Geçen ki yazımızı “Çiftlik Çuprası” ile “Doğal Ortam Çuprası” arasındaki fiziksel ve biyolojik şartları göz önüne alarak, hangi adayın topluma daha faydalı olacağı hakkında bir yol haritası çizdik.

İnşallah becermişizdir de, halkımız tatsız, tuzsuz, proteinsiz çiftlik çuprasına meyil etmez.

“Çevik, Hızlı, Çenesi Kuvvetli, Dişleri Keskin ve Organik” olan çupranın peşinden gider.

Bu yazımızda da “MİRASYEDİ” adaylara kısa bir bakalım.

İşleri güçleri yokmuş gibi zevk için siyasete bulaşıyorlar.

Şahsi emelleri için, toplumun geleceğini riske atıyorlar.

Vatandaşın gemisini batırıp, tüm malvarlıkları çoktan transfer ettikleri ecnebi memleketlere, daha fazla nasıl mal kaçırırız onun derdindeler.

Buradaki malvarlıklarının tamamının leasing (uzun vadeli kiralama) olduğunu bilmediğimizi sanırlar.

Aldıkların toplu iğneyi bile satın almayıp, kiraladıklarını anlamadığımızı sanırlar.

Ülkelerinde tek bir çakıl taşının sahibi olmadıklarını, bilmediğimizi sanırlar.

Fabrika arsalarının ve makinelerinin, hem teşvikli hem de ipotekli olduğunu bilmediğimizi sanırlar.

Kumarhanede dolarla ve boş senetle borçlanıp zar atarken, işçisinin çocuğunu acile kaldırdığı günün yevmiyesini bile maaşından kestiğini bilmediğimizi sanırlar.

Neyse,

Babalarının paraları ile sadece fabrika işçilerine söz geçirmeleri artık tatmin etmiyor olmalı ki,

Toplumun da efendisi olmak,

Şirketlerini büyütmek,

Arsalarını imara açmak,

Arkadaşlarına iş paslamak,

Devlet teşviklerinden daha fazla yararlanmak,

Fakir fukaranın son kuruşunu da kendi tarafına yönlendirmek,

Ve Belediyeyi de kendi çiftliğine çevirerek, vatandaşı Fransız İhtilalinin gerisine götürmek için bin bir türlü numara çeviriyor.

Fabrikalarında maaş zammı veya çocukları için eğitim masrafının karşılanmasını isterken, adam yerine koymadıkları, sendikasızlaştırdıkları, itip kaktıkları ve azarladıkları işçinin oyunu almak için, numaradan sarılıp öpüyor, sonra da hamama koşup, fransız şampuanları ile Everest’in iki bin metreden yüksek rakımda yetişmiş keçi kıllarından örülmüş kese ile üç kata kese yaptırıp dezenfekte olan zengin bebeleri,

Hayatlarında fakir fukara görmemiştir.

Herkesi kendileri gibi tok sanır.

Hiç ders çalışmamıştır.

Sınav kaygısı yaşamamıştır.

Matematik bilmez.

Paralı üniversitede okur, sınavı kazandık, dersi geçtik sanır.

Hayatlarında bir gün çalışmamıştır.

Dedelerinden kalan dükkana gidip gelmeyi “çalıştım” sanır.

Mahalle çocuklarından yediği dayağın hesabını, üçüncü sınıf kabadayılardan sordurunca, kendisi hesap sordu sanır.

Hayatında para kazanmamıştır.

Cebindeki parayı kendisi kazandı sanır.

Hayal dünyasında yaşar.

Dedelerinin öz sermaye ile yarattığı katma değer üzerine bir santim katkı yapamaz.

Epeyce bir kısmını teşvik aldığı yere, arka kapıdan tekrar yatırıp, kalanı ile yaptığı yatırımı kendisi yaptı sanır.

Bizi de bilmez, anlamaz sanır.

Dedelerinin iş arkadaşı gördüğü çalışanlarını, köle benzerimsi varlık olarak görür, insan olduklarını pek bilmediğini bilmediğimizi sanır..

Dedelerinin, askere giden çalışanının cebine harçlık koyduğu işçiyi, bu mirasyediler iş mahkemesine vererek, tazminatsız askere göndermeyi kar sanır.

Zengin bebelerin yanında attıkları palavralara, vatandaşın da inanacağını sanır.

Bir partiden vekil olup, anında başka partiye savrulunca, milletin aptal yerine konulduğunu anlamadığını sanır.

Sahte gülüşlerine milletin inandığını sanır.

Belediye seçimleri için son düzlüğe girilmek üzere.

Sayılarını bilmediğim kadar başkan adayı var.

Dolayısıyla söylenenlere, reklamlara, vaatlere bakmayın.

Adayların hayat hikayesine bakın,

Topolojisine ve yüz hatlarına bakın,

Böylelikle,

Kimin size, kimin başkasına, hizmet edeceğini,

Kimin şehrinize, kimin de yandaşlara kaynak aktaracağını,

Kimin şehrinize, kimin şirketlerine teşvik alacağını kolaylıkla anlarsınız.

Cebimizdeki son kuruşumuza odaklanan, son yeşil alanımızı gözüne kestiren, parklarımızı İspanyol boğasının kırmızı pelerini gördüğü gibi, arsa görüp TOKİ’ye devretmeye hazırlanan “MİRASYEDİLERDEN” uzak durun.

Oyunuzu ona göre kullanın.

Az da olsa kamu kasasında kalan hakkınızı kaptırmamak için son şansınız olabilir.

QOSHE - Tanrım Beni BAŞKAN Yarat 2 - Mirasyedi Başkan Adayı: Go Home, Go your factory back - Prof. Dr. Gökhan Arslan
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Tanrım Beni BAŞKAN Yarat 2 - Mirasyedi Başkan Adayı: Go Home, Go your factory back

17 0
14.03.2024

Geçen ki yazımızı “Çiftlik Çuprası” ile “Doğal Ortam Çuprası” arasındaki fiziksel ve biyolojik şartları göz önüne alarak, hangi adayın topluma daha faydalı olacağı hakkında bir yol haritası çizdik.

İnşallah becermişizdir de, halkımız tatsız, tuzsuz, proteinsiz çiftlik çuprasına meyil etmez.

“Çevik, Hızlı, Çenesi Kuvvetli, Dişleri Keskin ve Organik” olan çupranın peşinden gider.

Bu yazımızda da “MİRASYEDİ” adaylara kısa bir bakalım.

İşleri güçleri yokmuş gibi zevk için siyasete bulaşıyorlar.

Şahsi emelleri için, toplumun geleceğini riske atıyorlar.

Vatandaşın gemisini batırıp, tüm malvarlıkları çoktan transfer ettikleri ecnebi memleketlere, daha fazla nasıl mal kaçırırız onun derdindeler.

Buradaki malvarlıklarının tamamının leasing (uzun vadeli kiralama) olduğunu bilmediğimizi sanırlar.

Aldıkların toplu iğneyi bile satın almayıp, kiraladıklarını anlamadığımızı sanırlar.

Ülkelerinde tek bir çakıl taşının sahibi olmadıklarını, bilmediğimizi sanırlar.

Fabrika arsalarının ve makinelerinin, hem teşvikli hem de ipotekli olduğunu bilmediğimizi sanırlar.

Kumarhanede dolarla ve boş senetle borçlanıp zar atarken, işçisinin çocuğunu acile kaldırdığı günün yevmiyesini bile maaşından kestiğini bilmediğimizi sanırlar.

Neyse,

Babalarının paraları ile sadece fabrika işçilerine söz geçirmeleri artık tatmin etmiyor olmalı ki,

Toplumun da efendisi olmak,

Şirketlerini........

© 12punto


Get it on Google Play