Bunu en çok Kürtçüler, İslamcılar ve ikinci cumhuriyetçiler seviyor. Tabi, bunların kesişim kümesinde konumlanan Avrupa Birliği beslemesi “foncu gazeteciler” de...

Emperyalist jargon üzerinden siyasi bir yaklaşım sergilemeye çalışıyorlar.

Yani biz Türk değiliz, kendimizi Türk ulusuna ait hissetmiyoruz, sadece yaşadığımız coğrafyanın adı Türkiye. Bu yüzden biz en fazla Türkiyeli olabiliriz, demeye getiriyorlar.

Türk olmayı, etnik kimliğe indirgeyip “ulus” ile “etnisiteyi” aynıymış gibi göstermeye çalışıyorlar ki, ortaçağ kalıntısı feodal, dinci, ırkçı zihniyetlerini meşrulaştırabilsinler.

Ulus devletleri ortadan kaldırmaya çalışan emperyalist ağababalarının çıkarlarına kendilerince hizmet ediyorlar.

İşte bu nedenle Kürtçülerin “eşit vatandaşlık”, “demokratik cumhuriyet” gibi afilli cümlelerinin yanında İslamcıların ve ikinci cumhuriyetçilerin ağızlarına pelesenk ettikleri “Türkiyeli” ve “Türkiyelilik” lafları özellikle seçim süreçlerinde pek revaçta oluyor.

PKK gibi ABD'nin Ortadoğu'daki maşası olan bir örgütün siyasi ayağını temsil ediyorlar, elbette kendilerini besleyip büyütenlerin çıkarlarını savunacaklar.

Aksini düşünmek zaten safdillik olur.

Washington'daki stratejik oyun kurucuların, Türkiye'de siyaseti aynen 2003 sonrası Irak'ta olduğu gibi din, mezhep ve etnisite üzerine şekillendirmek istediğini cümle alem biliyor. Türkiye'de ne demokrasiyi ne insan haklarını ne de hukukun üstünlüğünü umursuyorlar.

Kürtçüler, siyasal İslamcılar ile birlikte Türkiye'yi, cumhuriyet devrimlerini, cumhuriyet felsefesini, ülkenin üniter yapısını ve siyasi birliğini ortadan kaldırmak için yıllardır çalışıyor.

“Türkiyeli” meselesinde, onları anlamak mümkün!

Peki, ülkede sınıf siyasetini, işçinin, emekçinin hakkını hukukunu savunması gereken solcular niye gidip emperyalizmin dümen suyundaki ilkel bir zihniyetin kıçına takılıyor?

Son olarak TİP Genel Başkanı Erkan Baş'ın, “Kürt sorununu çözme konusunda Türkiyeli'nin muhataba ihtiyacı var. TİP olarak bizim hedeflerimizden bir tanesi barışın Türkiyeli muhatabı haline gelebilmek” dedi.

Bu açıklama neresinden bakarsanız bakın liğme liğme dökülüyor.

Sorunu tanımlarken, “Kürt” ama muhatabı neden “Türk” değil de “Türkiyeli”

Erkan Baş'ın sadece kurduğu bu cümle bile buram buram ırkçılık kokuyor. Bu zihniyet eskiden, bir arada yaşama ülküsünü savunan, bunun da etnik, dinsel ve mezhepsel kimliklere bakmadan sadece cumhuriyet yurttaşlığı çerçevesinde ve bir ulus devlet içinde olabileceğini savunanlara, “utangaç faşist” yaftası yapıştırırdı.

Oysa şimdi kendi bilinçaltını, siyasi, sosyolojik, antropolojik ve dil bilimsel açıdan hiçbir anlam taşımayan bu tür cümlelerle açık ediyor.

Kendisinin zihniyeti üzerinden gidersek, O'nu da Türkiyeli Boşnak siyasetçi olarak tanımlamamız mı gerekecek?

Neden mesela, Almanyalı, Fransalı, İtalyalı, İngiltereli değil de Türkiyeli.

Bu ülkede, Kürtler, Arnavutlar, Lazlar, Çerkesler, Araplar, Boşnaklar yaşıyor; bu yüzden onlar bir ulusun onurlu, eşit, saygın vatandaşları olmak yerine, Türkiyeli gibi ne ifade ettiği belli olmayan bir şemsiye altına mı girecekler.

Bu Japon, o İspanyol, şu Macar; peki ya sen?

Türkiyeli!

Nedendir bilinmez, Türk ulusuna karşı içlerinde büyüttükleri nefretle birlikte akıl da izan da ortadan kalkmış.

Türkiye'de sol ya da en azından sol'un bir bölümü, 1990'lı yılların ikinci yarısından itibaren Atlantik ötesinden gelen “kimlik siyaseti” karşısında araba farı görmüş tavşan gibi kalakaldı.

Ne yapacağını şaşırdı.

AKP'nin domine ettiği ulus ve cumhuriyet düşmanı siyasetin peşine takıldı, sınıf siyasetini bir kenara koyup ya etnikçiliğe soyundu ya da mezhepçiliğe.

Bunun konforu içinde siyaset yapmaya başladılar. Kürt ırkçılığını, İslamcı gericiliğini solculuk adına meşrulaştırmaya kalktılar.

İşçinin, emekçinin, çalışanın yanında olmak, arkasında durmak lafta kaldı. Emperyalizm karşıtlığı da...

Kürt'ün gariban marabasının hakkını, hukukunu aramak yerine onları sömürenlerin ideolojisi Kürtçülüğü savunmayı solculuk diye yutturmaya çalışıyorlar.

TİP'in Genel Başkanı, burada açık ara öne geçmiş durumda. Ne yazık ki partisinin adını da geçmişini de lekeliyor.

1969 yılında TİP'linin El Kitabı'nda yazanlar, bugün Erkan Baş'ın söyledikleri ile taban tabana zıt.

Burada, “TİP'e göre milliyetçilik nedir” sorusunun cevabı şöyle verilmiş:

“Milliyetçilik, milletini sevmek, milletin çoğunluğunu meydana getiren emekçi halkın çıkarlarını herşeyden üstün saymak demektir. Milliyetçilik, Türk Milleti'nın bağımsız yaşamasını istemek demektir. Milliyetçilik, her türlü yabancı sömürüye karşı olmak demektir. Milliyetçilik, milletimizin bütün kültür değerlerine sahip çıkması demektir. Gerçek milliyetçilik, Türkiye Cumhuriyeti'ne yurttaşlık bağı ile bağlı olan herkesi Türk sayar ve yurttaşlar arasında din, dil, ırk, mezhep ayırımı ve eşitsizlik gözetmez. Atatürk'ün milliyetçiliği, Batı emperyalizmine karşı bir savaş bayrağıdır. Bugün memleketimizde yabancı sermaye ile işbirliği yapan, memleketimizde kazandıkları paraları İsviçre bankalarında saklayan, Batılı kapitalist ülkelerin zenginleri gibi yaşamaya özenenler, memleketimizi yabancılara peşkeş çekenler ve bilerek ya da bilmeyerek bu küçük azınlığın hizmetinde olanlar, kendilerini halka milliyetçi olarak yutturmaya bakıyorlar. Bunların milliyetçilikle hiç bir ilişkisi yoktur. Gerçek milliyetçiler, her türlü sömürüye karşı çıkan yurdunun siyasi ve iktisadi bağımsızlığını savunan emekçiler, emekten yana olan sosyalistlerdir.”

TİP'in o dönemdeki siyaseti ile Erkan Baş'ın bugünkü zihniyeti arasındaki fark, inanılacak gibi değil.

Böyle bir savrulma ve geriye gidiş, siyasi tarih kitaplarında ayrıntılarıyla yazacaktır ama Türkiye'nin bugün geldiği noktada TİP ne yazık ki ülkeye umut olmaktan ziyade, cumhuriyetin temellerine dinamit koyma görevini üstlenmiş gibi görünüyor.

Diğer yandan, yerel seçim yaklaşırken CHP'den sıtkı sıyrılmış, acaba umut olabilir mi diye TİP'e bakan seçmeni de uzaklaştırıyor.

Yani, siyaset de bilmiyor. Bildiği “Türkiyelilik” gibi üç, beş ezber cümle...

Oysa, en azından Çankaya'da İrfan Değirmenci gibi bir adayla TİP'in şansı olabilirdi. Büyük bölümü Halk TV izleyicisi olan Çankayalılar, her akşam ekranda görmeye alışık oldukları İrfan'ı belediye başkanlığına taşıyabilirdi.

Ama Kürtçülere yaranma derdine düştüğü için bu şansını da kaybedecek.

Türkiye'nin, kimlik siyasetinin çürümüşlüğünden beslenmeyen, ulusal kimliğinden utanmayan, sınıf siyasetini önceleyen ve hayata gerçekten soldan bakan sosyalist partilere ihtiyacı olduğunun altını kalın kalemle çizerek yazımıza noktayı koyalım.

QOSHE - “Türkiyeli” meselesi... - Bahadır Selim Dilek
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

“Türkiyeli” meselesi...

14 3
26.03.2024

Bunu en çok Kürtçüler, İslamcılar ve ikinci cumhuriyetçiler seviyor. Tabi, bunların kesişim kümesinde konumlanan Avrupa Birliği beslemesi “foncu gazeteciler” de...

Emperyalist jargon üzerinden siyasi bir yaklaşım sergilemeye çalışıyorlar.

Yani biz Türk değiliz, kendimizi Türk ulusuna ait hissetmiyoruz, sadece yaşadığımız coğrafyanın adı Türkiye. Bu yüzden biz en fazla Türkiyeli olabiliriz, demeye getiriyorlar.

Türk olmayı, etnik kimliğe indirgeyip “ulus” ile “etnisiteyi” aynıymış gibi göstermeye çalışıyorlar ki, ortaçağ kalıntısı feodal, dinci, ırkçı zihniyetlerini meşrulaştırabilsinler.

Ulus devletleri ortadan kaldırmaya çalışan emperyalist ağababalarının çıkarlarına kendilerince hizmet ediyorlar.

İşte bu nedenle Kürtçülerin “eşit vatandaşlık”, “demokratik cumhuriyet” gibi afilli cümlelerinin yanında İslamcıların ve ikinci cumhuriyetçilerin ağızlarına pelesenk ettikleri “Türkiyeli” ve “Türkiyelilik” lafları özellikle seçim süreçlerinde pek revaçta oluyor.

PKK gibi ABD'nin Ortadoğu'daki maşası olan bir örgütün siyasi ayağını temsil ediyorlar, elbette kendilerini besleyip büyütenlerin çıkarlarını savunacaklar.

Aksini düşünmek zaten safdillik olur.

Washington'daki stratejik oyun kurucuların, Türkiye'de siyaseti aynen 2003 sonrası Irak'ta olduğu gibi din, mezhep ve etnisite üzerine şekillendirmek istediğini cümle alem biliyor. Türkiye'de ne demokrasiyi ne insan haklarını ne de hukukun üstünlüğünü umursuyorlar.

Kürtçüler, siyasal İslamcılar ile birlikte Türkiye'yi, cumhuriyet devrimlerini, cumhuriyet felsefesini, ülkenin üniter yapısını ve siyasi birliğini ortadan kaldırmak için yıllardır çalışıyor.

“Türkiyeli” meselesinde, onları anlamak mümkün!

Peki, ülkede sınıf siyasetini, işçinin, emekçinin hakkını hukukunu savunması gereken solcular niye gidip emperyalizmin dümen suyundaki ilkel bir zihniyetin kıçına takılıyor?

Son olarak TİP Genel Başkanı Erkan Baş'ın, “Kürt sorununu çözme konusunda Türkiyeli'nin muhataba ihtiyacı var. TİP olarak bizim hedeflerimizden bir tanesi barışın Türkiyeli muhatabı haline gelebilmek” dedi.

Bu açıklama neresinden bakarsanız bakın liğme liğme dökülüyor.

Sorunu tanımlarken, “Kürt” ama muhatabı........

© 12punto


Get it on Google Play