Atatürk’e rağmen Atatürkçülük
Atatürk’ün ölümünün yıldönümü 10 Kasım, bu yıl farklı anma etkinliklerine ve bundan dolayı farklı tartışmalara konu oldu. Atatürk ölmemiştir, ama her 10 Kasım’da onun ölümü enteresan bir törensellikle tekrar yaşanarak ve yaşatılarak ebedileştirilir. Ölümün Atatürk üzerinden ebedileştirilmesi ve her zaman yeniden tazelenerek ve dramatize edilerek yaşatılması, hiçbir zaman bitmeyen veya bir defada geçip gitmeyen bir yas iklimini de hatırlatır. Bu durumda ölmeyen Atatürk değil bizatihi onun
ölümü olur.
Ölmek suretiyle vatandaşlar üzerinde bitmeyen bir yükümlülük, bedeli vatandaşlar üzerindeki ağır yükümlülüklerle biteviye ödenen bir borç bırakır. Her geçen gün biraz daha artan, ödendikçe kendini daha da çoğaltan bir borç. Seksenli yıllarda rahmetli Turgut Özal 10 Kasım törenlerinin bir yas havasından kurtularak bir anma gününe dönüştürülmesi hususunda bir girişimde bulunmuş olmasaydı bugün 10 Kasım törenleri nasıl bir havada gerçekleşirdi?
Kocaeli Valiliği ve Müftülüğünün bu yıl ilin bütün camilerinde Atatürk için Mevlid-i Şerif okunması talimatı vermesi kuşkusuz 10 Kasım’ın her zamankinden çok daha farklı tartışmalara konu olmasına yol açtı. Buna karşı çıkanlar neden karşı çıkıyorlar bir kenara bırakalım da, Atatürk’ün ruhuna bir Fatiha okunması fikrinin kendisinin Atatürkçülükle bağdaştırılmasının bu kadar kıyamet koparabilmesi başlı başına enteresan bir durum değil midir? Neden böyle olmuştur? Bu sorunun peşine düşüldüğünde gidebildiğimiz yer tarihe hurafenin, menkıbenin, efsanenin bulaşma istidadının ne kadar yüksek olduğu görülür. İnsanlar üretilmiş efsane, hurafe ve menkıbelerle o kadar mutlu o kadar alışık ve o kadar aşina oluyorlar ki, tarihin gerçek yüzüyle karşılaşmaya çok sert tepki veriyorlar.
Atatürkçülüğü sağlam bir politik kazanç kapısı olarak görmüş bir siyasetçi bir cuma günü, normalde hiç gitmediği cuma namazına gidip dua faslında Atatürk’e neden dua edilmediğini bağırarak, slogan atar gibi sormuştu. Böyle yapmakla cumanın şartı olan sessizliği bozmak suretiyle namazda konuşur gibi bir ihlalde bulunduğunun bile farkına varmamıştı. Aynı siyasetçi Atatürk’ün hutbelerde kimsenin, hiçbir şahsın isminin okutulmaması yönündeki talimatını duymamış olabilir mi?........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Penny S. Tee
Gideon Levy
Waka Ikeda
Grant Arthur Gochin
Tarik Cyril Amar