Yıllar önce arkadaşım Önder Canpolat, bir insanı siyasi düşüncesine göre yakınlık veya uzaklık veyahut sempati duyma yerine ilk tasnifi, tembel veya çalışkan olup olmadığına göre yapmak gerektiğini söylemişti. Hatta tembel insanı, hangi siyasi fikri taşırsa taşısın yaşamının içine sokmayacaksın, yakınına yaklaştırmayacaksın demişti. O güne değin bu yönüyle hiç düşünmemiştim. Bu uyarıdan sonra insanları ilk önce bu ayrıma göre değerlendirdiğimde çok haklı olduğuna kanaat getirmiştim. Bugün de bu düşüncemi koruyorum.
***
Yetişkin insanlar, genellikle var olanı korumaya çalışır, yeniliğe karşı çıkar. Yani, muhafazakâr davranır. Yeni bir fikri benimsemekte zorlanır. Nedense, belirsizlik, bu insanları korkutur. Değiştirmenin, açacağı sonuçlarla karşılaşmak istemez. Elindekine sımsıkı sarılarak yitirmek istemez. Yaşlandıkça, bu yöndeki çabalar daha da artar. Acaba, neden?
Hâlbuki bebekler, çocuklar, gençler değişimden, yenilenmeden, öğrenmeden yanadır. Aykırı davranarak yeni bir bilgiye ulaşır ve öğrenme sürecini yaşarlar. Biz, ona “merak” diyerek sınırlamaya çalışırız. Yaşam mücadelesinin ilk ve en güçlü adımı, nefes almaya başlamak ve ardından anasının memesini bulmaktadır. Diğer bir deyişle verilenle yetinmemektir. İtiraz ederek, kabul etmeyerek, gelişmenin sağlanmasıdır. Doğa sürekli olarak yenilenmeden, gelişmeden, büyümeden, seçicilikten, nitelikten ve ilerlemeden yanadır. Her adımının evrimci bir özü vardır. Bulduğunla yetinmemek, adım adım geliştirmek evrimci bir davranış biçimidir. Gözünü dünyaya açtığında, güneşe yüzünü döndüğünde insanın ilk ereği aydınlığa kavuşmaktır. Bütün bunlara karşın nitelik başat değildir. Acaba, neden?
Öncelikle bugünkü eğitim düzeninin, insanların merak duygusunu öldürdüğünü anımsatmalıyım. İnsanlar doğuştan muhafazakâr olmadığı halde eğitim sürecinin sonunda ilk önce merak duygusunu yitirir. Ardından, öğrenme biter. Öğrenmenin olmadığı yerde gerileme başlar ve tutuculuk dönemine girilir. Gelişmeleri anlamamız ve algılamamız zorlaşır. Tembelleşme dünyasına adım atılmış olur. Bir ömür de farkında olmadan böyle tükenir.
***
Eğitim düzenimiz içinde kişilerin tutuculaştığını bilmek yetmez. Örgütlerimiz de aynı konuma düşmektedir. Siyasi düşüncesi ne olursa olsun, zamanla muhafazakârlaşan insanlar, içinde bulundukları örgütleri de kendilerine benzetir. Derneklerden şirketlere, vakıflardan kooperatiflere, odalardan siyasi partilere değin tümünde tutuculuğun izlerini, uygulamalarını, yöntemlerini görmekteyiz. Rotasını değişimden, yenilenmeden yana kullanmaları gereken örgütler, mevcudu koruma çabası içine girmiştir, girmektedir. Yeni fikirlere, insanlara açılmak yerine kayalıklara yelken açılmaktadır! Tembellik, örgütlerin başat sorunu olmuştur, olmaktadır. Planlama olmayan örgütlerde gelişme olmaz. Plansız örgütler, “avara kasnak” gibi verimsiz çalışır. Verimsiz çalışma, tembelliğin bir başka biçimidir. Amacı olmayan örgütlerde kalite olmaz, çalışkanlık olmaz. Eşgüdümü olmayan örgütlerde, çalışma başarısı, verimliliği olmaz.
***
Yazmıştım, bir kez daha anımsatayım. Ana arı yaşlanıp yeteri kadar yumurtlama yapamayınca işçi arıların kovana yeni bir ana arı hazırladığı bilinmektedir. Her ne kadar arılar, soylarını sürdürmek için bu eyleme başlamış olsalar da aslında kalitenin korunmasını amaçlıyorlar. İşçi arıların, beslenme düzeni nedeniyle ana arı olmamış dişiler olduğunu söylemeliyim. İşçi arılar arasındaki örgütlenme becerisinin olağanüstü olduğunu da belirtmiştim. Bu olağanüstülüğü sağlayan en önemli özellik çalışkanlıktır. Tembelliğin reddidir. Kovandaki mükemmelliğin, işbölümünün, işbirliğinin anahtarı çalışkanlıktır. Herkesin işini kusursuzca yapmasıdır. İster bireyler, ister örgütler olsun tembelliği reddedip çalışkanlığı ilke edinenleri gözetmeliyiz. Çalışkanları ve çalışanları öncelemeliyiz. Tembelliği reddederek, çalışkanlığı istemeliyiz. Kalitenin ve kalitelinin yanında durmalıyız. Çalışkanlığın, öğrenmenin, planlamanın, eşgüdümün olduğu yerde tutuculuk olmaz. Tüm işçi arıların, ana arı olma şansını yitirmiş anaçlar olduğunu unutmayalım. Örgütlerde, anaçlar yoksa başarı da yoktur, gelecek de. Arılar gibi davranalım, anaçların örgütleme becerisine ve gücüne inanalım.

QOSHE - Arılar Gibi Davranmak! - A. Dursun Yılmaz
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Arılar Gibi Davranmak!

11 1
14.11.2023

Yıllar önce arkadaşım Önder Canpolat, bir insanı siyasi düşüncesine göre yakınlık veya uzaklık veyahut sempati duyma yerine ilk tasnifi, tembel veya çalışkan olup olmadığına göre yapmak gerektiğini söylemişti. Hatta tembel insanı, hangi siyasi fikri taşırsa taşısın yaşamının içine sokmayacaksın, yakınına yaklaştırmayacaksın demişti. O güne değin bu yönüyle hiç düşünmemiştim. Bu uyarıdan sonra insanları ilk önce bu ayrıma göre değerlendirdiğimde çok haklı olduğuna kanaat getirmiştim. Bugün de bu düşüncemi koruyorum.
***
Yetişkin insanlar, genellikle var olanı korumaya çalışır, yeniliğe karşı çıkar. Yani, muhafazakâr davranır. Yeni bir fikri benimsemekte zorlanır. Nedense, belirsizlik, bu insanları korkutur. Değiştirmenin, açacağı sonuçlarla karşılaşmak istemez. Elindekine sımsıkı sarılarak yitirmek istemez. Yaşlandıkça, bu yöndeki çabalar daha da artar. Acaba, neden?
Hâlbuki bebekler, çocuklar, gençler değişimden, yenilenmeden, öğrenmeden yanadır. Aykırı davranarak yeni bir bilgiye ulaşır ve öğrenme sürecini yaşarlar. Biz, ona “merak” diyerek sınırlamaya çalışırız. Yaşam mücadelesinin ilk ve en güçlü adımı, nefes almaya başlamak ve ardından anasının memesini bulmaktadır. Diğer bir deyişle verilenle yetinmemektir. İtiraz ederek, kabul etmeyerek, gelişmenin sağlanmasıdır. Doğa sürekli olarak yenilenmeden, gelişmeden, büyümeden, seçicilikten, nitelikten ve ilerlemeden yanadır. Her........

© Yeşilgiresun


Get it on Google Play