Geçen Salı günkü yazımda, Recep Tayyip Erdoğan, bugün çıkıp bir Kürt açılımı için düğmeye bassa kendi tabanını ikna etmesi en kötü ihtimalle üç nano saniye sürer demiştim.

Bazı dostlarım abarttığımı düşünmüş olacak ki, bu tespitimi eleştiren telefonlar, mesajlar aldım.

'Millet yemez, buna artık cesaret edemez, MHP varken böyle bir adım atamaz, milliyetçi seçmenin desteğini kaybeder, Türkiye ayağa kalkar' diyenler oldu.

Bunu, İstanbul’u almak için gündemde tuttuğunu, aslında böyle bir niyetinin bulunmadığını, Kürtlerin ağzına bir parmak bal çalmak, yerel seçimde Ekrem İmamoğlu’nu desteklemelerinin önüne geçmek için bunu ortaya attığını söyleyenler çıktı.

İslamcı Kürtlerin işinin tıkırında olduğunu, açılımla saçılımla rahatlarını kaçırmak istemeyeceklerini savunanlar bile vardı.

Hepsi kendine göre haklı.

Özgür Özel, DEM’in kapısının önünden geçmeye bile niyetlense ağır bir salvo atışı yerken nasıl olur da Recep Tayyip Erdoğan böylesine kritik önemi haiz bir meselede seçmenini yani, neredeyse oy veren üç kişiden birisini kolayca ikna edebilirdi?

Bu, siyaset psikolojisinin, siyaset sosyolojisinin belki de siyasetle ilgilenen psikiyatristlerin konusu ama biz gazeteci olarak kendi gözlemlerimiz üzerinden yürüyelim.

Emekli Büyükelçi Onur Öymen, Hariciyeci olmasının yanı sıra siyasetçi şapkası da bulunan aynı zamanda 40 yıllık diplomasi tecrübesini entelektüel birikimi ile harmanlayıp nitelikli eserler ortaya koyan bir yazar.

CHP milletvekili olduğu dönemde, Recep Tayyip Erdoğan’ın kitleleri etkileme gücünün nereden geldiğini sormuştum.

"Doğrudan imam ağzı," demişti.

Nasıl yani, diye sormama fırsat vermeden devam etmişti.

Bizim insanımız Cuma’ya gittiği zaman, imam ne söylerse söylesin, ister dedikodu yapsın, ister maç anlatsın isterse siyaset yapsın, onu ilahi bir mesaj olarak görür. Bu ilahi mesaj, imamın ses tonuna, vurgulamalarına, kullandığı kelimelere, jestine, mimiğine yüklenir ve gönderilir. Böylece cami cemaatinin algısı şekillendirilir. Artık ne zaman aynı ses tonunu, aynı tonlamayı, aynı vurgulamaları duysa, bilinçaltı harekete geçer ve söylenenleri ilahi bir mesaj olarak algılar ve mutlak doğru olarak kabul eder. Recep Tayyip Erdoğan da işte tam olarak bunu yapıyor. İmam Hatipli olduğu için imam ağzını çok iyi biliyor ve siyaset yaparken bunu etkili biçimde kullanıyor.

Onur Öymen’in söyledikleri çok açıktı.

Türkiye’de cami cemaatinin tamamını oluşturan muhafazakâr seçmenin bilinçaltına, Recep Tayyip Erdoğan ne söylerse söylesin, itinayla bunun ilahi bir mesaj taşıdığı, eleştirilemez ve sorgulanamaz olduğu algısı yerleştiriliyordu.

Kürsüye çıkıp jestiyle, mimiğiyle, vurgusuyla; sesini vereceği mesajın önemine göre yükseltip alçalttığı imamlara özgü ses tonuyla konuştuğu zaman, seçmenini peşinden kolayca sürükleyebiliyordu.

Açlıktan nefesi kokan, aylardır kursağına bir lokma et girmemiş, parasızlıktan kirasını ödeyemeyen, sobasını yakamayan, çoluğunun, çocuğuna harçlık veremeyen, sırtına yıllardır yeni bir mintan alamamış, kuru ekmek yediği zaman beslendiğini düşünen yurdum insanı Recep Tayyip Erdoğan’a toz kondurmuyor, sorumluluktan azade tutuyor.

Sokak röportajlarında, Reis ne söylerse doğru söyler, Reis ne yaparsa doğru yapar, bir sıkıntı varsa Reis çözer, Reis’ten başka oy verecek adam mı var diyerek meselelere biraz olsun dünyevi bakanları çileden çıkaran akıl dışı yaklaşımları Onur Öymen’in tespitleriyle izah edilebilir mi?

Kendi seçmeninin, dün ak dediğine bugün kara demesini, dün sövüp saydığına bugün “dostum” diye hitap etmesini, dün, “Bu can bu bedende durdukça” diye başlayıp sonrasında tam siper olmasının hiç yadırganmaması ve bunlara hiçbir fatura çıkarılmaması siyaset sosyolojisinde ders konusu olabilir!

Kim ne derse desin takdir etmek gerekiyor.

2002’den bugüne kadar muhafazakâr seçmene belki onlarca kez 180 derecelik manevralar yaptırdı.

Ümmetin Reis’in dönüş hızına nasıl yetiştiği ayrı bir tartışma konusu ama iktidarı boyunca Amerikancı oldu, AB’ci oldu alkışlandı, Amerikan düşmanı oldu, AB düşmanı oldu yine alkışlandı.

Gülencilere adeta devleti teslim ederken de Fetullahçıları terörist ilan ederken de seçmeninden aynı desteği gördü.

2008’de gizli saklı Kürt açılımına başladı, 2011’de yapılan seçimlerde oyların neredeyse yarısını aldı.

2015 yılının mart ayında Kürt açılımından tornistan etti, 7 Haziran seçimlerinde ekonomik kriz nedeniyle biraz yalpalasa da 1 Kasım’da yapılan seçimlerde kendi tabanını güvenlik konuları üzerinden tahkim ederek güçlü şekilde iktidarını korumayı başardı.

Asıl şaşılacak olan Güneydoğu’da 2015-2016 yıllarında yapılan hendek operasyonlarının bir yıl sonrasında düzenlenen referandumda Recep Tayyip Erdoğan’ın tek adam olarak ülkeyi yönetmesine bölge seçmenin yüzde 53’ünün “evet” demiş olmasıydı.

2018 yılındaki Cumhurbaşkanlığı seçiminde de Recep Tayyip Erdoğan’a Güneydoğu’dan neredeyse yüzde 50 oy çıktı.

14-28 Mayıs’ta ipi yine Recep Tayyip Erdoğan göğüsledi.

Muhalefetin beceriksizliğini, yaptığı hataları, 6’lı masa garabetini bir kenara bırakırsak, yaşanılan ekonomik ve sosyal krize, teröre, giderek beka meselesine dönüşen sığınmacıların yarattığı sıkıntılara, enflasyona, yolsuzluklara, adaletsizliklere rağmen efsunladığı kitlesini, imam ağzıyla ikna edip kendi arkasında hizalamayı başardı.

Özetle, yine iddia ediyorum ki, MHP’nin kendisini iktidarda tutuyor olmasına rağmen bugün Kürt açılımı yapıyorum dese, kendi seçmeninin alkış tutması üç nano saniyeyi bulmaz, Türkiye ayağa kalkmaz, yer yerinden oynamaz!

Zamanın birinde bir köyde bir imam varmış. Her Cuma, zina çoğaldı, ahlaksızlık çoğaldı, zelzele olacak, başımıza taşlar yağacak, gök kubbe üzerimize yıkılacak diye vaaz edermiş. Cemaat de boynu bükük vaziyette imamı dinlermiş.

Günün birinde köylüler imamı mandıracının karısıyla zina ederken yakalamış. Tabi köy ayağa kalkmış. Başlamışlar imama veryansın etmeye. İmanın yemediği laf, işitmediği azar kalmamış üstüne bir güzel de dövmüşler. İmamı tam camiden kapı dışarı edecekken köyün cin fikirli çocuklarından biri atlamış, durun, demiş. İmam efendiye bir sorum var.

- Hani zina yaptık diye zelzele olacaktı, başımıza taş yağacaktı, gök kubbe başımıza yıkılacaktı. Bak sen zina yapıyordun, ne zelzele oldu, ne başımıza taş yağdı, ne de gök kubbe başımıza yıkıldı?

İmam ağzı yüzü kan içinde bir yandan donunu toplamaya çalışırken doğrulmuş, ağlak bir sesle cevap vermiş!

- Erbabı yaparsa yaprak bile titremez!

Kıssadan hisse, Özgür Özel için olsun.

Elbette, kendisinin Recep Tayyip Erdoğan gibi “siyaset erbabı” olmasını bekleyen yok!

Amma velakin, siyaseten artık yalpalamaması, söylediklerinin arkasında durması, dirayetli olması, genel geçer, kulaktan dolma cümlelerle siyaset yapmaması, kendi seçmenini tahkim edebilecek tavır ve tutum içinde olması gerekiyor.

Yerel seçim öncesi aday belirleme meselesinde iyi bir sınav veremedi ne yazık ki!

Ülke freni patlamış bir kamyon gibi hızla yokuş aşağı giderken CHP’nin çiçeği burnunda genel başkanının aklını başına devşirmesi için önünde çok fazla zamanı yok diyerek yazımıza noktayı koyalım.

QOSHE - ‘Erbabı yaparsa yaprak bile titremezmiş’ - Bahadır Selim Dilek
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

‘Erbabı yaparsa yaprak bile titremezmiş’

10 14
01.02.2024

Geçen Salı günkü yazımda, Recep Tayyip Erdoğan, bugün çıkıp bir Kürt açılımı için düğmeye bassa kendi tabanını ikna etmesi en kötü ihtimalle üç nano saniye sürer demiştim.

Bazı dostlarım abarttığımı düşünmüş olacak ki, bu tespitimi eleştiren telefonlar, mesajlar aldım.

'Millet yemez, buna artık cesaret edemez, MHP varken böyle bir adım atamaz, milliyetçi seçmenin desteğini kaybeder, Türkiye ayağa kalkar' diyenler oldu.

Bunu, İstanbul’u almak için gündemde tuttuğunu, aslında böyle bir niyetinin bulunmadığını, Kürtlerin ağzına bir parmak bal çalmak, yerel seçimde Ekrem İmamoğlu’nu desteklemelerinin önüne geçmek için bunu ortaya attığını söyleyenler çıktı.

İslamcı Kürtlerin işinin tıkırında olduğunu, açılımla saçılımla rahatlarını kaçırmak istemeyeceklerini savunanlar bile vardı.

Hepsi kendine göre haklı.

Özgür Özel, DEM’in kapısının önünden geçmeye bile niyetlense ağır bir salvo atışı yerken nasıl olur da Recep Tayyip Erdoğan böylesine kritik önemi haiz bir meselede seçmenini yani, neredeyse oy veren üç kişiden birisini kolayca ikna edebilirdi?

Bu, siyaset psikolojisinin, siyaset sosyolojisinin belki de siyasetle ilgilenen psikiyatristlerin konusu ama biz gazeteci olarak kendi gözlemlerimiz üzerinden yürüyelim.

Emekli Büyükelçi Onur Öymen, Hariciyeci olmasının yanı sıra siyasetçi şapkası da bulunan aynı zamanda 40 yıllık diplomasi tecrübesini entelektüel birikimi ile harmanlayıp nitelikli eserler ortaya koyan bir yazar.

CHP milletvekili olduğu dönemde, Recep Tayyip Erdoğan’ın kitleleri etkileme gücünün nereden geldiğini sormuştum.

"Doğrudan imam ağzı," demişti.

Nasıl yani, diye sormama fırsat vermeden devam etmişti.

Bizim insanımız Cuma’ya gittiği zaman, imam ne söylerse söylesin, ister dedikodu yapsın, ister maç anlatsın isterse siyaset yapsın, onu ilahi bir mesaj olarak görür. Bu ilahi mesaj, imamın ses tonuna, vurgulamalarına, kullandığı kelimelere, jestine, mimiğine yüklenir ve gönderilir. Böylece cami cemaatinin algısı şekillendirilir. Artık ne zaman aynı ses tonunu, aynı tonlamayı, aynı vurgulamaları duysa, bilinçaltı harekete geçer ve söylenenleri ilahi bir mesaj olarak algılar ve mutlak doğru olarak kabul eder. Recep Tayyip Erdoğan da işte tam olarak bunu yapıyor. İmam Hatipli olduğu için imam ağzını çok iyi biliyor ve siyaset yaparken bunu etkili biçimde kullanıyor.

Onur Öymen’in söyledikleri çok........

© 12punto


Get it on Google Play