Konu genelde lise yaşamım boyunca hiç ders çalışmama huyumdan kaynaklıydı.
Bazen sofrada yemek seçme alışkanlığımdan...
Bazen de öyle bakkalmış, tuhafiyeciymiş, her yollanmak istediğim yere gitmeme tembelliğimden...
Adına "elin çocukları" denen, gelmiş geçmiş en esrarengiz silah, annemin de dilindeydi hep;
-Bak, elin çocukları cumartesi pazar bile dershaneye devam ediyu!
-Bak, elin çocukları tabakta ne varsa silip süpürüyu!
-Bak, elin çocukları annelerinin her gönderdiği yere koşa koşa gidiyu!
***
Böyle böyle büyüdük geldik işte.
Epeydir bu sitemi duymaz olmuştum.
Fakat geçen gün... Yolda rastlaştığım çok şirin bi ablam ve yanındaki tatlı evladı... Yaşamımı allak bullak ettiler yahu!
-Ooo Gürselcim, seni pencereden de görüyorum, her gün, her gün buradan geçip nereye gidiyon böyle?
-Anneme gidiyorum ablacım, başka nereye gideyim ki, hem sahilde yürüyüş yapmış da oluyorum.
Biraz havadan sudan, biraz yerel siyasetten söz ettik haliyle. Vedalaşma, selam gönderme sözcükleri sonrası azıcık uzaklaşsam da duydum tabi;
-Bak, elin çocukları analarına ne gadar düşkün!
***
Ömrümde ilk kez elin çocukları konusunda emsal gösteriliyordum işte. Ne edeceğimi bilemedim.
Bunun verdiği gazla kırdım zaten kişisel rekorumu;
30 bin adım.
***
Yol boyu türküler mırıldandım elbette, kendi kendime. Kulaklık takıp müzik dinlemek dahil, bedenimin herhangi biyerine bişey sokmayı sevmem asla.
Tövbe estağfurullah yahu!
Gelip geçerken görür de beni, günahımı alırsanız küserim bak. Sakın ola 'bizim Gürsel tamamen delürmüş, kendi kendine konuşuyo' demeyin, türkü söylüyorumdur kesin.
***
Eh tabi düşünüyo da bi yandan insan yürürken. Yok yok, gül yüzlü sevdiceğimi demedim, o zaten herdaim aklımda ki...
Sözüngelimi Anadolu ozanları, halk aşıkları konusu. Biçilmiş kaftandır sahil rüzgarına eşlik etmede.
Önemlidir, çok önemli;
500 sene önce Anadolu'nun kasaba ve köylerinden nasıl olup da bu kadar çok söz ve ezgi üstadı çıktığı...
Hem de bu geleneğin yakın zamanda Aşık Mahsuni Şerif abimizin vefatına değin aynı "karizma" ile sürüp gittiği gerçeği...
Bunca yokluk, yoksunluk içinde bi de...
Çok mühimdir, çok.
***
Düşün düşün çözdüm nihayet.
İlkin Millet Bahçesi'nde çay içerken aklıma düştü, sonra sahilde yürür iken hallettim meseleyi.
Sanırım, o dönemlerde bile "elin çocukları" faktörüydü olayımız.
Aynen benim annem gibi, o zamanın anaları da devamlı söyleniyordu çocuklarına;
-Bak, elin çocukları ne güzel şiirler yazıyo.
-Bak, elin çocukları ne güzel bağlama çalıyo.
-Bak, elin gızlarının ne güzel sesi var.
Bu kadar insanın toplu halde sanatçı / edebiyatçı / müzisyen olabilmesinin başka hiçbi açıklaması yoktur.
***
Muhtemelen "Anadolu" adı da buradan gelmektedir.
Her iyi işin başında onlar vardır çünkü.
Harbiden ana doludur toprağımız!!!!
***
İşte 8 Mart Dünya Kadınlar Günü geldi çattı.
Bu yazı bu duygularla yazıldı.
Emekçi Kadınlar Günü ifadesini bilerek kullanmadım, çünkü orada sinsice yapılan bi hadsizlik var, bu oyuna gelmem.
Sanki annelikten öte emek mi olurmuş der geçerim.
Ve bu memlekette; İstanbul depremi sonrası, türbanlı bacımızın açtığı "7,4 yetmedi mi" pankartı gibi densizlikler yaşandı.
Ve bu memlekette; 8 Mart günleri yürüyüş yaparken zılgıt çekme gibi hadsizlikler yaşandı.
Her ikisi de Mustafa Kemal'e posta koyma cüretiydi. Bağışlamayı, hazmetmeyi bunlarla uyuşmayı düşünmüyorum.
***
Zübeyde Ana'mız, şu dünyadan " bak, elin çocukları şunu yaptı, bunu etti" gibi fırçaları oğluna atamamış yegane anne olarak göçüp gitmiş olsa gerektir.
O'nun oğlu, herbi şeyi çok güzel yaptığı gibi, Türk kadınlarına çağdaşlığın gerektirdiği tüm hakları da vermişti çünkü.
Dünyadaki çoğu devletten önce hem de...
Zılgıt çekmenin en güzelidir O'nun yaptıkları, yetmedi mi?
(Tüm hanımefendi okurlarımın Dünya Kadınlar Günü'nü kutluyorum)

QOSHE - ELİN ÇOCUKLARI - Gürsel Ekmekçi
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

ELİN ÇOCUKLARI

7 1
07.02.2024

Konu genelde lise yaşamım boyunca hiç ders çalışmama huyumdan kaynaklıydı.
Bazen sofrada yemek seçme alışkanlığımdan...
Bazen de öyle bakkalmış, tuhafiyeciymiş, her yollanmak istediğim yere gitmeme tembelliğimden...
Adına "elin çocukları" denen, gelmiş geçmiş en esrarengiz silah, annemin de dilindeydi hep;
-Bak, elin çocukları cumartesi pazar bile dershaneye devam ediyu!
-Bak, elin çocukları tabakta ne varsa silip süpürüyu!
-Bak, elin çocukları annelerinin her gönderdiği yere koşa koşa gidiyu!
***
Böyle böyle büyüdük geldik işte.
Epeydir bu sitemi duymaz olmuştum.
Fakat geçen gün... Yolda rastlaştığım çok şirin bi ablam ve yanındaki tatlı evladı... Yaşamımı allak bullak ettiler yahu!
-Ooo Gürselcim, seni pencereden de görüyorum, her gün, her gün buradan geçip nereye gidiyon böyle?
-Anneme gidiyorum ablacım, başka nereye gideyim ki, hem sahilde yürüyüş yapmış da oluyorum.
Biraz havadan sudan, biraz yerel siyasetten söz ettik haliyle. Vedalaşma, selam gönderme sözcükleri sonrası azıcık uzaklaşsam da duydum tabi;
-Bak, elin çocukları analarına ne gadar düşkün!
***
Ömrümde ilk kez elin çocukları konusunda emsal gösteriliyordum işte. Ne edeceğimi bilemedim.
Bunun verdiği gazla kırdım zaten kişisel rekorumu;
30 bin adım.
***
Yol boyu türküler........

© Yeşilgiresun


Get it on Google Play