Siyonist Netanyahu’nun uşakları, Gazze’de öyle vahşete imza atıyorlar ki, akıl duruyor. Önceki gün Beyt Lahiya'da bir okulda elleri ve gözleri bağlı 30 kişinin cesedi bulundu.

Bu vahşet neye işarettir? İsrail’de Yahudiler nasıl eğitiliyor, nasıl yetiştiriliyor ki, bu derece insanlık dışı vahşete imza atabiliyorlar?

Siyonizm bu olsa gerek: Vahşet=Siyonizm!

Başkasına yapılanı insan önce kendisi için düşünmeli. “Düşman” gördükleri bu derece vahşete maruz kalınca, karşılarındaki bilenen insanların yüreği “intikam” için alev alev yanmayacak mı?

Yahudiler dünyada söz sahibi insanlar. İlimde dereceleri, diğer milletlerin hepsinin önünde. Biri çıkıp da “Durun! böyle olmaz, böyle devlet kurulmaz!” demiyor; demeye yeltenenlerin sesleri hemen kıstırılıyor.

Türkiye’de de Yahudi cemaat var. Geçmişte ne yazık ki Sinagoglara intihar saldırılar oldu, çok insan hayatını yitirdi. Bunlar suçsuzdu.

İstanbul’da 15 Kasım 2003 günü Şişli’de Bet İsrael Sinagogu, Beyoğlu-Kuledibi’nde Neve Şalom Sinagogu önlerinde aynı dakikalarda kamyonetler infilak ettirildi. 26 kişi hayatını yitirdi, çok insan yaralandı. Ülkemizdeki bu saldırılar sadece Yahudilerin acısı değil; hepimizin acısı. “Müslüman” olan bizlerin duyduğu acıyı, İsrail’de Musevîler-Yahudiler de duyabilmeli ama...

Lahey’de Uluslararası Adalet Divanı, nihayetinde, İsrail’in Gazze’eki vahşetine “soykırım” dedi, yargılanacaklar. Yine de durmuyorlar. Lahey’e, kendi elleriyle yeni deliller sunuyorlar ve bunu hiç ama hiç umursamıyorlar! Netanyahu ve uşakları kendilerinden o kadar eminler ki, dünyada biz Siyonistler söz sahibiyiz. Mahkeme de kurulsa, bir netice alamazlar, demeye getiriyorlar.

İsrail Devleti’nin kuruluş yolunda bütün varlığını ortaya koyan Viyana'da yayınlanan “Neue Freie Presse” gazetesinin edebiyat editörü Dr. Theodor Herzl’dir (1860-1904) biliyorsunuz,

Theodor Herzl hatıralarının bir yerinde şunları yazmıştır:

“Bölge: Nil nehrinden Fırat'a kadar uzanacak. Gerekli müesseselerimizin kurulması için bir 'geçit devri' şart. Bu devre için Yahudi asıllı bir vali düşünülebilir. Bundan sonra Mısır ile Sultan arasındaki münasebete benzer bir şekil düşünülebilir. Fakat Yahudi nüfusu bölgedeki nüfusun 2/3’ini geçtiği anda kuvvete başvurarak ve diplomatik yollarla Yahudi idaresi kurulur.”

Theodor Herzl, “kuvvet” ve “diplomasi”den bahsediyor. Aynen Theodor Herzl’in dediği gibi, kuvvet kullanarak bir yere getiriyorlar, sonra oturalım şu masaya bari... diyorlar, istediklerini alıyorlar. Ama artık, herkes uyandı, herkes gücüne güveniyor. İsrail, artık tıkanacak, yürüyemeyecek. Bir bedel ödeyecek. Üzücü olan, masum insanların kanının akması.

Size İsrail hâkimiyetindeki Kudüs’ten bir gözlemimi anlatacağım:

“Kudüs'e geldiğimizin ertesi günü, cuma akşamı Jaffa'nın arka sokaklarında büyük bir tecessüsle dolaşırken, duyduğumuz ritimli sesler üzerine yöneldiğimiz sokakta ‘Deli Bar’ tabelasıyla karşılaştık. Sesin buradan geldiğini sanıyorduk. Ancak bar kapalı idi. Şabat bayramı cuma akşamından başladığı için hemen her yer kapalı ve sokaklar boş denecek kadar az adam vardı. Barın yanında karşılıklı iki küçük mekânın sinagog olduğunu anladık. Sesler de buradan geliyordu. Sinagogun birinde sıralar varken, diğerinin ortasına kürsü kurulmuş, kürsünün etrafına, üzerleri halı ve minderlerle çevrilmiş sedirler yapılmış. İkisinde de genç, yaşlı insanlar yayığa benzetebileceğimiz tulum gibi şeyleri kucaklamışlar ilâhîler söyleyerek dönüyorlardı. Bu bize çok şaşırtıcı gelmişti. Aralarında hiç kadın yoktu. Birkaç kadın ya pencereden ya da kapı ağzından seyrediyordu. Hatta bizi de aralarına davet ettiler. Bize yer gösterip oturtacaklar sanırken, ellerimize Yahudilik alâmeti birer kipa (küçük takke) tutuşturdular, aynı hareketleri yapmamızı istediler. Tabiî geri çekildik. Ellerinde taşıdıkları tulum gibi şey Tevrat'ın (Tora'nın) ilk şeklini temsil ediyormuş.”

Müslüman olarak merakla bakıyorduk. Bizi davet ediyorlar, nazikçe reddediyoruz ve onlar, “Niye buradasınız öyleyse...” demiyor, reddimizi tebessümle karşılıyorlar. Gitmiyoruz, yine seyrediyoruz.

İnsanlık iki tarafın birbirini anlaması olmalı... Devlet varmış, yokmuş hiç ama hiç önemsenmemeli.

Sınır, insanı birbirine “düşman” gösterir. Yine sınırlar kalkmalı, diyorum.

Siyonizm’in ne olduğu bütün gerçeğiyle ortaya konmalı. (Sonra devam edeceğiz).

QOSHE - Vahşet=Siyonizm - Arslan Tekin
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Vahşet=Siyonizm

34 7
02.02.2024

Siyonist Netanyahu’nun uşakları, Gazze’de öyle vahşete imza atıyorlar ki, akıl duruyor. Önceki gün Beyt Lahiya'da bir okulda elleri ve gözleri bağlı 30 kişinin cesedi bulundu.

Bu vahşet neye işarettir? İsrail’de Yahudiler nasıl eğitiliyor, nasıl yetiştiriliyor ki, bu derece insanlık dışı vahşete imza atabiliyorlar?

Siyonizm bu olsa gerek: Vahşet=Siyonizm!

Başkasına yapılanı insan önce kendisi için düşünmeli. “Düşman” gördükleri bu derece vahşete maruz kalınca, karşılarındaki bilenen insanların yüreği “intikam” için alev alev yanmayacak mı?

Yahudiler dünyada söz sahibi insanlar. İlimde dereceleri, diğer milletlerin hepsinin önünde. Biri çıkıp da “Durun! böyle olmaz, böyle devlet kurulmaz!” demiyor; demeye yeltenenlerin sesleri hemen kıstırılıyor.

Türkiye’de de Yahudi cemaat var. Geçmişte ne yazık ki Sinagoglara intihar saldırılar oldu, çok insan hayatını yitirdi. Bunlar suçsuzdu.

İstanbul’da 15 Kasım 2003 günü Şişli’de Bet İsrael Sinagogu, Beyoğlu-Kuledibi’nde Neve Şalom Sinagogu önlerinde aynı dakikalarda kamyonetler infilak ettirildi. 26 kişi hayatını yitirdi, çok insan yaralandı. Ülkemizdeki bu saldırılar sadece Yahudilerin acısı değil; hepimizin acısı. “Müslüman” olan bizlerin duyduğu acıyı, İsrail’de Musevîler-Yahudiler de duyabilmeli ama...

Lahey’de Uluslararası Adalet Divanı, nihayetinde, İsrail’in Gazze’eki vahşetine “soykırım” dedi, yargılanacaklar. Yine de durmuyorlar. Lahey’e,........

© Yeniçağ


Get it on Google Play