Ali Emiri Efendi ve bir kitabın hikâyesi
Geçen hafta pazar günü Yeni Şafak gazetemizde “Kitapların Efendisi Ali Emiri Efendi” başlığıyla yayımladığım yazı büyük bir ilgi gördü ve sosyal medyada da paylaşıldı. Millet Kütüphanesi’nin bânisi, Dîvânu Lügâti’t-Türk’ün kâşifi olarak, kültür dünyamıza takdire şâyân hizmette bulunan bu zat -itiraf edelim ki- yakın zamanlara kadar yeterince tanınmıyordu. Hâlbuki şimdilerde kitaplarla özdeş hale gelen, adı kültür merkezlerine veriliyor, hakkında programlar düzenleniyor, eserleri neşrediliyor, hakkında araştırmalar incelemeler yapılıyor.
İşte içinde bulunduğumuz 2024 yılının ocak ayı da merhum kitabiyyat bilginimizin vefatının 100. yıldönümü olması dolayısıyla onunla ilgili anma toplantıları yapıldı, sempozyumlar düzenlendi, dergilerde ve gazetelerde tanıtıcı yazılar yayımlandı. Millet Kütüphanesi’nin müdiresi Melek Gençboyacı, Fatih Belediyesi, İstanbul İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü bütün bu faaliyetlerin gerçekleşmesinde büyük rol oynadılar. Salı sabahı saat onda Fatih Haziresi’ndeki kabrini ziyaret ettikten sonra ben de kütüphanedeki toplantıya -dinleyici- olarak katıldım.
Yazma eserler hazinesi diyebileceğimiz Millet Kütüphanesi bir zamanlar benim neredeyse ikinci adresimdi. Merhum Mehmet Serhan Tayşi’nin müdürlüğü zamanında sık sık yanına giderek, tadına doyum olmayan sohbetlerinden çok istifade ettim. Tabii ki sadece dinlemekle yetinmedim; Ali Emiri hakkında daha fazla bilgi sahibi olmak için kaynak taraması yapmaya başladığım gibi, merhum hakkında bazı yazılar da kaleme aldım. Mesela “Ayaklı Kütüphaneler” kitabımda kendisine geniş bir bölüm ayırdığım gibi, Serhan Tayşi Bey’le uzun bir röportaj yaparak o zamanlar yazı işleri müdürü olarak görevlendirildiğim “Tarih ve Düşünce” dergisinde de neşrettim.
Merhum Mehmet Serhan Tayşi ağabeyimiz hem bu tarihi kütüphane hakkında hem de Ali Emiri Efendi konusunda tam bir derya idi. Sadece bu kadar mı, o aynı zamanda kültür tarihimizi ve bu tarihe isimlerini altın harflerle yazdıran önemli şahsiyetleri çok iyi tanıyordu. Ayrıca tam bir sohbet üstadı idi. Kısacası Ali Emiri Efendi’nin hayrülhalefi idi. Bütün bu özelliklere ve güzelliklere sahip olduğu için hatıralarını bir an önce yazmasını çok istiyordum. Nitekim bu bahsi birkaç defa kendisine açtım ama her seferinde çok istemesine rağmen sağlığının buna izin vermediğini belirtti.
Bir iş........
© Yeni Şafak
visit website