Kasım ayında göreve seçildiğinden itibaren camdan tavanın kırılmasından söz eden CHP Genel Başkanı, ne demek istiyordu? 31 Mart yerel yönetim seçiminden sonra oyların %38'ini CHP alınca, Genel Başkan, camdan tavanın kırıldığını söyleyerek, başarının adını koymuştur.
Doğrudan ve dolaylı olarak birkaç kez duyduğum için rahatlıkla söyleyebilirim: 2010 yılına değin görev yapan Genel Başkan, iktidar olamama sorununu, konjonktüre bağlayarak açıklardı. Konjonktüre bağlı olarak seçmen, iktidarı değiştirecekti. Tahterevalli misali, birileri yukarı çıkarken, diğeri aşağıda kalacaktı. Hangisi olursa olsun iktidarın, süreç içinde yıpranacağını, bir diğerinin iktidara geleceği tezini savunuyordu. Ardından gelen Genel Başkandan, duyduğumu söyleyemem ama davranışları ve söylemlerinden çıkarım yaparak, bu tezi, onun da savunduğunu düşünüyorum. İlk zamanlarda üye sayısını artırma yönünde bir talimatı olmuş olsa da izleyen dönemlerde bu yönde bir çaba olmadığı gibi tüm seçmenin oluşturduğu evrende, alanın genişlemesi doğrultusunda bir söylem ve eylem de görülmüyordu. Yani, küçük olsun, benim olsun, yaklaşımı hissettiriliyordu.
Dolayısıyla 2000 yılından sonra görev yapan ve yapmakta olan üç genel başkandan ilk ikisi, düşünsel ve eylemsel olarak iktidar olabilmenin çözümünü konjonktüre bağlamıştı. Onun için şimdiki başkanın camdan tavanı kıracağız ve kırdık söylemi çok önemlidir. İki söylem arasında tamı tamına 180 derece fark vardır. Birincisi, eylemsizlik, verileni kabul etme düşüncesidir. İkincisi, isyan etme, kabullenmeme yaklaşımıdır. Birincisi, felsefi olarak pasifliği dayatır, diğeri aktifliği dillendirir. Birincisi, nane limon katılmış suyunu içip gününü gün ederken diğeri gündüz gece demeden sokağın her yerinde bulunmanın, her bir insanın terini kendine parfüm yapmanın kıvancını yaşıyordu.
Bu 180 derecelik dönüşümü herkesin fark etmesi gerekir. Özellikle de 31 Mart günü seçilen başkanlar, meclis üyeleri, muhtarlar dâhil tüm yerel yöneticilerin, bu değişikliğe ayak uydurması, uygun davranması gerekli ve zorunludur. Geçmişte olduğu gibi bir belediye başkanı, meclis üyelerini kastederek “Ben bunları doyurmaya yetişemiyorum.” diyememelidir, dememelidir. Buna meclis üyeleri de izin vermemelidir. Herkesin aldığı oyun namusuna sahip çıkma sorumluluğu ve yükümlülüğü vardır. Bu hususta Genel Merkezin kural koyucu, emredici ve uygulayıcı gücünü, seçmenler dâhil herkesin hissetmesini bekliyoruz.
***
Seçimden sonra söylenmeye başlandı ama ben de birkaç şey anımsatayım: 1991-1995 döneminde SHP-DYP koalisyonu görev yaparken 1989-1994 yılları arasında da SHP'nin yerel yönetimlerde iktidarı gerçekleşti. 1989 yılından itibaren yerel yönetimlerde yaşananlar ciddi yıpranmaya neden olmuştur. Bugün, skandal olarak gündeme getirilmekte ise de tümün içinde İSKİ önemsiz kalmaktadır. Bu dönemde neredeyse tüm il başkanları, yapı müteahhitlerinden oluşmuştu. İl, ilçe yöneticileri ya yükleniciydi, ya da yüklenici temsilciliğini yapmaktaydı. Partinin ve Bakanlıkların koridorları, odaları küçük büyük demeden inşaat işi üstlenmek için çaba gösteren insanlarla doluydu! Bunda, Bayındırlık Bakanlığının SHP'li Bakan tarafından yönetilmesinin de etkisi vardı. 1989' dan önce olmayanlar 1995 yılından sonra da olmadı. Ne tesadüftür ki, 1995 yılında hükümet sona erince kendilerini müteahhit diye tanımlayan bu kişilerin tümü partinin içinden kayboldu! Attan inip eşeğe binmemek için partiler değişti! Hele 1999 yılında barajın altında kalınca partiye uğrayan insanlar dahi bitmişti.
Şimdi, birinci parti olarak seçimden çıkılmasından, yerel yönetimlerde iktidar elde edilmesinden sonra olacaklardan birisi de budur. Başkan, meclis üyeleri ve müteahhit üçgeninin kurulması için görüşmeler yapılacaktır. Hatta uygun başkan yardımcılarının atanması için kulisler yapılıyordur.
Toplum bileşik kaplar gibidir. İnsanların hepsi birbirinden etkilenir. İktidar partisinin oluşturduğu 22 yıllık yozlaşmanın başka kurumlara, yerlere sirayet etmemesi mümkün değildir. Duyumlarımıza göre bir takım insanlar şimdiden hazırlık yapmaya başlamıştır. Ancak, camdan tavanı kıranlar, bunun önüne geçebilir.
***
Yine, dillendirilmeye başlandı. Merkezi bir denetim, planlama ve politika biriminin kurulacağı, başkanlığın alındığı belediyelerin denetiminin yapılacağı söylenmektedir. Hiç kuşkusuz, çok iyi bir düşüncedir. Bu bağlamda, birkaç şey de biz ekleyelim: Öncelikle belediye başkanları ile birlikte meclis üyeleri, kamuoyuna açık mal bildirimi yapmalıdır. Yasa gereği olarak yalnızca beş yılda bir değil, her yenilenmelidir. Bu kısıtlama aşılarak şeffaflık oluşturulmalıdır. Her bir belediyenin finansal tabloları, merkezi bir sistemle analize tabi tutulmalıdır. Bu konuda bir analiz ve denetim bir ekibi oluşturulmalıdır. Bu analizler, Sayıştay raporlarıyla karşılaştırılmalı ve yorumlanmalıdır. Bütçe analizleri de yapılmalıdır. Bütçe ile gerçekleşenin karşılaştırılması yapılmalıdır. Yerel yönetim muhasebesine yönelik analiz teknikleri ve rasyolar oluşturulmalıdır. Hatta başka partilere ait olan yerel yönetimlerin de finansal analizleri yapılmalıdır.
Her bir belediye için nüfus, eğitim, ticaret, sanayi, vergi ve benzeri yönleriyle kapsamlı sosyo-ekonomik analizler de yapılmalıdır. Ankara Büyükşehir Belediyesinde olduğu gibi meclis toplantıları ile ihalelerin canlı olarak yayınlanması, zorunlu kılınmalıdır. Tüm meclis ve encümen kararlarının hukuki analizi ve denetimi yapılmalıdır. Meclis toplantıları kamuya açık olmakla birlikte fiilen sağlanmadığı göz önüne alınarak mutlaka toplantıların canlı yayınlanması sağlanmalıdır.
Belediyelerde, zorunlu olanların dışında imar politikalarına ağırlık vermemesi sağlanmalıdır. Bu yönüyle imar değişiklikleri de hukuki, mühendislik boyutlarıyla analize ve denetime tabi tutulmalıdır. Her bir belediyenin somut gerçekliğine sadık kalınarak toplumsal ve ekonomik politikaların belirlenmesi ile uygulanması hususu kurallara bağlanmalıdır. Bu kuralların esnek olması değil, sert biçimde olması da sağlanmalıdır. Aksi halde camdan tavanın kırılmış olduğunu düşünenler ve güvenenler hüsrana uğrayacaktır. Buna, hiçbir seçilenin hakkı yoktur.
***
Kuşkusuz camdan tavanı kırmanın büyük başarı olduğunu saptayalım ama sürekliliği sağlamak da önemlidir. Spor deyimiyle lider olmak iyidir ama lider kalmak daha bir büyük bir başarıdır. Hiç kimse dışarıdan yıkılmaz. İçerinin güçlü olması sağlanmalıdır. Bu nedenle eşgüdüm merkezi, bileşik kaplar misali, seçilenlerin toplumu yozlaştıran iktidar partisine özenmemeleri, öykünmemelerini de sağlamak zorundadır. Camdan tavanı kıran ve kırılmasını sağlayan herkese büyük bir sorumluluk düşmektedir.

QOSHE - Camdan Tavanı Kırmak - A. Dursun Yılmaz
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Camdan Tavanı Kırmak

7 1
09.04.2024

Kasım ayında göreve seçildiğinden itibaren camdan tavanın kırılmasından söz eden CHP Genel Başkanı, ne demek istiyordu? 31 Mart yerel yönetim seçiminden sonra oyların 8'ini CHP alınca, Genel Başkan, camdan tavanın kırıldığını söyleyerek, başarının adını koymuştur.
Doğrudan ve dolaylı olarak birkaç kez duyduğum için rahatlıkla söyleyebilirim: 2010 yılına değin görev yapan Genel Başkan, iktidar olamama sorununu, konjonktüre bağlayarak açıklardı. Konjonktüre bağlı olarak seçmen, iktidarı değiştirecekti. Tahterevalli misali, birileri yukarı çıkarken, diğeri aşağıda kalacaktı. Hangisi olursa olsun iktidarın, süreç içinde yıpranacağını, bir diğerinin iktidara geleceği tezini savunuyordu. Ardından gelen Genel Başkandan, duyduğumu söyleyemem ama davranışları ve söylemlerinden çıkarım yaparak, bu tezi, onun da savunduğunu düşünüyorum. İlk zamanlarda üye sayısını artırma yönünde bir talimatı olmuş olsa da izleyen dönemlerde bu yönde bir çaba olmadığı gibi tüm seçmenin oluşturduğu evrende, alanın genişlemesi doğrultusunda bir söylem ve eylem de görülmüyordu. Yani, küçük olsun, benim olsun, yaklaşımı hissettiriliyordu.
Dolayısıyla 2000 yılından sonra görev yapan ve yapmakta olan üç genel başkandan ilk ikisi, düşünsel ve eylemsel olarak iktidar olabilmenin çözümünü konjonktüre bağlamıştı. Onun için şimdiki başkanın camdan tavanı kıracağız ve kırdık söylemi çok önemlidir. İki söylem arasında tamı tamına 180 derece fark vardır. Birincisi, eylemsizlik, verileni kabul etme düşüncesidir. İkincisi, isyan etme, kabullenmeme yaklaşımıdır. Birincisi, felsefi olarak pasifliği dayatır, diğeri aktifliği dillendirir. Birincisi, nane limon katılmış suyunu içip gününü gün ederken diğeri gündüz gece demeden sokağın her yerinde bulunmanın, her bir insanın terini kendine parfüm yapmanın kıvancını yaşıyordu.
Bu 180 derecelik dönüşümü herkesin fark etmesi gerekir. Özellikle de 31 Mart günü seçilen başkanlar, meclis üyeleri, muhtarlar dâhil tüm yerel yöneticilerin, bu değişikliğe ayak uydurması, uygun davranması gerekli ve zorunludur. Geçmişte olduğu gibi bir belediye başkanı, meclis üyelerini kastederek “Ben bunları doyurmaya yetişemiyorum.” diyememelidir, dememelidir. Buna meclis........

© Yeşilgiresun


Get it on Google Play