İzmir DT’nin, turneyle Ankara’ya gelen “Oyuncu (Ben Feuerbach)” oyunu, tek perdelik olmasına karşın çıkışında “şöyle yarım saat erken bitseydi on numara olurdu” demelik bir eser. Yönetmen koltuğunda Gürol Tonbul’un oturduğu oyunda başrol Feuerbach’in hakkını Hakan Özgömeç veriyor. Asistan rolüyle Feuerbach’e eşlik eden Soner Akçay ise oyun metninin diyaloglarında oldukça geri kalan bir karakteri oynamasına rağmen kendisini oyundan sonra dahi anımsatıyor.

Sahneye giriyorken Stüdyo Sahne’nin minik holünde kuru ağaç dallarına asılmış ayakkabılar karşıladı bizi. “Diğer” oyuncuların varlığını da vurgulayan ayakkabı figürleri, irili ufaklı, kadınlı erkekli, eski yeni asılmış dallara. Eski ayakkabılar üzerinden “Kimler geldi kimler geçti, ne Feuerbach’ler delirdi”yi çok güzel vermiş bir dış figür. Beğendim Freuerbach, tiyatroya yedi yıl ara vermiş ve bu süreçte kendinden yitirmiş; tüm yorgunluğuna rağmen tekrardan sahnelere dönmek isteyen bir oyuncu. Rejisör Bay Lettau’ya kendini beğendirmek üzere seçmelere katılan Freuerbach, karşısında rejisörün genç asistanını bulunca; e tabii sahne tozunu da tekrardan yutunca gel-gitlere boğulup hayatının çeşitli süreçlerini anlatıyor. Bizler de esasında tüm benliğini tiyatroya adamış bir adam üzerinden hayat ve yeteneğin nasıl da örtüşmüyor olduğunu görüyor; geçmişin Freuerbach üstünde bıraktığı tahribatı geniş geniş izliyoruz.

“Ben Feuerbach”i Tankred Dorst abimiz yazmış. Kendisi oyuncu değil. Ama abim be, bu sanat sepet tayfanın varoluş sancılarından, gereksiz dramlarından usanmadık mı. Adamı alıp sahnenin ortasına atmış saatlerce dram yaptırıyorsun. Arada gotik bir ablamız kulaklığından taşan rap müziği kendisiyle birlikte bize de dinlete dinlete adeta Konur Sokak’tan fırlamışçasına geliyor. Sahneye süreklilik arz eden bir şekilde girip çıkan “önceki gece oynanan piyesin dekorunu kaldırmaya gelen işçiler” olduklarını daha sonra oyun metninden anladığım ve tam olarak DT sahne geçişlerinde koşa koşa bir şeyleri kaldırmaya çalışan abileri de görüyor, anlam vermeye çalışıyoruz. Olmamış yan karakterler, bunu kabul edelim. Kendi içlerinde iyidirler belki ama biz dışardan görüyoruz, dikkatimiz dağılıyor haliyle.

Oyunun mesleğe ara vermiş bir gazeteci üzerinden işlenmesini isterdim. Kim bilir ülkeden ülkeye, kültürden kültüre neler yansıtırdı o zaman. Bunca dram gazetecilik mesleğinin arka yüzüne yakışırdı en çok. Hem Feuerbach gazeteci olsaydı arşiv gibi adam olurdu neticede, neyse.

Goethe'nin Tasso'su, tiyatroya ara vermeden önce oynadığı ve ardından , yöneten-yönetilen ilişkisinin dışına çıktığı gerekçesiyle akıl hastanesine yatmasına sebebiyet veren ilk oyun. Ancak Feuerbach , sahneye geri döndüğünde sınanmak için seçtiği ilk oyun yine Tasso oluyor.

Sebebini ise o zamanlar rolü içselleştiremediğine, yıllar ve yolların onu bu role hazırladığına bağlıyor. Varlığını ispatlamak için sahneler boyu “Tasso” ile tam olarak bıraktığı yerden deviniyor. Hayatının karanlık bir döneminden çıktığı apaçık, ki sahneye çıktığında aradığı ilk şey de aydınlık oluyor.

Bir deli üzerinden gerçeğin ta kendisine nüfuz ederek hayatın her zaman arzularımıza paralel şekilde gidemeyeceğini gözler önüne seren oyun, “Kral Lear” ve “Othello” gibi birçok farklı oyunun tiradını da içinde barındırıyor. Böylece Hakan Özgömeç’in oyunculuğu da devleştikçe devleşiyor. Selam sırasında coşkuyla üzerine atılan fulyalara şaşmamalı…

“Rolü alamazsam kendimi yok ederim.” diyor Feuerbach, rejisörün geldiği bilgisiyle sahnede hevesle onunla konuşmaya, kendinden bahsetmeye başlıyor. “Bir devir bekledim sizi. Bu durumda neredeyse bir tanrı oldunuz! Sizi selamlıyorum! Sinek kadar küçük bir insan, ama yine de hayat dolu bir mahluk! Yazık ki kuşların etrafımda nasıl zıplayıp süzüldüklerini göremediniz!" ve Feuerbach, belki de kendi tanrısını kendisi yaratıyor "Bir rejisör! Sahnede olanların görünmeyen yönlendiricisi! Muazzam büyük bir şey bu!" Ancak rejisörün gittiği haberi, Feuerbach’in heyecanlı söyleşisi sürerken tokat gibi çarpıyor. “Hayal kırıklığı” Hakan Özgömeç’in suratına nasıl da etkileyici şekilde yerleşiyor. Seyirciye geçmemesi olanaksız bir sahne…

Böylece Feuerbach, ışığın özlemiyle girdiği karanlık kapıdan, ayakkabılarını unutmasına aldırmadan tekrardan karanlığa, karanlığına yürüyor. Seyirci ise bunca karanlıkta o vurgun repliği hatırlıyor, yeniden ve yeniden… “Rolü alamazsam kendimi yok ederim.”

QOSHE - Ben Feuerbach! - Nur Yıldız
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Ben Feuerbach!

13 0
18.04.2024

İzmir DT’nin, turneyle Ankara’ya gelen “Oyuncu (Ben Feuerbach)” oyunu, tek perdelik olmasına karşın çıkışında “şöyle yarım saat erken bitseydi on numara olurdu” demelik bir eser. Yönetmen koltuğunda Gürol Tonbul’un oturduğu oyunda başrol Feuerbach’in hakkını Hakan Özgömeç veriyor. Asistan rolüyle Feuerbach’e eşlik eden Soner Akçay ise oyun metninin diyaloglarında oldukça geri kalan bir karakteri oynamasına rağmen kendisini oyundan sonra dahi anımsatıyor.

Sahneye giriyorken Stüdyo Sahne’nin minik holünde kuru ağaç dallarına asılmış ayakkabılar karşıladı bizi. “Diğer” oyuncuların varlığını da vurgulayan ayakkabı figürleri, irili ufaklı, kadınlı erkekli, eski yeni asılmış dallara. Eski ayakkabılar üzerinden “Kimler geldi kimler geçti, ne Feuerbach’ler delirdi”yi çok güzel vermiş bir dış figür. Beğendim Freuerbach, tiyatroya yedi yıl ara vermiş ve bu süreçte kendinden yitirmiş; tüm yorgunluğuna rağmen tekrardan sahnelere dönmek isteyen bir oyuncu. Rejisör Bay Lettau’ya kendini beğendirmek üzere seçmelere katılan Freuerbach, karşısında rejisörün genç asistanını bulunca; e tabii sahne tozunu da tekrardan yutunca gel-gitlere boğulup hayatının çeşitli süreçlerini anlatıyor. Bizler de esasında tüm benliğini tiyatroya adamış bir adam üzerinden hayat ve yeteneğin nasıl da örtüşmüyor olduğunu görüyor; geçmişin Freuerbach üstünde bıraktığı tahribatı geniş geniş izliyoruz.

“Ben Feuerbach”i Tankred Dorst abimiz yazmış. Kendisi oyuncu değil. Ama abim........

© Anayurt


Get it on Google Play