FOMO (fear of missing out) son yıllarda sıklıkla duyduğumuz bir terim. İnsanın içinde bulunduğu ana kıyasla daha güzel deneyimler yaşayabileceği bir anı kaçırma korkusu olarak tanımlanabilir. Diğer bir deyişle, başkalarının hayatının daha heyecan verici, daha tatmin edici ya da daha mutlu anlarla dolu olduğuna inanmak ve kendisinin bu anlardan mahrum kaldığına dair endişe duymak.

Cumartesi akşamı hemen herkesin dışarıda eğlendiğini varsayarak evde oturulan dakikalarda hayatın kaçırıldığına inanıp huzursuz olmak FOMO için bir örnek teşkil edebilir. Özellikle, sosyal medyanın ortaya çıkışıyla insanların birbirinin göstermelik hayatını takip edebilmesi, “Şu an daha iyi bir yerde olabilirdim. Bir şey kaçırıyorum” düşüncesini ve dolayısıyla huzursuzluğu da yaygınlaştırdı.

Günümüzde FOMO öyle bir duruma geldi ki kimse sahip olduklarından memnun değil. Hemen herkes içinde bulunduğu andan çok daha iyi koşullara sahip olabileceği bir anı deneyimleyebileceği ama o anı kaçırdığı düşüncesi içinde.

Buradaki ‘daha iyi’ tanımı kişiden kişiye değişir. Kimisi için daha eğlendiği bir an, diğeri için yeni insanlarla tanışma olasılığının olduğu bir an, bir başkası için daha lüks yaşam koşullarının olduğu bir an ya da bazısı için de daha entelektüel bir sohbet içinde olduğu bir an olabilir.

İşin doğrusu, insan kendisi için neyin daha iyi olduğuna inanıyorsa öyle bir anın içinde olmayı dileyebilir. Bunda bir problem yok. Yalnız, kendi hayatını sürekli yetersiz bulup hayatı yaşarken bir şeyler kaçırdığı endişesi duymak, insanı kronik mutsuzluğa sürükler. Özellikle yalnız olduğu anlarda insanın sosyal bir ortamda olması gerektiğine, çünkü hayattan başka türlü keyif almasının mümkün olmadığına inanması da kendisini sık sık samimiyetsiz kalabalıklara itmesine neden olabilir.

FOMO her ne kadar sosyal medyanın yükselişe geçmesi ve diğer insanların sahip oldukları hayatlarla insanın kendi hayatını kıyaslama oranının artmasıyla ortaya çıktıysa da onu alttan besleyen birçok psikolojik sebep var. Öz değer eksikliği, duygusal ve sosyal ihtiyaçların karşılanmmaması, çarpık gerçeklik algısı ve entelektüel birikim yetersizliği, bu sebeplerden sadece birkaçı.

Tüm bunların yansıra, FOMO son yıllarda ilişkileri de olumsuz yönde etkiliyor. Yalnız romantik ilişkilerde değil, arkadaşlık ilişkilerinde de çoğu insan birlikte zaman geçirdiği insandan ne kazancı olacağına odaklanıyor. Yani ilişkiye ya da karşısındaki insana yatırım yapmaktansa, birlikte geçireceği zamanın olası kazançlarını düşünüp programını ona göre organize ediyor. Yani birim zamanda maksimum kazanç sağlayacağı insanlarla görüşmeye öncelik veriyor.

Ben eskiden ‘Hayat gerçekten zor. Çalışmaktan arta kalan zamanlarda da bize iyi gelen insanlarla görüşmemiz gayet mantıklı‘ diye düşünürdüm. Fazla pragmatik ve yüzeysel olduğu kanısına vardım ve fikrimi değiştirdim. Her zaman bize iyi gelen insanlarla buluşmamız, uzun vadede sürdürülebilir değil, çünkü arkadaşlıkların bitmesine sebep olur.

Hazır yeri gelmişken ‘toksik insan’ terimine değinmeden geçemeyeceğim. Bu terimi de son günlerde sıkça duyuyoruz.

Anlamına gelecek olursak: hayatınıza mutsuzluk katan ve/veya sizi travmatize eden insan. Yalnız, bugünlerde hemen herkes daha iyi bir anı kaçırıyorum korkusuyla hayatına ve ilişkilerine yön vermeye çalıştığı için bir arkadaşının problemini dinlemeye ya da depresif döneminde yanında olmaya bile tahammül edemez oldu. Geçtim bir arkadaşının problemini dinlemekten kaçmayı, bazı insanlar o an birlikte eğlenemediği ya da herhangi bir şekilde üzerinden kazanç sağlayamadığı insanları bile toksik olarak etiketlemekten çekinmiyor. Özetle, bazıları için beklentiyi karşılamayan insan ‘toksik insan’ anlamına geliyor.

İnsanlar bazen mutlu olur, bazen mutsuz. Bazen kırılır, bazen de istemeden de olsa kırar. Tüm bunlar insan olmanın ve ilişkilerin doğasında var. Yalnız, bir insan sizin ideal dünyanıza göre davranmadığı için toksik olarak etiketlenemez.

Özetle, FOMO ilişkileri de esir almış durumda. Ve dolayısıyla, birçok insan daha iyi bir anı yakalayacağım diye olasılıklar peşinde koşarken arkadaşlık ilişkilerini de çöpe atıyor.

İlişkiler emek ister. İnsanın önemsediği insanlara zaman ayırması gerekir. Bir insanı boş zamanlara sığdırmaya çalışmak ona önem vermek değildir. Günümüzde bazı insanlar eğer herhangi bir getirisi yoksa arkadaşlarına zaman ayırmak yerine, onları artık zamanlarına sığdırmaya çalışıyor. İyi gününde asla arayıp sormuyor ama kötü gününde kapısını çalıyor.

Bu aslında birçoğumuzun aşina olduğu bir durum. Hele ki ben mesleğimden dolayı olsa gerek birçok arkadaşımın hayatında tescilli kara gün dostu olarak görev yapıyorum. Bundan bir şikâyetim yok. Yalnız, gerçek dostluğun sadece kötü günde birlikte olmakla özdeşleştirilmesini yanlış buluyorum.

Eskiden ben de birçok kişi gibi; “Aman canım iyi günde herkes yanında olur. Önemli olan bir insanın kötü gününde yanında olması” diyordum. Zamanla bu konuda da fikrimi değiştirdim. Daha doğrusu hayat bana aksini öğretti. Eğer bir insandan para veya iş istemiyorsanız ya da o insan tamamen çıkar odaklı ilişkiler kuran biri değilse (ya da gerçekten kötü kalpli biri değilse) bu ülke topraklarında çok zor gününüzde hemen herkes bir şekilde yanınızda olur. İstisnalar illaki olacaktır ama kötü gününüzde yanınızda ne kadar fazla insan olabileceğini ancak o duruma düşünce ve yardım talep edince anlıyorsunuz. Ciddiyim. Ben bunun örneklerini kendi hayatımda çokça gördüm. İnsanlar gündelik hayatınızdaki- onlara göre- basit problemleri dinlemekten kaçınabilir ama ölüm, sağlık problemleri, maddi çöküş gibi ağır problemlerle yüzleştiğinizde yakın olmadığınız bir insanın bile yanınızda olma ihtimali yüksektir.

Bunun sebebi, belki insanlık, belki insanın içinde gizlenmiş kurtarıcı fantezisi, belki zor durumdaki birini görünce kendi durumuna şükretmenin getirdiği rahatlama duygusu… Sebebini bilemem. Yalnız, inanın bana- özellikle de siz yardım istediğiniz sürece- çok kötü gününüzde yanınızda tahmininizden çok insan olur.

Oysa gerçek dostluğu belirleyen bir insanın kötü gününde yanında olmaktan fazlasıdır. FOMO esiri olmayan yani ‘Şu an daha iyi seçeneklerim var onları değerlendireyim‘ düşüncesiyle sizi cepte görüp arka plana atmayan, kendi iyi gününde de sizin iyi gününüzde de- kendi çıkarı olmaksızın- yanınızda olan, sizi artık zamanlara sığdıran değil size zaman ayıran insandır -bence- gerçek dost.

Evet, insan konuşmasa da görüşmese de seneler sonra bile buluştuğunda kaldığı yerden devam edebiliyorsa bu gerçek dostluktur; fakat birlikte zaman geçirmemek ve anı biriktirmemek ister istemez ilişkiyi zayıflatır. Çünkü ortak paydada buluşulacak deneyimler azalır ve emek verilmeyen her şey gibi dostluklar da emek verilmediğinde kaybedilir.

Tabii ki hayat ve koşullar zor. Hele son senelerde aç kalmamak için çok çalışmamız gerekiyor. Dolayısıyla, ilişkilere ayırdığımız zaman da daha az. Yalnız, ‘Kısıtlı zamanımda maksimum kazanç elde edeceğim kişiyle görüşeyim‘ düşüncesiyle hareket etmek, arkadaşlık değerlerini de yaralamaya başladı. İnsanlar ilişkileri kurtarmaktan çok kestirip atmayı tercih eder oldu. Açık, net iletişim kurabileceğinizi düşündüğünüz, aynı sayfada olduğunuza inandığınız insanların içinden bile ilişki sürecinde ortalama manipülasyonlara başvuran kırılgan benlikler, narsisistik kişilik örüntüleri çıkmaya başladı.

Tam bu noktada eklemek istediğim bir şey var. Narsisizm her zaman vitrinde durmaz. Vitrine çıkmak için gerekli koşulların oluşması gerekebilir.

Örneğin bir insanın işinde yükselmesi, birden zengin olması ya da zengin partner bulması, bastırılan narsisistik örüntüyü depodan çıkartıp vitrine koyabilir. Ve tanıdığınızı sandığınız insanları tanımadığınızı düşünmeye başlayabilirsiniz.

FOMO hemen her insanı kendiyle barışık bir hayat sürmekten uzaklaştırıp memnuniyetsizliğin sığ sularına atarken patolojik tutum ve davranışlara da kılıf olup onları normalleştirmeye başladı.

Özetle, bugünlerde narsisizm daha iyi bir anın peşine düşmenin olağanlaştırılmasıyla kendine değer vermek olarak tanımlanabiliyor. Yani narsisizm ve öz değer birbirine karıştırılıyor.

Ayrıca, duygu ve düşünceleri açıkça ifade etmenin saldırı olarak algılanması, ‘En iyi defans saldırıdır’ denip insanların üste çıkma amacıyla birbirini azarlaması veya ghosting yapması, bir ilişkide alttan almanın büyüklük değil de eziklik olarak tanımlanması da FOMO ile ilişkilendirilebilir. İnsan daha az emek harcayacağı ama daha fazla kazanç elde edeceği ilişkiler olduğuna inandığı sürece elindekileri sabote etmesi mümkün. “Neden çekeyim ki?” lafı günümüzün mottosu olmuş durumda. Bir kuşak öncesinde sado-mazoistik ilişki döngüleri, yani saçın süpürge edilmesi değer görürken, günümüsde ‘Uğraşamam‘ temalı ilişkiler daha fazla rağbet görüyor.

Sonuç olarak, toplumumuzun siyah ve beyazlarda gidip gelirken ilişkiler konusunda da borderline bir örüntü gösterdiğini inkâr etmek zor. Bir gün umarım grilerde kalmayı başaracağız.

Hayatı yaşamak, anı kaçırmamak, daha iyisine daha güzeline erişmeye çalışmak, ilişkileri ve hayatımızdaki insanları harcamak değildir. Her zaman her şeyin daha iyisi illaki vardır ama buna odaklanıp sahip olduğumuz hayatı kendimize zehir etmek de kaygıdan ve mutsuzluktan başka bir şey getirmez. Aslında yapmamız gereken kendi hayatımızdaki anlamı bulmaya çalışmak, başkalarının kopyala yapıştır göstermelik hayatını idealize edip hayatımıza anlam katmaya çalışmak değil!

QOSHE - FOMO bizi nasıl değiştirdi? - Psk. Dr. Feyza Bayraktar
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

FOMO bizi nasıl değiştirdi?

85 0
05.05.2024

FOMO (fear of missing out) son yıllarda sıklıkla duyduğumuz bir terim. İnsanın içinde bulunduğu ana kıyasla daha güzel deneyimler yaşayabileceği bir anı kaçırma korkusu olarak tanımlanabilir. Diğer bir deyişle, başkalarının hayatının daha heyecan verici, daha tatmin edici ya da daha mutlu anlarla dolu olduğuna inanmak ve kendisinin bu anlardan mahrum kaldığına dair endişe duymak.

Cumartesi akşamı hemen herkesin dışarıda eğlendiğini varsayarak evde oturulan dakikalarda hayatın kaçırıldığına inanıp huzursuz olmak FOMO için bir örnek teşkil edebilir. Özellikle, sosyal medyanın ortaya çıkışıyla insanların birbirinin göstermelik hayatını takip edebilmesi, “Şu an daha iyi bir yerde olabilirdim. Bir şey kaçırıyorum” düşüncesini ve dolayısıyla huzursuzluğu da yaygınlaştırdı.

Günümüzde FOMO öyle bir duruma geldi ki kimse sahip olduklarından memnun değil. Hemen herkes içinde bulunduğu andan çok daha iyi koşullara sahip olabileceği bir anı deneyimleyebileceği ama o anı kaçırdığı düşüncesi içinde.

Buradaki ‘daha iyi’ tanımı kişiden kişiye değişir. Kimisi için daha eğlendiği bir an, diğeri için yeni insanlarla tanışma olasılığının olduğu bir an, bir başkası için daha lüks yaşam koşullarının olduğu bir an ya da bazısı için de daha entelektüel bir sohbet içinde olduğu bir an olabilir.

İşin doğrusu, insan kendisi için neyin daha iyi olduğuna inanıyorsa öyle bir anın içinde olmayı dileyebilir. Bunda bir problem yok. Yalnız, kendi hayatını sürekli yetersiz bulup hayatı yaşarken bir şeyler kaçırdığı endişesi duymak, insanı kronik mutsuzluğa sürükler. Özellikle yalnız olduğu anlarda insanın sosyal bir ortamda olması gerektiğine, çünkü hayattan başka türlü keyif almasının mümkün olmadığına inanması da kendisini sık sık samimiyetsiz kalabalıklara itmesine neden olabilir.

FOMO her ne kadar sosyal medyanın yükselişe geçmesi ve diğer insanların sahip oldukları hayatlarla insanın kendi hayatını kıyaslama oranının artmasıyla ortaya çıktıysa da onu alttan besleyen birçok psikolojik sebep var. Öz değer eksikliği, duygusal ve sosyal ihtiyaçların karşılanmmaması, çarpık gerçeklik algısı ve entelektüel birikim yetersizliği, bu sebeplerden sadece birkaçı.

Tüm bunların yansıra, FOMO son yıllarda ilişkileri de olumsuz yönde etkiliyor. Yalnız romantik ilişkilerde değil, arkadaşlık ilişkilerinde de çoğu insan birlikte zaman geçirdiği insandan ne kazancı olacağına odaklanıyor. Yani ilişkiye ya da karşısındaki insana yatırım yapmaktansa, birlikte geçireceği zamanın olası kazançlarını düşünüp programını ona göre organize ediyor. Yani birim zamanda maksimum kazanç sağlayacağı insanlarla görüşmeye öncelik veriyor.

Ben eskiden ‘Hayat gerçekten zor. Çalışmaktan arta kalan zamanlarda da bize iyi gelen insanlarla görüşmemiz gayet mantıklı‘ diye düşünürdüm. Fazla pragmatik ve yüzeysel olduğu kanısına vardım ve fikrimi değiştirdim. Her zaman bize iyi gelen insanlarla buluşmamız, uzun vadede sürdürülebilir değil, çünkü arkadaşlıkların bitmesine sebep olur.

Hazır yeri gelmişken ‘toksik insan’ terimine değinmeden geçemeyeceğim. Bu terimi de son günlerde sıkça duyuyoruz.

Anlamına gelecek olursak: hayatınıza mutsuzluk........

© Diken


Get it on Google Play