Türkiye’de iki şey kolay bitmez. Biri, rejim ve anayasa sorunu, ikincisi de Atatürk’e muhalefet.

Peki, neden?

Neden sorusunun bir kitap hacmine ulaşacak kadar açıklaması var. Bir köşe yazısının sınırlarını aşar. Ancak birkaç başlığa yine de dokunmakta fayda var.

Dokunalım öyle ise. Şunun için bitmez:

1-Bu meselenin özünde Osmanlı’dan Cumhuriyete Türkiye’nin geçirdiği büyük değişim var. Bu değişimin beraberinde getirdiği sorunlar, geleneksel ulemanın devamı olan kesimlerin zihninde çözülmediği gibi sürekli tekrarlanarak yeni kuşaklara aktarılıyor.

Hâlbuki değişimi yapan, itirazcıların çok sevdiği Osmanlı yönetimi ve halife padişahların bizzat kendileri.

2-II. Mahmut’la yoğunlaşan, Tanzimat’la fiiliyata geçen modernleşme sorunu, yine geleneksel ulema ve kendilerini onun devamı sayan kesimler tarafından içselleştirilmedi. Hatta bir kısım ilahiyatçılarla medresecilerin kesiştiği ortak payda burası. Her iki kesim de hâlen daha modernite karşıtlığı üzerinden kendilerini tanımlamakta ve açıklamaktadırlar.

Modernizm Avrupa’da doğdu, orada gelişti ve yine Batı dünyasında dönüşüm geçirerek post (yeni) modernizme dönüştü.

Kaldı ki modernizm, İslam dünyasına yönelik bir proje değil ki. Avrupa’nın kendi içinde, bilimsel gelişmelere bağlı olarak ortaya çıkan bir olgu. Dinle çatışması da Hristiyanlıkla çatışma.

Eğer modernlikten kaçmanın bir yolu olsaydı veya onun karşısına İslam dünyası başka bir tez koysaydı buna ve rağmen Osmanlı siyaset adamları, Batılıların modernleşmesini tercih etseydi, modernizme sövenleri belki haklı saymamız mümkün olabilirdi.

İşin garip yanlarından biri de, bizim ulemanın kuru eleştiri ve öteleme dışında ortaya elle tutulur, işe yarar hiçbir öneri koyma kapasitesinin olmamasıdır.

Salt eleştiri ve eskiyi yüceltme dışında bariz bir görüş göremedik.

Lakin moderniteyi geliştiren Batı, modernitenin karşıtını ortaya koydu: Postmodernizm. Şimdi onu da eleştiriyor ve yeni bir oluşumun ışığını aydınlatmak üzere.

Peki, bizim “Allah billah” deyip üfürenler nerede?

Onlar zaman zaman Tanzimatçılara sövüyor. Sonra pozitivizme çemkirip, oradan lafı Atatürk’e bağlayarak sığ düşünce yapısıyla, büyük fikirler üretemediği için Atatürk’e ancak hakaret edebiliyor.

Çünkü önerecekleri ve herkesi ikna edecekleri inandırıcı büyük fikirleri yok.

3-Türkiye’de Sevr’i gerçekleştiremeyen emperyalist güç odakları, Türkiye’deki mücadeleyi henüz tamamlamadı. Büyük Orta Doğu Projesi, bu mücadelenin yeniden güncellenen çok önemli boyutunu oluşturuyor. Ve hedef ülkelerden biri Türkiye. Bu sebeple Mustafa Kemal modeli yerine, özgürlükler üzerinden Kürtçülüğe/Ermeniciliğe yer açmak niyetindeler. Bunu da saklamıyorlar zaten. Kemalizm’i bitirecek lider aradıklarını ve bunun için Türkiye’nin kurumsal yapısının değiştirilmesi gerektiğini yazıp çizdiler. Bu amaçlarına büyük ölçüde de ulaştılar.

Son bir kurum kaldı. Anayasa Mahkemesi.

4-Özellikle emperyalist güç odakları, Türk etnistitenin dışında, gizli Rum, Ermeni ve diğer kimlerden kimseleri, kendi amaç ve çıkarları için kullanmaktadır. Bizim, dini kisve ile ideolojik söylemlerle görüp, kılık kıyafetine, politik söylemlerine aldandığımız adamların, aslında güç odaklarına çalışan birer etki ajanı olduklarını bilmediğimiz ortada. Benzer bir durum siyaset içinde de geçerli. Siyasi partilerin kadroları veya kendileri güç odaklarının amaçlarına uygun olarak kurulmuş olabilir.

Bu durum sadece iktidar için geçerli değil. Muhalefet de bu çabanın dışında olmayabilir. Nitekim pek çok siyasal davranış bir bütün olarak irdelendiğinde, muhalif davranışların da güç odaklarına hizmet ettiği sonucuna varmak mümkündür. Demek ki başta dini çevreler olmak üzere, Türkiye karşıtlığı, aslında Atatürk karşıtlığı olarak projelendirmiş ve bu amaca yönelik kendini dışa vurmaktadır.

Toplumsal kabul bakımından, dini söylem üzerinden geliştirilen fikirler, toplum kesimleri tarafından, neredeyse hiç irdelenmeden doğruymuş gibi algılanmaktadır. Çünkü algıda “Gestalt” (bütünleştirme) vardır.

Sonuç olarak, dini söylem karmaşası bitmeden, ne anayasa sorunu ve ne de siyasal sistem/rejim ve Atatürk karşıtlığı bitmez.

QOSHE - Atatürk muhalefeti bitmez - Ahmet Gürsoy
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Atatürk muhalefeti bitmez

39 8
22.02.2024

Türkiye’de iki şey kolay bitmez. Biri, rejim ve anayasa sorunu, ikincisi de Atatürk’e muhalefet.

Peki, neden?

Neden sorusunun bir kitap hacmine ulaşacak kadar açıklaması var. Bir köşe yazısının sınırlarını aşar. Ancak birkaç başlığa yine de dokunmakta fayda var.

Dokunalım öyle ise. Şunun için bitmez:

1-Bu meselenin özünde Osmanlı’dan Cumhuriyete Türkiye’nin geçirdiği büyük değişim var. Bu değişimin beraberinde getirdiği sorunlar, geleneksel ulemanın devamı olan kesimlerin zihninde çözülmediği gibi sürekli tekrarlanarak yeni kuşaklara aktarılıyor.

Hâlbuki değişimi yapan, itirazcıların çok sevdiği Osmanlı yönetimi ve halife padişahların bizzat kendileri.

2-II. Mahmut’la yoğunlaşan, Tanzimat’la fiiliyata geçen modernleşme sorunu, yine geleneksel ulema ve kendilerini onun devamı sayan kesimler tarafından içselleştirilmedi. Hatta bir kısım ilahiyatçılarla medresecilerin kesiştiği ortak payda burası. Her iki kesim de hâlen daha modernite karşıtlığı üzerinden kendilerini tanımlamakta ve açıklamaktadırlar.

Modernizm Avrupa’da doğdu, orada gelişti ve yine Batı dünyasında dönüşüm geçirerek post (yeni) modernizme dönüştü.

Kaldı ki modernizm, İslam dünyasına yönelik bir proje değil ki. Avrupa’nın kendi içinde, bilimsel gelişmelere bağlı olarak ortaya çıkan bir olgu. Dinle çatışması da Hristiyanlıkla çatışma.

Eğer modernlikten kaçmanın bir yolu olsaydı veya onun........

© Yeniçağ


Get it on Google Play