Yerel seçimi şansa bırakmak istemiyor.

O yüzden tehlikeli biçimde siyaseten el yükseltmeye başladı.

Artık ayan beyan ortaya çıktı ki, 31 Mart'a kadar milliyetçi ama daha çok dinci damarı kaşıyabildiği kadar kaşıyıp kabartacak; CHP'yi “terörist” ve “din düşmanı” ilan edecek; Sağ cenahın kendi arkasında hizalanmasını sağlayacak.

Siyasi algoritması sadece seçim kazanmaya ve iktidarda kalmaya yönelik olduğu için sandığa seçmeni keskin biçimde kutuplaştırmış ve hatta birbirine düşmanlaştırmış şekilde gitmek istiyor.

Hesabı üç aşağı beş yukarı bu.

Şimdiye kadar bütün seçimleri böyle kazandı.

Ancak, Suudi Arabistan'da hiç ummadığı şekilde patlak veren Atatürk krizi, bugüne kadar kendisine öyle ya da böyle destek vermiş milliyetçi tabanın “siyasi davranışı” konusunda soru işaretleri doğurdu.

Şehit kanı üzerinden yaptığı siyaset bu cenahın CHP'nin karşısında tahkim edilmesinde işe yarıyor gibi görünse de mesele Atatürk ve Cumhuriyet'e geldiği zaman, söz konusu milliyetçi kitlenin - en azından bir bölümünün - dinci değil ulusal reflekslerle hareket edebileceği ortaya çıktı.

Kendisini iktidarda tutan hassas dengeler nedeniyle bu durumu gözardı edemiyor.

Çünkü bugünün şartları dahilinde seçim çantada keklik değil ve milliyetçi tabandan verilecek muhtemel bir fire işini oldukça zora sokabilir.

Bu nedenle vakit kaybetmeden önlemini aldı.

Yerel seçimden kendi aleyhine çıkacak bir sonucun erken seçimi zorlayacağını da bildiği için dinci kesimin iştahını kabartaracak ve tarikatlarla cemaatleri daha güçlü şekilde tahkim edecek kritik bir manevra yaptı.

Hilafet'i gündeme taşıdı.

2024'ün daha ilk gününde tarikatlar ve cemaatler, dernek ya da vakıf kisvesiyle Filistin mitingi adı altında İstanbul'un göbeğinde gerici bir gövde gösterisiyle ortaya çıktı.

Organizasyonu Bilal üstlenmiş, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, eski TBMM Başkanı Mustafa Şentop, eski bakan yeni vekillerden Hulusi Akar, Süleyman Soylu, Nurettin Nebati de Bilal'i yalnız bırakmamıştı.

Miting alanında açılan hilafet bayrakları, eylemcilerin miting görüntülerini sosyal medyadan “hilafet geliyor” şeklinde paylaşması, meselenin Filistin’e destek olmadığını zaten gösteriyordu.

Türkiye'nin Anayasal düzeni alenen hedef alınıyordu.

Cumhuriyetin savcıları, bu gerici kalkışma provasını görmezden geliyordu.

Dinci kitlenin iştahı kabartılıyor, tarikatlara ve cemaatlere açık açık “seçimden güçlü çıkarsak hilafeti geri getiririz” mesajı veriliyordu.

Gövde gösterisi İstanbul'daki şeriat çığlıkları ile sınırlı kalmadı.

Ertesi gün Anıtkabir'e giden bir kişi, fütursuzca cumhuriyete lanet okuyarak şeriat çağrısında bulundu.

Gerginlik kontrollü olarak tırmandırılıyor, toplumun tepkisi ölçülüyordu.

Bütün bunlar olurken, İstanbul Aydın Üniversitesi'nden Doç Dr. Naciye Selin Şenocak'ın 2015 yılında hilafeti savunduğu sözleri sosyal medyaya düştü.

Şekliyle, şemaliyle bir cumhuriyet kadını görüntüsü veriyor olsa da sözümona bir akademisyen sıfatıyla söyledikleri ne ipe ne sapa gelir cinstendi.

Akademisyen hanım, “Özellikle altını çizmek istediğim husus, hilafetin yeniden gündeme gelmesi gerektiği ve Türkiye’nin liderliğinde bunun yapılması gerekiyor. İttihadı İslam Teşkilatı çerçevesinde Müslüman ülkelerin bir araya geldiği yani Müslüman ülkelerinin siyasi işbirliği içerisinde kendilerine karşı yöneltilen tehditlere karşı olsun gerek onların haklarının korunması olsun içerideki çarpık yapılaşmayı düzene sokacak bir teşkilat lazım. Bunun da başını Türkiye çekebilir çünkü Meclis'te hala mevcut” diyordu.

Bir ihtimal ne söylediğinin farkında değildi ya da bilerek ve isteyerek cumhuriyet düşmanlığı yapıyordu.

Belki de üniversite rektörlüğüne giden kısa yolu keşfetmişti! Bilmiyoruz.

Ne olup bittiğini anlamaya çalışırken hilafet meselesi birden gündemin ön sırasına yerleşiverdi.

Saray medyası da hızlıca köpürtmeye başladı.

Aslında iktidar daha öncesinde nabız yoklamıştı. Şeyh Said üzerinden yürüyen tartışmalarla muhalefetin daha doğrusu CHP'nin nasıl bir tutum takınacağını anlamaya çalışmıştı.

Yani, işaret fişeği Şeyh Said tartışmalarıyla atılmış, CHP'nin çiçeği burnunda siyaset acemisi Genel Başkanı Özgür Özel, güçlü ve tavizsiz bir yaklaşım sergilemek yerine Şeyh Said'in torunundan torbasından özür dilemeye niyetlenince, iktidar dinci kesimin gönlünü hoş etme stratejisinin büyük bir sıkıntı ile karşılaşmadan uygulanabileceğini görmüştü.

Özgür Özel de Kılıçdaroğlu gibi dincilere, gericilere karşı güçlü duruş sergilemekten çekiniyordu. O da selefi gibi sağcılara yaranma derdindeydi.

Gelelim yazının başlığındaki sorunun cevabına...

Hilafeti geri getirebilir mi?

Halifelik, TBMM'de 3 Mart 1924 tarihinde 431 Sayılı Kanunla kaldırıldı. Kanunun ilk maddesinde “Halife hal’edilmiştir. Hilâfet, hükümet ve cumhuriyet mana ve mefhumunda esasen mündemiç olduğundan Hilâfet makamı mülgadır” deniliyordu.

Fikir jimnastiği yapalım ve soralım, AKP milletvekilleri Saray'dan gelen talimatla halifeliğin kaldırıldığı gün olan 3 Mart'ta 431 Sayılı Kanunu yürürlükten kaldıran başka bir kanun çıkartırsa ne olur!

Ertesi gün, bir Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle yeniden bir hilafet makamı ihdas edilse...! Sonra da Meclis kararıyla kendisi de bu makama otursa...!

Fikir jimnastiği yapmaya devam edelim ve hadi diyelim, Kılıçdaroğlu'nun muhteşem siyasi dehası sayesinde Meclis'e giren AKP eskisi siyasal İslamcıların iktidara vereceği destekle bu konuda bir Anayasa değişikliğinin önü açılsa...!

Bunun dinci kesimde güçlü bir rüzgar yaratacağı, üstelik bu rüzgarın dinci olmasa bile kendisini milliyetçi, mukaddesatçı olarak tanımlayan kesimi de kısa sürede etkisi alacağını tahmin etmek hiç zor değil.

İktidar, 2002 yılından bu güne “bu kadarını da yapamazlar”, “bu kadarına da cesaret edemezler” denilen ne varsa yaptı ve cesaret etti.

2015 yılındaki seçimlerde AKP'nin Meclis çoğunluğunu kaybetmesinden sonra yaşanılanları hatırlamak bile insanın tüylerini diken diken ediyor.

Laiklik ilkesi, Anayasa'nın değişmez maddeleri, Anayasa Mahkemesi falan filan!

İktidar açısından bunların hepsi hikaye...

Böyle bir adım atılması durumunda azgın dinci azınlık gemi azıya alıp sokaklarda şeriat çığlıkları atarak ortalığı birbirine katacaktır.

Provası İstanbul'da yapıldı bile.

Bunun karşısında kim duracak! Gerici vatan hainlerinin çoluğuna çombalağına yaranmaya çalışan Özgür Özel mi ya da bir fırsatını bulup AKP'nin kanatları altına girsem diye bekleyen Meral Akşener mi? Asker mi, polis mi, yargı mı?

Ülkeyi elinde tutan siyasal İslamcı zihniyet, ilk dört maddesi de dahil olmak üzere Anayasa'yı zaten parça pinçik etti.

Laiklik çok uzun süredir rafa kalkmış durumda.

Gelir dağılımına, yoksulluğa, yolsuzluklara, adalet sistemindeki çürümeye bakıldığı zaman Türkiye'de sosyal bir hukuk devletinin esamesinin okunmadığı çok rahat görülüyor.

Anayasa Mahkemesi'ni zaten takan yok.

Asker, polis, yargı, bürokrasi artık kim varsa hepsi Saray'a bakıyor.

Bugün ve yarın için ahval ve şerait son derece namusait bir mahiyette tezahür etse de üstelik yakın gelecekte etmeye devam edecek gibi görünse de Türkiye'deki Cumhuriyetçi ve Atatürkçü damar toplumun gözardı edilemeyecek bölümünde hala direnme gücünü koruyor.

Ne yaparsa yapsın, tek adam rejimi ülkeyi bir türlü tamamıyla teslim alamıyor.

Kendisi de bunun farkında!

Suudi Arabistan'a yönelik tepkinin Gezi'ye benzer bir kalkışma sürecini tetikleyebileceğini düşünmüş olmalı. 2013'ten sonra yeniden böyle bir halk hareketinin ortaya çıkması ihtimali kendisi için adeta kabus senaryosu.

Bu nedenle toplumdaki bu Cumhuriyetçi ve Atatürkçü damar artık çok daha fazla görünür, siyasette belirleyici, muhalefetin kapsadığı değil, muhalefeti kapsayan olmalı.

Korkunun ecele bir fayda sağlamadığı ortada.

Yerel seçimler ise çok önemli bir fırsat. Mutlaka ve mutlaka değerlendirilmesi, ivedilikle aklın galebe çalacağı bir strateji ve işbirliği anlayışının geliştirilmesi gerekiyor ki umutlar yeşerebilsin.

Yoksa, sonrası tufan.

Yazıyı Mustafa Kemal Atatürk’ün umudumuzu diri tutan “Efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en gerçek yol, medeniyet yoludur” sözüyle bağlayalım ve yazımıza noktayı koyalım.

QOSHE - Kendini 'Halife' ilan eder mi? - Bahadır Selim Dilek
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Kendini 'Halife' ilan eder mi?

14 10
04.01.2024

Yerel seçimi şansa bırakmak istemiyor.

O yüzden tehlikeli biçimde siyaseten el yükseltmeye başladı.

Artık ayan beyan ortaya çıktı ki, 31 Mart'a kadar milliyetçi ama daha çok dinci damarı kaşıyabildiği kadar kaşıyıp kabartacak; CHP'yi “terörist” ve “din düşmanı” ilan edecek; Sağ cenahın kendi arkasında hizalanmasını sağlayacak.

Siyasi algoritması sadece seçim kazanmaya ve iktidarda kalmaya yönelik olduğu için sandığa seçmeni keskin biçimde kutuplaştırmış ve hatta birbirine düşmanlaştırmış şekilde gitmek istiyor.

Hesabı üç aşağı beş yukarı bu.

Şimdiye kadar bütün seçimleri böyle kazandı.

Ancak, Suudi Arabistan'da hiç ummadığı şekilde patlak veren Atatürk krizi, bugüne kadar kendisine öyle ya da böyle destek vermiş milliyetçi tabanın “siyasi davranışı” konusunda soru işaretleri doğurdu.

Şehit kanı üzerinden yaptığı siyaset bu cenahın CHP'nin karşısında tahkim edilmesinde işe yarıyor gibi görünse de mesele Atatürk ve Cumhuriyet'e geldiği zaman, söz konusu milliyetçi kitlenin - en azından bir bölümünün - dinci değil ulusal reflekslerle hareket edebileceği ortaya çıktı.

Kendisini iktidarda tutan hassas dengeler nedeniyle bu durumu gözardı edemiyor.

Çünkü bugünün şartları dahilinde seçim çantada keklik değil ve milliyetçi tabandan verilecek muhtemel bir fire işini oldukça zora sokabilir.

Bu nedenle vakit kaybetmeden önlemini aldı.

Yerel seçimden kendi aleyhine çıkacak bir sonucun erken seçimi zorlayacağını da bildiği için dinci kesimin iştahını kabartaracak ve tarikatlarla cemaatleri daha güçlü şekilde tahkim edecek kritik bir manevra yaptı.

Hilafet'i gündeme taşıdı.

2024'ün daha ilk gününde tarikatlar ve cemaatler, dernek ya da vakıf kisvesiyle Filistin mitingi adı altında İstanbul'un göbeğinde gerici bir gövde gösterisiyle ortaya çıktı.

Organizasyonu Bilal üstlenmiş, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, eski TBMM Başkanı Mustafa Şentop, eski bakan yeni vekillerden Hulusi Akar, Süleyman Soylu, Nurettin Nebati de Bilal'i yalnız bırakmamıştı.

Miting alanında açılan hilafet bayrakları, eylemcilerin miting görüntülerini sosyal medyadan “hilafet geliyor” şeklinde paylaşması, meselenin Filistin’e destek olmadığını zaten gösteriyordu.

Türkiye'nin Anayasal düzeni alenen hedef alınıyordu.

Cumhuriyetin savcıları, bu gerici kalkışma provasını görmezden geliyordu.

Dinci kitlenin iştahı kabartılıyor, tarikatlara ve cemaatlere açık açık “seçimden güçlü çıkarsak hilafeti geri getiririz” mesajı veriliyordu.

Gövde gösterisi İstanbul'daki şeriat çığlıkları ile sınırlı kalmadı.

Ertesi gün Anıtkabir'e giden bir kişi, fütursuzca cumhuriyete lanet okuyarak şeriat çağrısında bulundu.

Gerginlik kontrollü olarak tırmandırılıyor, toplumun tepkisi........

© 12punto


Get it on Google Play