Gazze’de yaşanan katliamı her gün televizyondan, sosyal medyadan gazetelerden görüyoruz. Gördükçe de içimiz içimizi yiyor. Oradan gelen her görüntü, İsrail’in uyguladığı bitmek tükenmez bilmeyen yok etme arzusu, karşımızdakinin insani değerlerden nasibini almamış bir grup olduğu gerçeğini yüzümüze vuruyor.

Gazze diye bir yerin varlığından artık ne kadar bahsedebiliriz bilmiyorum. Daha savaş ve Gazzelilere yönelik soykırım olanca hızıyla devam ederken “Deniz artık uzak değil” başlığıyla, Gazze’de İsrail’in henüz ele bile geçirmediği yerlerde yapmayı planladığı tatil sitelerinin reklamını görmek midemi bulandırıyor.

Gazze’yi Gazze yapan bütün değerler yerle bir edilirken Gazzeliler nasıl dayanıyorlar? Bunu anlamak için idrakim yetmiyor. Aklıma şu soru geliyor:

Bir yeri bize ait hissettiren nedir? Hem sevdiklerimiz (ailemiz, arkadaşlarımız) hem de içinde anılarımız olan binalar, gezdiğimiz, yürüdüğümüz sokaklar değil mi? Kitap okuduğumuz bir kütüphane, gençlik yıllarımızda gittiğimiz bir sinema salonu, arkadaşlarımızla buluştuğumuz bir kafe… listeyi uzatmak mümkün. Bu listeye tarihi binaları, yapıları eklemek gerek. Camileri, medreseleri, külliyeleri hatta mezarlıkları.

Bunların hepsi birden gittiğinde burayı sizin kılacak olan şey nedir? Bütün aileniz, tanıdığınız hemen herkes öldüğünde, bildiğiniz bütün binalar yıkıldığında o topraklara nasıl hâlâ bağlı kalmak mümkün.

Bu yok oluşlar doğal yollardan da olabilir. Nitekim 6 Şubat depremleriyle benzer bir durumu yaşayan milyonlarca insanımız var. Ya da İsrail’in Gazze’de uyguladığı gibi bir yıkım da söz konusu olabilir. İkisinin arasında hiç şüphesiz büyük farklar var.

Tabii İsrail, Gazze’nin sadece geçmişini silmiyor. Geleceğini de şimdiden yok etme peşinde. Yoksa neden savaşta doğrudan çocukları öldürsün? Sadece bu da değil, sağ kalan çocuklar için de tüm ümitleri yok etme peşinde. 1978 yılında kurulan ve Gazze’nin doktor ve mühendislerini yetiştiren Gazze İslam Üniversitesi yerle bir edildi. Üniversitenin Rektörü Sufyan Tayeh öldürüldü. Filistin’de Unesco’nun fizik, astrofizik ve uzay bilimleri başkanıydı.

Gene aynı üniversiteden Dr. Refaat Alareer’in son şiirini herkes okudu, duydu ama bir kez daha tekrar etmekten zarar gelmez:

İlla ölmem gerekiyorsa,

sen yaşamalısın…

Hikâyemi anlatmak için…

Eşyalarımı satıp

bir parça kumaş ile

uzun kuyruklu

ve beyaz teller satın almak için…

Gazze’de, bir yerde bir çocuk,

cennetin gözlerinin içine bakarken,

kendi bedenine bile

veda etmeden giden babasını beklerken,

uçurtmayı görür…

Senin yaptığın uçurtmayı,

ve bir an için bir meleğin

ona sevgiyi geri getirmek için

orada olduğunu düşünür.

Eğer ölmem gerekiyorsa,

umut getirsin,

bir masal olsun bu uçurtma…

Gazze’de sesi çıkan herkesi birer birer öldürme derdine İsrail. Onlar istiyor ki Gazze’de yaşananlar duyulmasın. Sistemli bir şekilde gazetecileri öldürmeleri bundan. Ama onların istemesiyle olmuyor. Onlar Gazze’yi yok etmeye çalıştıkça tüm dünya her geçen gün Gazzeleşiyor.

QOSHE - Gazzeleşen dünya - Samed Karagöz
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Gazzeleşen dünya

6 1
20.12.2023

Gazze’de yaşanan katliamı her gün televizyondan, sosyal medyadan gazetelerden görüyoruz. Gördükçe de içimiz içimizi yiyor. Oradan gelen her görüntü, İsrail’in uyguladığı bitmek tükenmez bilmeyen yok etme arzusu, karşımızdakinin insani değerlerden nasibini almamış bir grup olduğu gerçeğini yüzümüze vuruyor.

Gazze diye bir yerin varlığından artık ne kadar bahsedebiliriz bilmiyorum. Daha savaş ve Gazzelilere yönelik soykırım olanca hızıyla devam ederken “Deniz artık uzak değil” başlığıyla, Gazze’de İsrail’in henüz ele bile geçirmediği yerlerde yapmayı planladığı tatil sitelerinin reklamını görmek midemi bulandırıyor.

Gazze’yi Gazze yapan bütün değerler yerle bir edilirken Gazzeliler nasıl dayanıyorlar? Bunu anlamak için idrakim yetmiyor. Aklıma şu soru geliyor:

Bir yeri bize ait hissettiren nedir? Hem sevdiklerimiz (ailemiz, arkadaşlarımız) hem de içinde anılarımız olan binalar, gezdiğimiz, yürüdüğümüz sokaklar değil mi? Kitap okuduğumuz bir kütüphane, gençlik yıllarımızda gittiğimiz bir sinema salonu,........

© Yeni Şafak


Get it on Google Play