Seçimli Demokrasilerde toplumun ve ülkenin geleceğini yönetecek, belirleyecek görevliler, karar verciler eninde sonunda genel ve yerel “oylama” ile belirleniyor.

Şimdilik bizim gibi ülkelerde bu işi “sandık” görüyor.

Yakın gelecekte elektronik ve bilişim teknolojisinin sağladığı olanakların, başka ülkelerde olduğu gibi sandığın yerine geçmesi muhtemel.

“Ülkenin güvenlik sorunu, ekonomik durum, kişisel ve toplumsal ideoloji, kişisel karizma” gibi ana konular, biri ya da bir kaçı seçmenin tercihini yönlendirebiliyor.

Bunlarla beraber, sosyo ekonomik genel ortamın etkisiyle davranışa dönüşebilen kişisel ve toplumsal tutumların yanı sıra seçmenin kendini bir siyasal partiye “ait olduğunu hissetmesi” genel akışı belirleyebiliyor ya da yeni bir durum yaratabiliyor.

Bu “aidiyet” yalnız parti üyeleri, sempatizanlar arasında değil sıradan vatandaşlar arasında da yoğun olarak ortaya çıkabiliyor.

“Partici olmak”, “taraftar olmak”, “yandaş olmak” vb”.

Bu da seçim sonuçlarını önemli ölçüde etkileyebiliyor.

****

İnsan davranışlarını çocukluğundan beri etkileyen en önemli olgulardan biri “ait olma duygusu”, “aidiyettir”.

Başlangıcından bu yana insanlık var olmasını zekası ve toplu olarak hareket etmesine, toplumsallaşmasına buçludur.

Toplu olarak yaşamak hem yaşamı kolaylaştırmış, hem de soyu sürdüremek için en uygun ortamı sağlamıştır.

Hem de bireysel farklılıklara rağmen. Hem de zamanla toplumsal sınıfların ortaya çıkmasına rağmen.

Öyle ya da böyle, toplumsallaşma, her türlü olumsuzluğa rağmen bireylerin varlığını ve çıkarlarını korumanın garanti altına alınmasının temeli olmuştur.

Böylesine maddi yaşamsal birlikteliğin oluşmasının en önemli harçlarından biri “ait olma duygusu” olarak karşımıza çıkar.

Bir aileye, bir klana, bir aşirete, bir inançsal topluluğa, bir kente-köye, bir millete, bir toplumsal sınıfa, br ideojik ortama vb. ait olmak, onlara aidiyet duymak, bağlanmak; o topluluğun bir parçası olmayı, yaşamak için o topluluk içinde güvenle var olmayı getirir.

Böyle bir aidiyet için, dar anlamda, bağlanılacak topluluk içine kabul edilmek gerekse de günümüzde kişiler kendi kendilerini kendi kararlarıyla, ya da yakınlarının teşvikiyle bir akıma bağlayabiliyor, ait hissedebiliyor.

İnsanlığın ilk motivasyonalarından biri olan bu bağlanma duygusu, modern çağda da dünya bireylerinin günlük yaşamında siyasal şekillenme ve tutumlarında belirleyici olabiliyor.

***

Hangi partidensin, hangi takımı tutuyorsun, hangi dindensin, hangi tarikattansın, ideolojin ne, kimle hemşehrisin, memleketin ne, milliyetin ne?

Bu soruların yanıtı kişilerin genel kimliğini şekillendirdiği gibi en güçlü aidiyet konularını da açıklıyor.

Bu bağ birçok bireyde gevşek olsa da bir çoğunda etkin bir şeklide ortaya çıkıyor.

Kişinin kendini böyle bir topluluğa ait, onun bir parçası olduğunu hissetmesi o topluluğu yönetenlerin kararlarını, kendi içinde belki alçak sesle sorgulasa da, kabul etmeyi, öyle davranmayı sağlıyor.

Hatta aidiyet duygusu çok güçlüyse o topluluğa ya da o topluluğu yönetene, yönetenlere biat etmeyi, külliyen ona uymayı gerektiriyor.

****

Ülke genelinde farklı amaçlı ve yapıda böyle birçok topluluk olsa da siyasette aidiyet çok önemli bir yer tutuyor.

Kendini bir toplumsal ortam bağlı hissedenler, o oluşumların kararlarını olduğu gibi kabul ettikten, ya da kafalarında oluşan sorulara kendilerince doyurucu yanıtlar aldıktan sonra önlerine konulan davranışı, eylemi uygulamaktan hiç çekinmiyorlar.

Bir şekilde ikna olarak/edilerek bir siyasi oluşuma bağlanan, katılan kişi/kişiler o oluşumun çizdiği yolu izliyor, onu savunuyor.

O yol, insanlığın ve toplumun gelişimine uygun olabiliyor ya da olmayabiliyor!

Seçimlere katılan siyasal partilere katıksız bağlı böyle milyonlarca insan var.

Seçimli Demokrasilerde onların tercihi doğrudan ait olduklarını hissettikleri siyasi partiler, toplumsal örgütler yönünde oluyor.

Bu tür yurttaşların tutumlarını, tercihlerini değiştirmeleri için çaba harcayanlar, bu kişilerin “kafasını kessen tercihi değişmez”, diyor.

Bunu “fanatiklik” olarak niteliyor.

“Katı” seçmenler de her seçimde kendilerini göstermekten çekinmiyor!

Tutumlarını değiştireceklerse de, yönlendirilmeleri gereği, toplu olarak değiştiriyor.

Doğruları tartışarak, paylaşarak, sorunları bilime ve akıla dayanarak çözmek ya da bir yol bulmak yerine katı bir aidiyet duygusuyla davranmak kişi ve toplum için hayır getirmeyebiliyor.

***

Peki kendilerini bir siyasal oluşuma ait hissetmeyenler ne yapıyor?

Bir ülkede siyasal iktidarların yönettiği sosyo ekonomik durum bireylere belirli ölçüde refah ve özgürlük sağlıyorsa, iktidara karşı aidiyet hissedenlerin yanı sıra seçmenin çoğunluğunun da sesi pek çıkmıyor, iktidarları onaylıyor.

Kendi var oluş tutumları uyarınca iktidara “karşı aidiyet” taşıyanlarsa iktidarların uygulamalarını reddediyor, karşı oy kullanıyor.

Olumlu ya da olumsuz, umutsuz, hiç bir şeyin değişmeyeceğini düşünenlerse sandığa gitmiyor, oy vermiyor, geçersiz oy kullanıyor.

Bir ülkede, bizim ülkemizde de sosyo ekonomik durum kötüyse, bireyler refahları ve özgürlükleri konusunda şikayetçi ise durum değişebiliyor.

Seçmenler bu olumsuz koşullardan sorumlu tuttukları siyasal iktidara “tepki” gösterebiliyor, gösteriyor.

****

“Tepki”, bir nesnenin kendini iten ya da sıkıştıran başka bir nesneye karşı gösterdiği davranış, reaksiyon olarak tanımlanıyor.

İnsan davranışınlarında ise “tepki duymak, tepki göstermek”, bir olay ya da durum karşısında bireyin ya da toplumun düşüncesini söz ya da eylemle belirtmesi olarak ifade ediliyor.

Buna “tepki koymak” da deniyor.

Olağan zamanlarda birey ve toplum olumsuz yaşam koşullarına ve siyasal iktidarın uygulamalarında karşı çeşitli yollarla; gösterilerle, basın bildirileriyle, yazılarla, eylemlerle tepkisini gösteriyor.

Bu tepki göstermelerin koşulları yasalarla saptanıyor!

Akıllı yöneticiler bu tepkilerden kendilerine ders çıkarsa da tepkiyle karşılaşmak çoğunlukla pek hoşlarına gitmiyor.

Genelde ve yerelde, Seçimli Demokrasiyle siyasal iktidarın oylanacağı seçimlerde olumsuz yaşam koşullarına karşı “tepki” sandıkta gösterilebiliyor, gösteriliyor.

Bu tepki, mevcut iktidarı oluşturan partilere karşı çıkmak, onlara oy vermemek olarak gerçekleşiyor.

Böyle bir tepki hem iktidarları değiştirebiliyor hem de olumsuzluğun nedenlerinin anlaşılmasını sağlıyor.

Olumsuzluk ne kadar derinse, iktidar sürecinde yapılan olumlu işler görmezlikten gelinebiliyor.

***

Yakında ülkemizde seçimler var.

Toplum huzursuz!

Hukukun işlemediği, yönetici belirlenmesinde liyakatin olmadığı, keyfiliğin arttığı, yaygın bir kanaat.

Ülkeyi yıllardır yöneten siyasal iktidarın yorgunluğu da ortada.

Toplumun büyük kısmı ekonomik durumdan acı çekiyor.

Paranın değeri günden güne eriyor.

Pahalılık almış başını gidiyor.

Bu kadar çalışkan insanın yaşadığı geniş ve verimli topraklarda açlık konuşuluyor.

Emekliler inanılmaz koşullarda yaşamaya sürükleniyor.

Gençler umutsuz.

Okul bitiriyorlar ama iş bulamıyorlar.

Zenginler ise varlıklarının keyfini sürüyor ama geleceklerinden güvensiz.

Toplum, bu ortama razı olmadığını nasıl ifade edecek?

Kitlesel gösterilere iktidar hiç kulak asmıyor.

Tepkileri açığa çıkarabilecek birçok eylem, yasa dışı olarak nitelenip şiddetle bastırılabiliyor!

Genel ve yerel iktidarı değiştirecek olumsuz uygulamaların sorumlusu siyasal iktidarın değişmesini sağlayabilecek seçim sandığı ise beş yılda bir önüne geliyor.

Önümüzdeki seçimin yerel seçimler olmasına rağmen, yerel yöneticiler yeniden seçilecek ya da seçilmeyecek olsa bile halk bu seçimdeki tercihini içinde yaşadığı koşulların olumsuzluğuna karşı bir tepki olarak ifade edebilir.

Halkın ekonomi politik tepkisi, her kesimde, her oluşumda iktidarları değiştirebildiği gibi her zaman yönetenler için bir uyarıdır.

****

Evet yerel seçimler yakın.

“Tepki” çok etkili bir davranış biçimi olduğu gibi “aidiyet” geleneksel sarsılmaz köklere sahip.

Bakalım bu seçimlerde, genelde ve yerelde, ülke ve kent sorunlarında, diğer belirleyici olabilecek unsurlarla birlikte “aidiyet” mi “tepki” mi etkili olacak?

QOSHE - Seçim kapıda: aidiyet ve tepki! - Sefa Taşkın
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Seçim kapıda: aidiyet ve tepki!

6 1
19.03.2024

Seçimli Demokrasilerde toplumun ve ülkenin geleceğini yönetecek, belirleyecek görevliler, karar verciler eninde sonunda genel ve yerel “oylama” ile belirleniyor.

Şimdilik bizim gibi ülkelerde bu işi “sandık” görüyor.

Yakın gelecekte elektronik ve bilişim teknolojisinin sağladığı olanakların, başka ülkelerde olduğu gibi sandığın yerine geçmesi muhtemel.

“Ülkenin güvenlik sorunu, ekonomik durum, kişisel ve toplumsal ideoloji, kişisel karizma” gibi ana konular, biri ya da bir kaçı seçmenin tercihini yönlendirebiliyor.

Bunlarla beraber, sosyo ekonomik genel ortamın etkisiyle davranışa dönüşebilen kişisel ve toplumsal tutumların yanı sıra seçmenin kendini bir siyasal partiye “ait olduğunu hissetmesi” genel akışı belirleyebiliyor ya da yeni bir durum yaratabiliyor.

Bu “aidiyet” yalnız parti üyeleri, sempatizanlar arasında değil sıradan vatandaşlar arasında da yoğun olarak ortaya çıkabiliyor.

“Partici olmak”, “taraftar olmak”, “yandaş olmak” vb”.

Bu da seçim sonuçlarını önemli ölçüde etkileyebiliyor.

****

İnsan davranışlarını çocukluğundan beri etkileyen en önemli olgulardan biri “ait olma duygusu”, “aidiyettir”.

Başlangıcından bu yana insanlık var olmasını zekası ve toplu olarak hareket etmesine, toplumsallaşmasına buçludur.

Toplu olarak yaşamak hem yaşamı kolaylaştırmış, hem de soyu sürdüremek için en uygun ortamı sağlamıştır.

Hem de bireysel farklılıklara rağmen. Hem de zamanla toplumsal sınıfların ortaya çıkmasına rağmen.

Öyle ya da böyle, toplumsallaşma, her türlü olumsuzluğa rağmen bireylerin varlığını ve çıkarlarını korumanın garanti altına alınmasının temeli olmuştur.

Böylesine maddi yaşamsal birlikteliğin oluşmasının en önemli harçlarından biri “ait olma duygusu” olarak karşımıza çıkar.

Bir aileye, bir klana, bir aşirete, bir inançsal topluluğa, bir kente-köye, bir millete, bir toplumsal sınıfa, br ideojik ortama vb. ait olmak, onlara aidiyet duymak, bağlanmak; o topluluğun bir parçası olmayı, yaşamak için o topluluk içinde güvenle var olmayı getirir.

Böyle bir aidiyet için, dar anlamda, bağlanılacak topluluk içine kabul edilmek gerekse de günümüzde kişiler kendi kendilerini kendi kararlarıyla, ya da yakınlarının teşvikiyle bir akıma bağlayabiliyor, ait hissedebiliyor.

İnsanlığın ilk motivasyonalarından biri olan bu bağlanma duygusu, modern çağda da dünya bireylerinin günlük yaşamında siyasal şekillenme ve tutumlarında belirleyici olabiliyor.

***

Hangi partidensin, hangi takımı tutuyorsun, hangi dindensin, hangi tarikattansın, ideolojin ne, kimle hemşehrisin, memleketin ne, milliyetin ne?

Bu soruların yanıtı kişilerin genel kimliğini şekillendirdiği gibi en güçlü aidiyet konularını da açıklıyor.

Bu bağ birçok........

© 12punto


Get it on Google Play