Duygusal kopuş!
İktidarın büyük ama içi boş bir özgüvenle “terörsüz Türkiye” diye yedirmeye çalıştığı yeni açılım süreci duvara toslamış görünüyor.
Bütün gayretine, elindeki devasa medya gücüyle yaptığı algı operasyonlarına rağmen yurdum insanını ikna edemedi; sürece beklediği “destek” gelmedi. Geçelim “toplumsal barış”, “analar ağlamasın” hikayelerini, insanların bu ihanet tiyatrosuna tepkisi her geçen gün artmakta.
İlk söylendiğinde “Terörsüz Türkiye” sloganı kulağa hoş geliyor olabilir.
Öyle de... Zaten aklı başında her kim, “Memlekette terör istiyorum” diye ortaya çıkar ki?
Ancak mesele başka!
Bu, hangi yöntemle ve hangi siyasal bedel ya da bedeller ödenerek sağlanacak?
Terörsüzlük adına hukukun askıya alındığı, Meclis’in devre dışı bırakıldığı, toplumun gerçek anlamda bilgilendirilmediği; kapalı kapılar ardında yürütülen kirli pazarlıklarla Türkiye, geçmişte nereye sürüklendiyse bugün de oraya sürüklenecektir; kimsenin şüphesi olmasın.
Hatırlayalım; bir önceki çözüm sürecinin sonunda hendekler kazıldı, şehirler yakıldı, yüzlerce asker, polis şehit oldu. O sürecin siyasi mimarları hâlâ hesap vermedi, zaten memleketin bugünkü ahval ve şeraiti içinde hesap vermeleri pek ihtimal dahilinde değil.
Yine de soralım, şimdi aynı aktörlerin, benzer bir dili yeniden dolaşıma sokması yurdum insanında nasıl bir güven duygusu yaratabilir?
Lafı fazla uzatmanın alemi yok.
Bu son süreç, Türk halkında son derece derin bir güvensizliği, belki daha vahimi, Kürtlere karşı, duygusal bir kopuşu tetikledi.
Çevresindeki olanı biteni biraz olsun dikkatlice takip eden, anlayıp anlamlandırmaya çalışan herkes bunu çok rahat görebilir.
Ne yazık ki bugün gelinen noktada, mesele sadece PKK değil. Memlekette, Kürtlerle bir arada yaşamayı artık mümkün görmeyen ve hatta bir adım ileri giderek bunu “istemeyen” Türklerin sayısı tahminlerin çok üstüne çıktı.
Bunu dikkate almak mecburiyetindeyiz.
Çünkü toplumdaki kırılmayla “PKK'lılar” ile “Kürtler” ayrımı hızla ve belki geri dönüşü pek mümkün olmayacak şekilde bulanıklaşmaya, “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı” ile anlam kazanmış olan ortak yaşam iradesi yavaş yavaş ortadan kalkmaya başladı.
Eskiden sokaktaki insan, PKK'lı teröristi ve Kürtleri ayrı yerlerde konumlandırıyordu. Aynı cümle içinde kullanmamaya özellikle gayret ediyordu.
Bugün artık böyle değil.
“Biz etle tırnak gibiyiz” ya da “Bin yıldır, birlikte yaşadık; kız alıp, kız verdik” söylemi fazlasıyla anlam erozyonuna uğradı.
Çünkü buram buram duygusallık kokan bu ifadeler sadece Türklerin cümlelerinde var; meselenin Kürtler açısından “bizim düşündüğümüz ya da düşünmek istediğimiz gibi olmadığı” ayan beyan ortada.
Siyasetçileri, Atlantik'in öbür kıyısındaki ağababalarından aldıkları cesaretle şımarıklıkta sınır tanımıyorlar, emperyalizmin Ortadoğu'daki planlarına hizmet etmek için adeta yarışıyorlar, Türk milletine karşı son derece tehditkar ve tacizkar bir tutum içindeler.
DEM'ci vekillerin Meclis'te ya da Meclis dışında yaptığı konuşmalar, en mülayim vatanseveri bile çileden çıkaracak kadar tahrik........© 12punto





















Toi Staff
Sabine Sterk
Penny S. Tee
Gideon Levy
Waka Ikeda
Grant Arthur Gochin
Tarik Cyril Amar