşterilerinin alım gücü düştüğü için eko ürünler çıkarmaya başladıklarına vurgu yaptı.

Artık müşterilerin yüzde 70’nin bu eko ürünleri yediğini dile getirdi.

Ekonomideki durumu da şu sözlerle özetledi:

“Eko Hayat Eko Yemek”

Haklı olarak şikâyet ettiği sorunun ise bu zamların sorumlusunun kendileri olduğu yönünde yapılan açıklamalar olduğuna vurgu yaptı.

Sektör gerçekten de istihdam yükünün önemli bir bölümünü taşıyor.

Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB)’nin son verilerine göre işsizliğin en hızlı arttığı ilk üç sektör içinde yer alıyor.

Enflasyonla mücadelede alım gücünün düşmesinin tüm sektörlerdeki zombi şirketleri yok etmesi ve verimlilik esaslı üretim ile sektörün yeniden büyüme ivmesine girmesi bu mücadelenin olağan bir süreci…

Bu aşamada kamunun tasarruf yaparak reel sektörün daralmasına engelleyecek tedbirler alması ve bu tasarrufları da bu politikalara kaynak olarak kullanması çok ama çok önemli…

Sanırım biz burada istediğimizi sağlayamıyoruz.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yüksek zam yaptığını belirterek haşladığı ev sahibi gibi gıda sektöründekilerin de bizzat bakanlar tarafından adisyonlarla zammın sebebi olarak gösterilmesi basit siyaset oyunlarından başka bir şey değil.

İnsanlar kârını artırmak için değil, tekkeyi döndürmek için gelen maliyetleri zamlara yansıtıyorlar.

Bu nedenle zamların arka planını iyi değerlendirmek gerekiyor.

Birçok zammın çarpanını artıran asgari ücret zammı ile enerji kalemlerine gelen zamların aslında gerçekleştiği oranın kat ve kat fazlası olarak tüm sektörlere yansıyor.

Çünkü arada çalışan birçok firma ve işgücünün olması zamlanan bu iki temel kalemin aslında enflasyonu tetikleyen bir döngü yarattığını gösteriyor.

Çözüm arayanlara tekrar söyleyeyim:

Ölçülebilir bir ekonomi kurmadan potansiyelinizi yakalayamazsınız.

Örnek vermek gerekirse dolapta ne varsa yemekte o pişer.

Planlayabileceğinizden büyük bir ekonominiz varsa o zaman sistemler kurmak zorundasınız.

Türkiye’nin çuvalladığı yer işte burası…

Sistem kurmakta direniyor.

Çünkü siyaset şu an bu reformları yapmaya hazır değil.

Son olarak Işıksever’in şu haklı talebini söylemeden bitirmeyeyim:

İşçilerinin SGK ödemelerini yapmak istediklerini fakat SGK’nın bankalarla anlaşması olmadığı için komisyon ödemesi çıkardığını kaydetti.

Olaya, basit bir alışverişte aracısı olan bankanın hakkını aldığı yönünde bir değerlendirmeyle bakabiliriz ama işçinin hakkının işveren tarafından verilmesini kolaylaştıracak girişimlerin ülkemizin çalışma huzuruna katkı sunacağını düşünerek sağlayacağı faydanın daha fazla olacağı hasebiyle böyle bir değerlendirmeden gayrı bir bakışla en azından, namuslu ve işçisini düşünen işverenlerin işinin kolaylaştırılması sürecine pozitif katkı verilmesi gerektiğine inanıyorum.

Benden söylemesi…

QOSHE - Eko hayat eko yemek - Neşat Gündoğdu
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Eko hayat eko yemek

12 0
16.02.2024

Enflasyon belası herkesi vurmaya devam ediyor.

Ama sorun olan kısım enflasyon ile samimi mücadele edilemeyen bir yaklaşımın tercih edilmesi…

Kiracılar ile ev sahiplerini karşı karşıya getiren yüzde 25 zam sınırlaması nasıl ki aldığı evin kredisini öderken, kiracısına piyasa rayici oranında zam yapamadığı için ev sahiplerini zarara uğratıyorsa, yabancılara vatandaşlık karşılığı konut satışı ortaya çıkan konut fiyatlarındaki kontrolsüz artışın insanların konut sahibi olamaması nedeniyle zarara uğratıyor.

Yani kimse memnun değil.

Hâlbuki her şey ayan beyan ortaya dökülse:

Biz Trump’a ülkemizin itibarını yerle bir etmemesi için kafa tuttuk, sonra kasadaki dolarları ekonomimizin güçlü olduğu algısını vermek adına piyasaya sürerek rezerv erittik

Bu nedenle artık döviz şoklarına dayanaksız hâle geldik.

Bir de üstüne pandemi sorunlarını aşmak için basılan paraların yarattığı küresel enflasyonu düşürmek adına ABD’nin faiz artırımı gelmesin mi?

Bir de bu durum seçime yakın olmasın mı?

Ne yapacağız, tabii ki de ekonominin iyi olduğu algısını vermek için 15 yılda biriktirdiğimizi seçime kadar yiyecek, yapısal düzenlemeleri umursamayacak bir ekonomik yaklaşımı esas alacağız.

Vatandaşımız bizim yüceliğimizi ve iş bitiriciliğimizi bilir.

Türkiye’de her sorunun hakkından ancak biz geliriz.

Bu nedenle neymiş rasyonel piyasa refleksi, doları da yakarız, TL’yi de değersizleştirecek düşük faiz politikalarına yapısal reformlara girişmeden yöneliriz, sonra da dolar eksikliğimizi gidermek için dövizle konut satışından vatandaşlık veririz.

Ne olacak sanki?

Diyebilirlerdi ama demediler.

Çok görmeyelim ama, tabii ki iktidar olduğu için vatandaşın ekseriyetle oyunu alması nedeniyle ne yapsa hakkıdır, hukukudur.

İsterse 20 yıllık birikimi kullanır, ülkenin geleceğini birkaç yılda heba eder, isterse dün kavga ettikleriyle bugün barışır, kaybedilen yılların faturasını hasır altı eder.

Kim soracak sanki…

Neyse ne…

Ülkemizin çarpıklıklarına odaklanmanın getirdiği yorgunluğa kapılmadan bugünün sorunlarına odaklanarak çözüme kafa yoralım artık.

İşte o çözüm arayışının biri de........

© Elips Haber


Get it on Google Play