Neredeyse hemen herkesten aynı sözleri duyuyoruz: ‘Gördüğüm en heyecansız, renksiz seçim!’.

Özellikle 14 Mayıs ve 28 Mayıs seçimlerinde yoğun bir biçimde politize olan geniş kitleler, sonuçlar neticesinde hayal kırıklığına uğradı.

Değişime yönelik umutların ertelenmesinin üzerine daha da derinleşen ekonomik bunalım, insanların siyasetten ve siyasetçiden uzaklaşmasını hızlandırdı...

31 Mart seçimleri ve ortaya çıkacak tabloya duyulan ilgisizlik had safhada. Bireylerin genel apolitikleşme halinin seçmen kimliğindeki yansımasını bu süreçte en iyi şekilde görebilmek mümkün.

Şüphesiz bu tablo yöneticileri rahatsız etmemekte, tersine memnun etmektedir. Emekçilerin, aydınların, toplumsal dinamikleri oluşturan ve değişimlere yön verebilecek kesimlerin apolitikleşmesi, siyasete soğuk bakmaları, hatta zaman zaman siyaset karşıtı söylemleri ile beraberinde gelen tepkisizlik, siyasal iktidarın devamlılığı açısından önem arz etmektedir.

Muhalif seçmenlerin hayal kırıklığına ek olarak, desteklediği siyasal yapı iktidar olan kitlelerde de bir memnuniyetsizlik hali görülebilmektedir. Burada, oluşan ekonomik sosyal tablonun yanı sıra gidişata etki edebilme düşüncesi/isteği ile siyasetçilere duyulan itimadın zayıflaması etkili olabilmektedir.

Söz konusu bu uzaklaşma/kaçışın sonucunda popüler kültürün araçlarına yoğun bir yönelme görülmektedir. Bireysel çözümler, aktiviteler, eğlenceler, etkinlikler artış göstermekte, televizyon kanalları da bu doğrultuda yayınlarını sürdürmektedir. Ardı ardına gelen, biri bitmeden diğeri başlayan diziler, saatlerce süren ve yarışmanın ötesinde kişisel hırs, kurnazlık ve kavgaların yüceleştirildiği, insani değerlerin reyting kaygısına feda edildiği “yarışmalar/mücadeleler”, ‘reality’ de denilen ve gerici/feodal baskılamanın gün yüzüne çıkan hallerinin tanıklarıyla birlikte yer aldığı gündüz kuşağı programları…

En genel haliyle ayrıntılandırmaya çalıştığımız tablonun seçmenler/bireyler dışında bir de siyasetçiler yönü bulunuyor.

Programın, siyasetlerin, çözüm yollarının yerini kişilerin, çılgın projelerin ve yoğun olarak diğer partilerin/adayların eleştirilmesinin aldığı bir durumda insanların zihninde “aralarında bir fark yok, hepsi aynı” düşüncesi belirmekte. Siyasetçideki siyasetsizleşme hali, ideolojik/politik hattın belirginliğinin azalması, partilerin siyasal kimliklerinin zayıflaması bu düşünceyi destekler niteliktedir.

31 Mart 2024 Pazar günü yapılacak olan yerel seçimlerinde Büyükşehir, İl ve İlçe Belediye Başkanları, Belediye ve İl Genel Meclis Üyeleri ile muhtarlar seçilecek.

2019 yerel seçimlerine katılım oranı yüzde 84,67'ydi. En yakınımızdaki 14 Mayıs 2023 Genel ve Cumhurbaşkanı seçimlerinde bu oran artarak yüzde 87,04 olmuştu. 28 Mayıs’taki Cumhurbaşkanı seçimi 2. Turunda ise katılım oranı yüzde 84,15’e gerilemişti.

Seçmenin yerel seçimlerde sandık başına gitme oranı sonucu belirlemede büyük önem sahip. AKP, her şeye rağmen bu seçimleri yerellerde gücünü korumak, hatta İstanbul ve Ankara başta olmak üzere kaybettiği yerleri geri alıp iktidarını güçlendirerek sürdürmek istiyor.

Siyasetçinin, seçmenin ruh hali, iktisadi/sosyal ve kültürel tüm olumsuzluklar ortada. Bütün bunlara karşın seçimin yalnızca belediye başkanı seçmekten ibaret olmadığı gerçeğini de unutmamak gerekiyor.

Simgesel değeri aşikar olan İstanbul’un kazanılması ya da kaybedilmesinin sadece inşaat, çöp toplama, asfalt yapma, parke taşı yenileme işinin kimin yapacağını oylamaktan ibaret olmadığı malum.

Yeni Anayasa tartışmaları, Cumhuriyet’e ve kazanımlarına yönelik saldırılar, artan ekonomik kriz, pahalılık, işsizlik, yoksullaşma, demografik işgalin artması…

1 Nisan’dan itibaren önümüze geleceklerden bazıları…

31 Mart’a; siyasi arenanın sadece seçimden seçime hareketlilik hali, partilerin kongre ve iç çekişmelerle kişilere indirgenmesi, demokrasi ve çoğulculuğun olmaması gibi durumlarla giriliyor. Siyasetin ve kitlelerin politikaya mesafeli göründüğü bu ortamda tercihler önümüzdeki sürecin de belirleyicisi olacaktır. “Hayat, boşluk affetmez” denir. Bekleyiş içerisinde olan ve çıkış arayanlar, ileriki dönemde doğru bir program, kadro ve çalışma ile ilerleyen siyasi yapılara yönelebilir.

Bu konuya devam edeceğiz…

QOSHE - Hepsi aynı mı? - Dr. Şenol Çarık
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Hepsi aynı mı?

12 1
17.03.2024

Neredeyse hemen herkesten aynı sözleri duyuyoruz: ‘Gördüğüm en heyecansız, renksiz seçim!’.

Özellikle 14 Mayıs ve 28 Mayıs seçimlerinde yoğun bir biçimde politize olan geniş kitleler, sonuçlar neticesinde hayal kırıklığına uğradı.

Değişime yönelik umutların ertelenmesinin üzerine daha da derinleşen ekonomik bunalım, insanların siyasetten ve siyasetçiden uzaklaşmasını hızlandırdı...

31 Mart seçimleri ve ortaya çıkacak tabloya duyulan ilgisizlik had safhada. Bireylerin genel apolitikleşme halinin seçmen kimliğindeki yansımasını bu süreçte en iyi şekilde görebilmek mümkün.

Şüphesiz bu tablo yöneticileri rahatsız etmemekte, tersine memnun etmektedir. Emekçilerin, aydınların, toplumsal dinamikleri oluşturan ve değişimlere yön verebilecek kesimlerin apolitikleşmesi, siyasete soğuk bakmaları, hatta zaman zaman siyaset karşıtı söylemleri ile beraberinde gelen tepkisizlik, siyasal iktidarın devamlılığı açısından önem arz etmektedir.

Muhalif seçmenlerin hayal kırıklığına ek olarak, desteklediği siyasal yapı iktidar olan kitlelerde de bir memnuniyetsizlik hali görülebilmektedir. Burada, oluşan ekonomik sosyal tablonun yanı sıra gidişata etki edebilme düşüncesi/isteği ile siyasetçilere duyulan itimadın zayıflaması etkili olabilmektedir.

Söz konusu bu uzaklaşma/kaçışın sonucunda popüler kültürün araçlarına yoğun bir yönelme görülmektedir. Bireysel çözümler, aktiviteler, eğlenceler, etkinlikler artış........

© 12punto


Get it on Google Play