Artık hiçkimsenin ‘içinde‘ demeyip zırt pırt ‘içerisinde‘ demesi, yazması galiba benim gibi hiçkimse olmak istemeyenleri dehşete düşürüyor sadece. Tanıdığım hiçkimse olmak istemeyenlerin ve hiçkimse olmayanların bazıları ortalığı kaplayan nakarata kapılıp herkesleşerek en azından yazılarında hiçkimseye dönüştüğünün farkında değil.

Geçende çok tanımadığım ama pek sevdiğim genç bir akademik arkadaşımın makalesini okudum. Otuz sayfada 37 ‘içerisinde‘ vardı (bunların biri bir akademik alıntıda geçiyordu, biri de sokaktaki bir adamın ağzından çıkmıştı). Hiç ‘içinde‘ yoktu.

Medyada da okuduğum hiçbir metinde, dinlediğim hiçbir yayında artık rastlamıyorum ‘içinde‘ye, varsa yoksa ‘içerisinde’. Konuşmalardan da kalktı gibi, gazete okumayan, tv dinlemeyen birini bulabilirseniz, temiz kalan işte onun dilidir, hemen sarılıp öpün böylesini.

‘İçerisinde‘ yazıp duranlardan birini bulsam da darıltmadan, kaçırmadan sorsam, bir cevap alsam diye nicedir av bekliyordum. Bu akademik arkadaşıma yazıp sordum:

“Hiç ‘içinde’ demiyorsun, hep ‘içerisinde’ diyorsun, bir sebebi var mı acaba?”

Şöyle cevap verdi arkadaşım:

“Tam bir yanıtım açıkçası yok. Çok bilinçli bir kavram tercihi değil. ‘İçinde’ kafamda daha çok fiziki-mekansal bir durumu ifade ettiğinden olabilir. Oysa ben ‘içerisinde’yi daha genel bir dahil olmayı/süreçsel bir durumu ifade etmek için kullanıyorum sanırım. Ama yine de emin değilim, yazım sırasında alışkanlığa dayalı bir şey de olabilir. Sayende ben de üzerine biraz düşünme olanağı bulacağım.”

Arkadaşım, sanırım, ilk kez benim sorum üzerine düşündü bu sorunu ve bir fark varsa ya da olacaksa şöyle bir şey olmalı, diye akıl yürütüp mekansal – süreçsel ayrımına gitti. Çünkü Türkçede böyle bir ayrım yok, zaten metindeki kullanımda da yok. Şu iki çift örneğe bakalım:

– Kentsel mekânlar kendi içerisinde farklı büyüklüklerde birimleri kapsadığından…

– Yerel siyaseti bir merkez-yerel diyalektiği içerisinde kavramsallaştırabiliriz…

– Bölge, imparatorluk mekânı içerisinde özellikle geç Osmanlı döneminde…

– Bölge ulus-devletleşme süreci içerisinde…

Arkadaşım düşünmeden ‘içerisinde‘ yazıyor, eminim hergün birşeyler yazanlar, konuşanlar da düşünmeden…

Arkadaşım benim yazılarımı okumuyor, eh n’apalım, okumayanları da yakınımdaysalar sözle, değillerse mektup ya da mesaj marifetiyle uyarıyorum, kurtuluş yok benden! Arkadaşım bu mesele üzerine düşüneceğini söyledi, çok güzel. Ben de zaten yazdıklarım üzerine düşünülmesini istiyorum, düşünülsün diye yazıyorum. Herkes düşünsün de sonra istediği gibi yazsın. Düşünülmeden yazıldığı için küplere biniyorum ya. Yazdığımız her kelimenin hesabını verebilir durumda olmalıyız, yoksa demokrasi de gelmez, insanlık da kurtulmaz ha.

Hakemler konuşuyor, ‘içerisinde‘ diyorlar, tv kanallarında konuşanlar ‘içerisinde’ diyor, sokaktakiler ‘içerisinde‘ diyor. Geçenlerde bir edebiyat söyleşisi dinledim, konuşan kadın habire ‘içerisinde‘ diyordu. Yanlış nasıl bir hızla yayılıyor, insanlar yanlışı nasıl bir iştahla yutuyor böyle. Sonra dil de abur cuburla beslenen obezler gibi şişiyor işte. Çiğnemeden yiyorlar da ondan.

Bu meseleye geçen yıl bir yazının içinde değinmiş, ‘içerisinde’ diye bir kelime olmadığını, en çirkininden, yanlışından bir uydurma olduğunu şöyle anlatmaya çalışmıştım:

Bu kadar vahim görünmeyen, epey eski bir yanlış kullanım da ‘içinde – içerisinde’ tercihinde var. Uzunca sayılabilecek editörlük hayatımız ‘içerisinde’leri ‘içinde’ yapmakla da geçtiğinden yaramız açık.

Şehir içerisindeki polis okulunun kaldırılacağı…

Neden ‘içinde’ değil de ‘içerisinde’?

‘İçerisi’ diye bağımsız bir şey yoktur. ‘İçerisi’ diyerek, aslında, daha önceden belirtilmiş, neresi olduğu konusunda mutabakata varılmış bir yeri kastederiz, mutabakata varılmış olduğu için de o mekanı ayrıca belirtemeye gerek duymayız. Mesela bir evin bahçesine çıkmışsak, “İçerisi çok sıcak, durulacak gibi değil” dediğimizde, karşımızdaki nereden bahsettiğimizi anlar. Ama mesela dağda yürürken “İçerisi çok sıcak” deseniz, yanınızdakiler hiçbir şey anlamaz, hangi içerisi, ne? Yani ‘içerisi’ kendi başına bir yer değildir, ‘o evin içi’dir.

Bu yanlış kullanım somut mekanların sınırlarını aşıyor tabii, böylece daha da saçmalaşıyor.

Parti içerisinde karışıklık vardı.

… çığ koptuktan sonra bu hareket genel denklemin içerisinde bir yerlere yerleşti.

… artan döviz kuru sebebiyle zorlu bir dönemin içerisine giren yayıncılığın…

Ancak kesin olan bir şey var, o listenin içerisinde muhakkak Pink Floyd’a yer verilecek.

Soğuk Savaş yıllarında Batı ittifakının içerisinde yer almaya karar veren Türk bürokrasisi…

… 4,5 milyon varile yakın olan miktar birkaç ay içerisinde teslim edilecek.

Bu ‘içerisinde’lerin hepsi yanlış, hepsi için doğrusu, ‘içinde’dir. Fakat asıl, bu cümlelerin pek çoğunda ‘içinde’ye bile gerek yok, siz de bu gözle bir bakıverin tekrar..

‘Dışarısı’ da öyledir, ama yanlış kullanım azdır orada genellikle, ‘dışarısında’, ‘içerisinde’den daha az kullanıldığı için belki de.

“Çadırın dışarısı çok soğuk” demeyiz, “Dışarısı çok soğuk” deriz, belli bir mekanın içinden konuşuyoruzdur.

“Çadırın dışarısında biri dolaşıyor” demeyiz. “Çadırın dışında…” ya da “Dışarıda biri dolaşıyor”, hatta “dışarda” deriz.

Kubbealtı Lugati ‘içerisi‘ni ‘içeri‘ kelimesinin altında şöyle tanımlıyor:

“İçerisi i. (İyelik ekinin kalıplaşmasıyle) İç taraf, içte bulunan yer.”

Sonra da iki örnek cümle veriyor:

“İçerisi toprakla, molozla dolu.” (Ahmet Hâşim)

“İrili ufaklı binâlar, tâ Macaristan içerisinden başlayarak Akdeniz’e ve Basra Körfezi’ne kadar iner.” (Ahmet H. Tanpınar)

Haşim’in cümlesinde konuşacak bir şey yok, benim yukarıdaki tanımıma uyan bir kullanım. Tanpınar’ın cümlesi üstünde duracağız. Bir nüans var burada. Benim akademik arkadaşımın aklına gelen ayrımın tam tersi, tamamen mekanla ilgili bir kullanım. Bu cümlede “Macaristan içinden başlayarak” demekte bir sakillik var, Tanpınar da bundan kaçmış. “Macaristan’dan başlayarak” demek istemediğini, ‘içerisinde‘ye bir anlam yüklediğini anlıyoruz. Bizim konumuz olan ‘içerisinde‘ kullanımından farklı bu ‘içerisinden‘, aynı sınıftan olmasına rağmen. Fark gözetmeseydi, Tanpınar o ünlü şiirinde şöyle demezdi:

Ne içindeyim zamanın,

Ne de büsbütün dışında;

Yekpâre, geniş bir ânın

Parçalanmaz akışında.

‘İçerisindeyim‘ deyip şiiri de dili de öldürürdü.

Yine de, gözettiği nüansa rağmen Tanpınar’ın ‘içerisinden‘ine karşıyım ben. Onun bence doğrusu da, güzeli de ‘Macaristan içlerinden‘dir, dilimize yerleşmiş olan kullanım da budur zaten. ‘Rusya içlerinden doğan Volga nehri Hazar denizine dökülür‘ gibi.

Şunun gibi diyaloglar da sık sık duyarız:

– Hopalıyım.

– Neresinden?

– İçinden.

Çarpık kullanıma uyarsak bu ‘içinden‘ içerisinden olacak, belki de çoktan böyle konuşanlar vardır.

Kelimeler üstünde düşünmeyince, ezbere yazınca ‘içinden‘ demek ‘içerimizden‘ gelmez, içimizden geldiği gibi değil de her yanı kaplayan kılçıklı bir dille konuşup yazarız, sonra da ‘içerisinden çıkılmaz‘ diye tanımladığımız sorunlar içinden çıkılmaz dil sorunları haline dönüşür, temiz bir dille ifade edemediğimiz sorunların da zaten içinden çıkamayız.

Duyduğumda beni rahatsız eden yanlış olduğunu düşündüğüm kullanımlardan biri ilk kez tanışmak. Zaten bir kez tanışıyor sonrası karşılaşmadır bana kalırsa.

Bir de çıkarmak/çıkartmak var, yerleşmiş herkesin diline çıkaracağına çıkartıyor mütemadiyen bir şeyleri. Behiye H. Malkoç

“İstanbul’da deniz ulaşımına hava muhalefeti engeli.”

21 Aralık tarihli Diken manşetlerinden birini yukarıya kopyaladım. “Hava muhalefeti”ne ilaveten ‘engeli’ demeye gerek var mıdır? Anıl Taşdelen

MAD: Şahane yakalamışsınız. Yoktur. (Diken’in notu: Düzeltildi)

QOSHE - Ne içerisindeyim zamanın, ne de büsbütün dışarısında - Mustafa Dağıstanlı
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Ne içerisindeyim zamanın, ne de büsbütün dışarısında

19 3
24.12.2023

Artık hiçkimsenin ‘içinde‘ demeyip zırt pırt ‘içerisinde‘ demesi, yazması galiba benim gibi hiçkimse olmak istemeyenleri dehşete düşürüyor sadece. Tanıdığım hiçkimse olmak istemeyenlerin ve hiçkimse olmayanların bazıları ortalığı kaplayan nakarata kapılıp herkesleşerek en azından yazılarında hiçkimseye dönüştüğünün farkında değil.

Geçende çok tanımadığım ama pek sevdiğim genç bir akademik arkadaşımın makalesini okudum. Otuz sayfada 37 ‘içerisinde‘ vardı (bunların biri bir akademik alıntıda geçiyordu, biri de sokaktaki bir adamın ağzından çıkmıştı). Hiç ‘içinde‘ yoktu.

Medyada da okuduğum hiçbir metinde, dinlediğim hiçbir yayında artık rastlamıyorum ‘içinde‘ye, varsa yoksa ‘içerisinde’. Konuşmalardan da kalktı gibi, gazete okumayan, tv dinlemeyen birini bulabilirseniz, temiz kalan işte onun dilidir, hemen sarılıp öpün böylesini.

‘İçerisinde‘ yazıp duranlardan birini bulsam da darıltmadan, kaçırmadan sorsam, bir cevap alsam diye nicedir av bekliyordum. Bu akademik arkadaşıma yazıp sordum:

“Hiç ‘içinde’ demiyorsun, hep ‘içerisinde’ diyorsun, bir sebebi var mı acaba?”

Şöyle cevap verdi arkadaşım:

“Tam bir yanıtım açıkçası yok. Çok bilinçli bir kavram tercihi değil. ‘İçinde’ kafamda daha çok fiziki-mekansal bir durumu ifade ettiğinden olabilir. Oysa ben ‘içerisinde’yi daha genel bir dahil olmayı/süreçsel bir durumu ifade etmek için kullanıyorum sanırım. Ama yine de emin değilim, yazım sırasında alışkanlığa dayalı bir şey de olabilir. Sayende ben de üzerine biraz düşünme olanağı bulacağım.”

Arkadaşım, sanırım, ilk kez benim sorum üzerine düşündü bu sorunu ve bir fark varsa ya da olacaksa şöyle bir şey olmalı, diye akıl yürütüp mekansal – süreçsel ayrımına gitti. Çünkü Türkçede böyle bir ayrım yok, zaten metindeki kullanımda da yok. Şu iki çift örneğe bakalım:

– Kentsel mekânlar kendi içerisinde farklı büyüklüklerde birimleri kapsadığından…

– Yerel siyaseti bir merkez-yerel diyalektiği içerisinde kavramsallaştırabiliriz…

– Bölge, imparatorluk mekânı içerisinde özellikle geç Osmanlı döneminde…

– Bölge ulus-devletleşme süreci içerisinde…

Arkadaşım düşünmeden ‘içerisinde‘ yazıyor, eminim hergün birşeyler yazanlar, konuşanlar da düşünmeden…

Arkadaşım benim yazılarımı okumuyor, eh n’apalım, okumayanları da yakınımdaysalar sözle, değillerse mektup ya da mesaj marifetiyle uyarıyorum, kurtuluş yok benden! Arkadaşım bu mesele üzerine düşüneceğini söyledi, çok güzel. Ben de zaten yazdıklarım üzerine düşünülmesini istiyorum, düşünülsün diye yazıyorum. Herkes düşünsün de sonra istediği gibi yazsın. Düşünülmeden yazıldığı için küplere biniyorum ya. Yazdığımız her kelimenin hesabını verebilir durumda........

© Diken


Get it on Google Play