Öğretmen ve hikâyeci
Çocukluğumda büyük nenemiz tandırlık dediğimiz ekmek pişirme ve mutfak olarak da kullanılan odada, ailelerin tüm fertlerinin de bulunduğu ortamda torunlarını başına toplar hikâye anlatırdı. Destan niteliğindeki hikâyelerdi bunlar. Zaloğlu Rüstem, Estergon Kalesi, Ferhat ile Şirin, Köroğlu, Hayber Kalesinin Fethi, Kurtuluş Savaşımızdaki kahramanlıklar hatırımda kalan başlıklardan bazılarıdır. İzmir’in düşman işgalinden kurtarılması sonrasında Yunan askerinin Atatürk’ün ancak dizlerine kadar geldiğini anlatması gözümün önünden hiç gitmez.
Bizler gibi binlerce çocuk belki de koca birkaç kuşak bu hikâyelerle, destanlarla büyümüştür. Buradan çıkardığımız sonuçlardan birisi Türk toplumunda hikâye ve destanın yeri oldukça büyük ve önemlidir.
Hikâye, gerçek bir olaydan yola çıkılarak veya tamamen kurgusal bir olay örgüsünün işlendiği bir edebi türdür. Yazarının bakış açısı yahut da yazarının mensubu olduğu milletinin bakış açısıyla kaleme alınması, kültürel kodların nesilden nesile aktarılmasını da sağlamıştır. Sözlü edebiyatın akabinde........
© Anayurt
visit website