Şimdi biz Garb’ın ilmini ve sanatını mı almış olduk?
Batılılaşma kavramına ve tutumuna karşı değilse bile “Batı’dan bir şeyler ithal etmeye” karşı İslâmcı tavır aslında baştan beri oldukça rahat bir seçmeciliğe dayanıyordu. Batı, Müslümanların karşısına çıkmış tek farklı dünya, tek farklı medeniyet veya toplum biçimi değil. Tarih boyunca sayısız fütuhatıyla Müslümanlar birçok farklı din ve felsefeye sahip birçok toplumla karşılaşmış, onların hepsiyle de İslâm’ın dinî anlayışının gücünden aldıkları bir özgüvenle muamele etmiş, onlardan alabileceklerini de almakta hiçbir beis görmemiştir. Çünkü İslâm özü itibarıyla başka medeniyetleri de kendine dönüştürme kabiliyeti olan bir din.
Eşyanın özünde ibahat olduğuna göre, temel bazı ilkeler dışında farklı örf, adet ve gelenekleri, İslâm’la çelişmedikleri sürece kendine mal etmekte hiçbir beis görmemiştir.
Bu açıdan bakıldığında Osmanlı’nın Batı ile olan münasebetinin bir yanı, bazı Müslümanlar için olabildiğince sıradan bir İslâmî etkileşimden ibarettir ve yapılması gereken şey son derece basittir. Başka kültür ve medeniyetlerle olduğu gibi ondan da işe yarar her şey alınabilir. Ama tabii ki dinleri, felsefeleri, İslâm’ın temel ilkeleriyle bağdaşmayan hiçbir tarafları alınamazdı.
Osmanlı elitleri de İslâmcılık davasının en önemli sesi olan Sebilürreşad çevresi de bu rahatlık içindeydi. Ancak tam da bu noktada karşımıza çıkmış olan iddialı bir soru var: Batı’nın tekniğini aldığınızda kültürü, yaşam tarzı, felsefesi de beraberinde gelmez mi?
Her zaman geçerliliği olan ve sıfırdan başlatılıp herkesi kendi saflarında hizasına dizebilecek tartışma konularından biri bu. Teknolojiyi, kültüründen ayırt etmek mümkün mü?
Bu tartışmanın 19. yüzyılın sonlarında bütün İslâm dünyasında önemli bir karşılığı vardı ve aslında genel geçer İslâmî çevreler bu tartışmaya cevaplarını sonraki kuşaklardan daha rahat vermişti: Elbette teknoloji ve kültür birbirinden ayrılabilir şeylerdi. Bu o kadar da anlaşılması, kabul edilmesi zor bir durum değildi.
Bu konuda ulemanın büyük çoğunluğu teknoloji ithalini caizden de öte bir dini gereklilik olarak görüyordu. Ne de olsa düşmanın silahıyla silahlanmak, zamanın gerektirdiği imkânlardan ümmeti mahrum bırakmamak gerekiyordu. Yine ne de olsa Peygamber tarafından müjdelenmiş fethiyle Fatih Sultan Mehmet dahi İstanbul’u fethederken kullandığı tekniklerin önemli bir kısmını........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Penny S. Tee
Gideon Levy
Waka Ikeda
Grant Arthur Gochin
Tarik Cyril Amar