Metin Münir’in anısına…

Hiçbir ses bana yağmur kadar zevk vermiyor.


Özellikle Mayıs gibi toprağın ısınmaya başladığı, yağmur beklenmeyen bir ayda duyduğum zaman. Şimdi, bu öğle vaktinde olduğu gibi… Buzdolabı mırıldanır, düdüklüde bezelye pişer, ayaklarım küçük sandalyenin üzerinde kitap okurken.


Gök gürlemesi… Görülmeyen bir kepçe, bulutların içinden su alıp yere dökerken gökyüzünün kenarına çarpıyor.


Yağmur gücünü artırıyor. Kuş sesleri kesildi.


İyi ki sabahleyin yemliklerine gannavuri doldurmadım. Islanacaklar ve yenmez olacaklardı. Şimdi boş cam yemliklerin içine yağmur suyu dolmakta. Yağmur dindikten sonra bunlara bakarak ne kadar yağdığını ölçeceğim.


Kapının önündeki Crocs’larımın içine su doldu. Havalandırmak için pencerenin kafesine astığım pijama altı ve tişört ıslanıyordur ama ne gam. Denizde kum bende pijama altı ve tişört.


Arabamın üzerinde son yağmurun bıraktığı toz izleri vardı, onlar da siliniyordur.


Şimdi yağmur gücünü biraz azalttı ve çiftçinin “toprak yağmuru” dediği hâli aldı. Toprak yağmuru, yani toprağın üstünden akıp giden değil, yumuşak olduğu için toprağın onu emmesine izin veren yağmur.


Çocukken bu yağmurlar yağdığında sokağa çıkar ve coşkuyla “Yağ yağ yağmurum, hellim ekmek vereyim, ye de gene vereyim,” diye bağırırdım, diğer çocuklarla beraber. Annem de içeriden “Islanıp hasta olacaksın, içeri gir,” diye çağırır, ormandan haftada veya iki haftada bir gelen babama sunmak üzere aklına yazdığı kabahat listeme bir tanesini daha eklerdi.


Babam haftada veya iki haftada bir geldiğinde bunları dinledikten sonra beni çağırır, annemle yemekten sonra içtikleri kahvelerin fincanları yemek masasının üstünde soğurken, bana güzel bir dayak atardı. Bazen dayak o kadar şiddetlenirdi ki annem “Başına vurma,” daha sonra “Kâfi” gibi lâflarla araya girerdi ama boşuna. Dayak tren gibidir; bir defa hızını aldı mı, frene basınca hemen durmaz.


Nereden hatırladım şimdi bunu?


Boş ver MM. O unutamadığın dayaklardan, çocuklarına vurmamayı öğrendin. Belki bunu öğrenmek için yedin o dayakları.


“Belki. Ama dayak yemeseydim dayakçı olacağımı kim söyledi?”


Kapatalım MM. Bak, ne güzel, yağmur yağmaya devam ediyor. Toprak yumuşadı. Su dolan dallar ağırlaşıp yere doğru eğildi.


Bu sabah mavi bir gökyüzüne uyandığında, İtalya’da sellere sebep olan bulutların buraya kadar uzanıp bahçeni şenlendireceği aklına gelmiş miydi?


Bu arada düdüklü tencere de öttü ve yemeğin piştiğini haber verdi.


Kalk altını kapat. Üzerine bir ton zeytinyağı döktüğün pantolonunu Kosla’ya bastır. Çilekleri yıka.


Yağmur dinince, güneş çıkacak. İlk güvercinlerin sesini duyacaksın, sonra kargaların, sonra serçelerin kesilmeyen ötüşleri başlayacak. Öğleden sonra belki arıkuşları da uğrar.


Yağmur mutluluğuyla yatıp biraz uyursun.

16 Mayıs 2023 tarihli yazısı

QOSHE - Yağmur mutluluğu - Metin Münir
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Yağmur mutluluğu

8 22
14.11.2023

Metin Münir’in anısına…

Hiçbir ses bana yağmur kadar zevk vermiyor.


Özellikle Mayıs gibi toprağın ısınmaya başladığı, yağmur beklenmeyen bir ayda duyduğum zaman. Şimdi, bu öğle vaktinde olduğu gibi… Buzdolabı mırıldanır, düdüklüde bezelye pişer, ayaklarım küçük sandalyenin üzerinde kitap okurken.


Gök gürlemesi… Görülmeyen bir kepçe, bulutların içinden su alıp yere dökerken gökyüzünün kenarına çarpıyor.


Yağmur gücünü artırıyor. Kuş sesleri kesildi.


İyi ki sabahleyin yemliklerine gannavuri doldurmadım. Islanacaklar ve yenmez olacaklardı. Şimdi boş cam yemliklerin içine yağmur suyu dolmakta. Yağmur dindikten sonra bunlara bakarak ne kadar yağdığını ölçeceğim.


Kapının önündeki Crocs’larımın içine su doldu. Havalandırmak için pencerenin kafesine astığım pijama altı ve tişört ıslanıyordur ama ne gam. Denizde kum bende pijama altı ve tişört.


Arabamın üzerinde son yağmurun bıraktığı toz izleri vardı, onlar........

© Diyalog Gazetesi


Get it on Google Play